Uçlardaki yayın politikasıyla radikal dinci örgütlerin hedefinde yer alan Charlie Hebdo dergisinin Paris’teki merkezine yapılan saldırı ve dünkü artçıları, Avrupa başta olmak üzere bütün dünyayı sarstı.
Yansımaları uzun süre gündemde kalacak olan bu saldırıların Fransa’da gerçekleşmesi elbette sürpriz değil.
Fransa, Müslüman dünyayla tarihsel olarak yakın ilişkisi olan ama her zaman da çok iyi anılmayan bir ülke. Cezayir bağımsızlık savaşı gibi.
Buna karşın, genel resimde Fransa’nın politik kültürünün Müslümanları kapsayıcı bir yapıyla oluştuğunu biliyoruz.
Ancak Ortadoğu’da son 5 yılda olan bitenler, sağın yükselişi, ekonomik ve politik gelişmeler bu yapıyı ciddi oranda zehirliyor. Bu zehrin adı “dışlayıcı tepki”dir.
Sonuçta, Avrupa’nın 11 Eylül’ü olarak nitelendirilen Paris saldırılarının ortaya koyduğu çok yalın gerçekler var.
Örneğin, terörün herkesin başına her zaman gelebilecek bir bela olduğu gerçeği.
Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun dün Ak Parti grup toplantısında yapacağı konuşmanın havası önemliydi.
17-25 Aralık süreçlerini tereddütsüz darbe girişimi olarak nitelendiren Davutoğlu’nun, buna karşın dört eski bakanla ilgili olarak ortalığa saçılan büyük yolsuzluk iddialarının yarattığı havanın dağıtılması konusunda Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile bir ton farkı yansıttığı da bilinen sır.
Hatta, Başbakan’ın, Meclis Komisyonu’nun bir önceki toplantısından önce dört bakana, “Yüce Divan’a gitmeyi kendiniz isteyin” mesajı verdiği yolundaki iddiaların dumanı henüz tütüyor.
Bu nedenle, Yüce Divan’a göndermeme kararı ile parlamentodaki Ak Parti grubunun elini de epey bir rahatlatan komisyonun kararından sonra Davutoğlu’nun değerlendirmelerini dün Meclis’te dikkatle dinledim.
Sürpriz cümleler barındırmayan, son tartışmayı yolsuzluk odağında değil, ancak onu da içine alarak darbe girişimi perspektifine oturtan bir konuşma yaptı.
“Komisyon kararı ne yönde seyretmiş olsaydı dahi geçen sene yaşadıklarımız, 7 Şubat 2012’de MİT Müsteşarımızın hukuka aykırı şekilde sorguya çağrılması, Gezi provokasyonları, 17 Aralık, 25 Aralık provokasyonları, 19 Ocak MİT TIR’larına operasyon, 27 Mart
2014 boyunca çözüm sürecini kemiren olaylar zincirinin son halkasını yılın son haftasında Cizre’de yaşadık.
PKK ile Hizbullah’ın bitirilmesinin ardından bölgede demokratik siyaset arenasına eklemlenmeye çalışılan Hüda-Par’lılar arasında çıkan çatışmalarda üç kişi yaşamını yitirdi.
Bu filmin fragmanını 6-7 Ekim olaylarında izlemiştik.
Cizre’de yaşananları çözüm sürecinin genel seyri içinde, ancak ayrı bir parantez açarak değerlendirmek gerekiyor.
İki somut gerçek var.
Birincisi, sürecin selameti açısından sahanın zaman zaman güvenlik zaafı olarak nitelendirilebilecek düzeyde boş bırakılmasının yarattığı şımarıklıktır ki PKK’yı en iyi tanıyan akademisyenlerin başında gelen Nihat Ali Özcan, bu duruma güzel bir tarif yaptı:
“Erken iktidar rahatlığı.”
Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Lütfü Elvan’ın yeniden yapılandırı-lacağını açıkladığı ve gerekirse binasının da bütünüyle terk edileceğini söylediği Telekomüni-kasyon İletişim Başkanlığı (TİB) ile ilgili bilinmeyenleri Milliyet yazdı.
Deneyimli gazeteci Tolga Şardan imzalı haberi okuduğunuzda, kurulduğu günden bu yana tartışılan TİB’in adeta teknoloji odaklı korku filmlerdekine benzer bir gerilim merkezine dönüştüğü izlenimi ediniyorsunuz.
Ne amaçla kurulduğu çözülemeyen onlarca kablolama sistemi, ne için kullanıldığı belli olmayan yazılımlar, dışarıdan veri almayan, ancak dışarıya sürekli veri aktaran çanak antenler, kimin kimi dinlediğinin asla anlaşılamayacağı bir sistem...
Devasa saklama boyutuna rağmen üçte birlik kapasitesi birkaç yıl içinde dolan ses kayıtları dosyaları da hâlâ çözülemeyenler arasında.
Ses kayıtlarının çözülebilmesi yasadışı dinlemeyi denetlemek için kurulmuş TİB’in, hangi yasadışı kayıtları muhafaza merkezi haline dönüştüğünü ortaya koyacak.
Bu ses kayıtlarının kaçının mahkeme kararına dayandığı, kaçında kararın boyutlarının aşıldığı, kaçının hiçbir karara dayanmadığı da şu anda muamma.
Ancak kaynaklar, devletin kritik hemen
“Gülen’in iadesi için ABD Başkanı Obama’ya mektup yazmayı düşünüyor musunuz” sorusunu, “Ben zaten bu konuyu kendisiyle daha önce görüştüm” diye cevaplayan Erdoğan, “Yeni bir girişiminiz olur mu?” sorusuna ise “Vakti zamanı gelince o da olur” yanıtını verdi...
Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda dün güzel bir tören vardı. 2014 TÜBİTAK Bilim, Özel ve Teşvik Ödülleri sahipleriyle buluştu.
Bilimsel yetkinlikleri ve alanlarına uluslararası düzeyde yaptıkları çok önemli katkılar nedeniyle el üstünde tutmamız gereken bilim insanları ödüllendirildi. Törenin Cumhurbaşkanı’nın ev sahipliğinde yapılması da dikkatle not edilmeli.
Çünkü, dün törenin açılış konuşmasını yapan TÜBİTAK Başkanı Prof. Dr. Yücel Altunbaşak’ın İbn-i Sina’dan alıntıyla söylediği gibi, “Bilim ve sanat takdir edilmediği yerden göçer.” TÜBİTAK Başkanı’nın bu sözlerinin reel politikteki karşılığını da TBMM Başkanı Cemil Çiçek özetledi:
“Uluslararası arenada enleminizi, boylamınızı belirleyecek olan bilimsel çalışmalardır.”
Bilim dünyası ve akademik çevrenin devletin zirvesinde ödüllendirilmesi konusunda bir önceki Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün hakkını teslim etmek gerekiyor. Bu töreni Çankaya Köşkü’nün ev
Üsküp yolculuğu sırasında uçakta sorularımızı yanıtlayan Başbakan Davutoğlu, çözüm sürecinde “daha doğrudan görüşmeler”e geçileceğini ifade etti. Davutoğlu, yolsuzluk konusunda taviz vermeyeceğini belirtirken, 14 Aralık operasyonunun basın özgürlüğüyle ilgisinin olmadığını söyledi
Başbakan Davutoğlu (ortada) Makedonya'da temaslarda bulunmak üzere özel uçak "TUR" ile başkent Üsküp'e giderken gazetecilerle sohbet etti.
Makedonya / Üsküp
Başbakan Ahmet Davutoğlu ile Üsküp yolundayız. Davutoğlu, bu coğrafyaya bağlılığını anlatırken, “Benim aşık olduğum yerlere gidiyoruz. Balkanlar’ın benim yaşamımda çok özel bir yeri vardır” ifadesini kullanıyor.
Üsküp yolunda sıcak gündem başlıklarına ilişkin sorularımızı yanıtlayan Davutoğlu, sohbetin sonunda gazetecilere “Aranızda Üsküp’e ilk kez gelen var mı?” diye sordu. “Evet” yanıtlarını alınca da “Ben Dışişleri Bakanı’yken Diplomasi Akademisi’ne devam edenlere ödev verip sınav yapardım. Rumeli turunu atmayan genç diplomatlar sınavdan geçemezdi. 20 yaşına gelmeden her Türk buraları köy köy gezmeli ve tanımalı. Ziyaret bitsin, sizi de sınava tabi tutacağım” ifadeleriyle gazetecilere takılırken de bölgeye verdiği öneme dikkati çekti.
Ak Parti İl Kongreleri, Başbakan Ahmet Davutoğlu için, Erdoğan ve aurası altındaki parti teşkilatıyla tanışmak ve 2015 seçimi öncesi sahadakiyle buluşmak, bir yandan da yeni Başbakan’ı göstermek gibi iki önemli işlev taşıyor.
Bu nedenledir ki Davutoğlu, kongrelerdeki ve bu vesileyle yaptığı il ziyaretlerindeki atmosferi çok önemsiyor.
Dünkü Ankara İl Kongresi de bunlardan biriydi.
Arena’da düzenlenen kongrenin sembolik anlamı da epey yüklüydü.
Davutoğlu’nun Genel Başkan seçildiği, Erdoğan sonrasının restorasyon adımlarını duyurduğu platform burasıydı.
İki parametre
AB Bakanı Volkan Bozkır, Milliyet gazetesi Ankara Temsilcisi Serpil Çevikcan’ı ziyaret etti. Fotoğraf: ÜNAL ÇAM Ankara
Ankara, 14 Aralık’ta düzenlenen, Zaman Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı ve Samanyolu Yayın Grubu Başkanı Hidayet Karaca’nın da gözaltına alınmasıyla tartışma konusu olan operasyon nedeniyle Avrupa Birliği’nden (AB) ve Batı dünyasından gelen sert eleştiri ve tepkilere maruz kaldı. Bu tepkiler, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, “AB’nin kapıkulu değiliz. Önce aynaya baksınlar. AB’ye almayacaklarsa almazlar” karşılığını buldu.
‘Aramızda dostluk oluştu’
Dün gazetemizi ziyaret eden AB Bakanı ve Başmüzakereci Volkan Bozkır’la gündemin bu sıcak konusunu konuşma olanağı bulduk. Bozkır’ın yaptığı değerlendirmeleri şöyle özetleyebilirim:
* HAHN’A ‘BİZ YAPSAK NOEL’İ BEKLERDİK’ DEDİM: Son dönemdeki AB atağımızla aramızda bir çalışma arkadaşlığı, dostluk oluştu. Hal böyleyken ben pazar günkü AB açıklamalarını, komisyondan yapılan açıklamaları son derece yadırgadım. Bu bir yargı operasyonu. Yürütmenin yargıya müdahale etmesi söz konusu değil. Bir iki saat sonra açıklamalar başladı. Biz genişleme müzakerelerinden sorumlu AB Komisyonu üyesi Johannes