Yemek sırasında karşımdaki komutanın son derece "kozmopolit", geniş bir yelpazede sohbet yürütebilen, olumlu mizaçlı ve yumuşak üsluplu, özetle, "Avrupai bir beyefendi" olduğunu görmüştüm. Türkiye'ye dönüşünden sonra da kendisiyle çeşitli resepsiyonlarda veya toplantılarda konuşma fırsatını buldum. Bu sayede olumlu izlenimlerim daha da pekişti. Kısacası, Yaşar Paşa ile ilgili düşüncelerim, hakkındaki "tevatür"e değil, kişisel temaslarıma dayanıyor. Orgeneral Yaşar Büyükanıt'ı Napoli'deki NATO karargâhında görev yaptığı sırada tanımıştım. Bir grup Türk gazeteci için verdiği yemekte "baş masa"ya düştüğüm için, kendisiyle uzun uzun sohbet etme fırsatı bulmuştum. Aradan zaman geçti ve o bugün Türkiye'nin en önemli mevkilerinden birine erişti. Üstelik cumhuriyet tarihimizin en karmaşık dönemlerinden birinde. Bu yüzden, önümüzdeki iki yılın kendisi açısından zorlu bir sınav niteliğinde olacağını zaten kendisi de biliyordur. Bir hususu kabul etmemiz gerekiyor. Türkiye ile ilgili "mit"lerden biri de, askerlerin siyasetten uzak durdukları anlayışıdır. Nitekim, ordu mensuplarının çeşitli konulardaki açıklamalarının -veya bu konularda ortaya koydukları tavırlarının- günlerce nasıl yankılandığını hepimiz biliyoruz. 2 yıl zorlu bir sınav olacak Hal böyle olunca, Genelkurmay Başkanı'na, dolaylı olarak olsa bile, siyasi bazı görevlerin düştüğü kesin. Örneğin, Hilmi Paşa'nın, gerek Annan Planı sürecinde, gerek AB reformları konusunda ortaya koyduğu dengeli ve yapıcı tutum olmasaydı, bu konuların ciddi siyasi çalkantılara neden olması işten değildi.Yaşar Paşa da şimdi benzeri, hatta içeride ve dışarıda ismi etrafında dönen spekülasyon nedeniyle daha da zor olan bir durumla karşı karşıya. Nitekim, yabancı basın kendisinden daha şimdiden "şahin", "sertlik yanlısı" ve "AB'de zorluk çıkaracak olan biri" diye söz ediyor. İçeride ve dışarıda işi zor Bu arada, tartışmalı "Şemdinli İddianamesi"nin de yakasını kolay bırakmayacağı ortada. AB içinde bunu mesele edinmiş olan ve "sorumluluk zinciri"ni kendisine kadar uzatmaya çalışanların olduğu zaten biliniyor. Ancak, Yaşar Paşa, AB üyeliğini Türkiye için "jeostratejik bir zorunluluk" olarak nitelemiş olan bir kişidir. Bu unutulmamalıdır. Buna karşılık, Avrupa'nın -başta Kıbrıs olmak üzere- çeşitli konularda sergilediği iki yüzlü tavırlarından kaynaklanan, ordu içindeki ve kamuoyundaki rahatsızlığın da bilincindeler. Şemdinli yakasını bırakmıyor Öte yandan, önünde, PKK sorunu ve bununla bağlantılı olan Kuzey Irak meselesi ile ordunun "bekçi"liğini yaptığı laikliğin sinsi yollarla sulandırılmaya çalışılması gibi aciliyet arz eden ciddi meseleler de duruyor. TSK'nın artan önemdeki "uluslararası rolü"nün getirdiği sorumluklar da, tabii ki, işin cabası. Bunun yanı sıra, Şemdinli failleri, "Atabeyler Çetesi" ile "Bombacı Paşa"nın simgeledikleri ve TSK'nın onuruna yakışmayan "ordu içi özel teşebbüsler"in de önünü kesmek durumunda. Kısacası, Yaşar Paşa'nın iki yıllık gündemi bir hayli yüklü olacak. Ancak, yapıcı kişiliğiyle içeride ve dışarıda herkesi sonunda olumlu anlamda şaşırtacağından kuşku duymuyorum. semihi@cnnturk.com.tr PKK, Kuzey Irak ve laiklik