Bakü
Türkiye’de seçimlerin ardından kazanan ismin ilk yurtdışı ziyaretlerini KKTC ve Azerbaycan’a yapması en önemli geleneklerden biri.
Erdoğan, “Başbakan” sıfatını kazandığı her seçimden sonra yaşattığı bu geleneği, Cumhurbaşkanlığı seçiminden sonra da unutmadı.
Kesintisiz program
Erdoğan’ın, Cumhurbaşkanı sıfatıyla çıktığı ilk yurtdışı gezi KKTC’yeydi.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve hükümetin katılmadığı önceki günkü Adli Yıl Açılış Töreni çok tartışıldı.
Akşam, hükümetin de katıldığı resepsiyonda ise tartışmaların başlığını, gazetecilere oldukça geniş zaman ayırarak soruları yanıtlayan Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç değiştirdi.
Aslında Kılıç’ın işaret ettiği tartışma da çok yeni değil.
Başta Emniyet ve yargıda olmak üzere devletteki atama dalgasının başladığı günden bu yana devam eden, savcılıkların soruşturmalarıyla iyice boyutlanan “hukuka aykırılık” iddiaları.
MGK bildirisine de giren “devlet içindeki yapılarla mücadele” konusunda ortaya atılan bu iddialar, cezai ve idari soruşturmalarda hukuk dışına çıkıldığına yönelik protestolar, kamu personelinin fişlendiğine yönelik haberler resepsiyonda Kılıç’ın da gündemindeydi. Kılıç, devlet içinde bu tip bir yapılanmaya aklı olan kimsenin hoş bakmayacağını belirtirken, hukuka uygun davranılması zorunluluğunun altını çizdi. “Bana da isimsiz, imzasız bilgiler geldi, yırtıp attım” diyerek, hukuki zeminde kalmanın önemini vurguladı.
Kılıç’ın dikkati çektiği tartışma ve iddiaları, dün makamında bizi ağırlayan Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’a sorduk. Bozdağ, sözlerine,
Ankara bir süredir Almanya istihbaratının 2009’dan bu yana Türkiye’yi sistemli olarak dinlediği iddialarına yoğunlaşmış durumda.
Der Spiegel dergisinin ortaya attığı iddianın yalanlanması bir yana, ‘müttefik’ Almanya’nın Türkiye’ye yakın ilgisinin daha eski tarihlere kadar gittiği, Türkiye için ‘istihbarat faaliyetlerinin yoğunlaştırılması gereken ülke’ tanımı yaptığı yönündeki yeni bilgiler bir anlamda yazılanların teyidi niteliğinde.
İki ülke arasında iddianın ortaya atıldığı günden bu yana temaslar yürütülüyor.
Son olarak, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın devir teslim töreni için Ankara’da bulunan Alman İçişleri Bakanı Thomas de Maiziere ile İçişleri Bakanı Efkan Ala’nın görüşmesinde de konu gündeme geldi.
Ala, net bir dille yasadışı dinlemelerin kabul edilemez olduğunu bildirirken, de Maiziere, iddiayı yalanlamak ya da doğrulamak konusunda çekingendi. Ancak Alman istihbarat örgütü BND’nin “İstihbarat örgütleri bu tip çalışmalar yapar ancak bu yasadışı dinleme hakkını vermez” sözleriyle çekingen tepkisini dile getiren Maiziere’ye bağlı olmadığını anımsamakta yarar var.
Ankara’daki bilgilere göre, iddialara yönelik asıl kritik görüşmeyi MİT Müsteşarı Hakan
Ak Parti döneminin 5’inci, Türkiye Cumhuriyeti’nin 62’nci hükümeti dün kuruldu.
Nicelik bakımından tahminlerden daha küçük çapta, etki gücü açısından önemli bir kabine değişikliğine tanık olduk.
Akdoğan’ın önemi
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Başbakanlığı döneminde en yakın çalıştığı isimlerin başında gelen Ankara Milletvekili Yalçın Akdoğan’ın Başbakan Yardımcılığı görevine getirilmesi ve Beşir Atalay’dan boşalan koltuğa oturması bilinen bir sırra dönüşmüştü zaten.
Akdoğan’ın, Ahmet Davutoğlu başkanlığındaki hükümette siyaset üretilmesi süreçlerine önemli katkılar sunacağına kuşku yok. Akdoğan, Erdoğan’ın yoğurt yiyişini en iyi bilen isimlerden. Çözüm sürecinin arka planına çok hakim. Davutoğlu’yla rahat çalışabilecek bir kurmay. Ve nihayet, Çankaya Köşkü ile hükümet uyumunun kilit isimlerinin başında geliyor.
Cumhurbaşkanlığı törenlerinden yansıyan pek çok görüntü, konuşma ve sembol Türk siyasi tarihinde dönüm noktalarından birini yaşadığımıza işaret ediyordu.
Ancak hiçbiri Tayyip Erdoğan’ın 12. Cumhurbaşkanı sıfatıyla Atatürk’ün manevi huzurunda, Anıtkabir özel defterinin önünde yaptığı konuşma kadar çarpıcı değildi.
Erdoğan’ın, Türkiye’nin medeniyetle olan sınavını ve milletle beraber varolma mücadelesini iki tarihle özetlediği cümlelerin altını kalın çizgilerle çizmek gerekiyor.
Erdoğan, Anıtkabir’de ifadeleri okudu:
“Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk cumhurbaşkanıyken 10 Kasım 1938’de vefatınızın ardından cumhurbaşkanlığı makamı ile cumhur arasındaki irtibat maalesef zayıfladı. Cumhur ile başkanı arasına mesafeler girdi. 2007’de yaptığımız bir Anayasa değişikliğiyle cumhurbaşkanının doğrudan halk tarafından seçilmesini temin ettik. Bugün halkın doğrudan oylarıyla seçilmiş ilk cumhurbaşkanı görevine başlarken aslında bir kez daha cumhur ve başkanının devlet ve milletin muhabbetle kucaklaşmasına vesile olduğuna inanıyorum. Halk oyuyla seçilmiş ilk cumhurbaşkanının göreve başladığı bugün, Türkiye’nin küllerinden doğduğu, yeni Türkiye’nin inşa ve imar sürecinin güç kazandığı
Siyasi partilerde olağanüstü kongrelerin nedeni çoğunlukla parti içi krizlerdir ve amacı da lideri devirmektir. Ak Parti’nin ilk olağanüstü kongresinin nedeni başarı ve amacı da liderini cumhurbaşkanı olarak Çankaya’ya uğurlamaktı.
Tayyip Erdoğan’ın bugün cumhurbaşkanlığı görevini devralacağı “selef”inin de dün genel başkanlığı devrettiği “halef”inin de Ak Partili olması tarihe not edilecek önemde bir başarıya işaret ediyor.
Sanıyorum Ak Parti’nin yeni Genel Başkanı, Başbakan Ahmet Davutoğlu’na, “Bu bir veda değil vefa kongresi, Cumhurbaşkanımıza vefa borcumuzu ödüyoruz” dedirten de bu başarıydı.
Fikir birliği
Hemen şunu belirtmeliyim ki veda konuşması yapan Erdoğan’la vefa konuşması yapan Davutoğlu’nun gönderdikleri “selam”lar, aynı ufuk çizgisini gösteriyordu.
Selam yollayarak çizdikleri sınır, Osmanlı’nın sınırlarına dokunuyordu. Bu selamlara bakarak, pergelin bir ucu Ankara’ya sabitlense diğer ucuyla bir daire çizilse, Erdoğan-Davutoğlu ikilisinin, sadece Anadolu’ya hakim değil; Balkanlar’da, Kafkaslar’da, Afrika’da, Ortadoğu’da, Orta Asya’da etkili bir Türkiye hedefledikleri kolayca görülür.
Çözüm sürecinde yol haritası netleşti.
Bu durum bize her şeyden önce şunu gösteriyor; Cumhurbaşkanlığı seçimi sonuçlanana kadar tabiri caizse “askıda tutulan” süreçte yeni cumhurbaşkanı, yeni başbakan ve yeni hükümetle birlikte final dönemine girilmiş oluyor.
Zamanlamanın ortaya koyduğu bir başka gerçek ise 2015 Haziran seçimlerine kadar yeni bir askı sürecinin yaşanmayacağı ve final döneminin adımlarının 2015 Haziran genel seçimine kadar büyük ölçüde atılacağı.
Netleşti dediğim yol haritasının parametreleri belirlenmiş durumda.
Bu çerçevede eylül ayında yaşanacak gelişmeler kritik öneme sahip. Bu süreçte Abdullah Öcalan’ın 1 Eylül Dünya Barış Günü vesilesiyle vereceği mesaj da çözüm sürecinin kat ettiği ve kat edeceği mesafe açısından önem taşıyacak.
Yansıyan bilgiler, süreçte ilk 21 ayda görülmemiş bir temas trafiğinin önümüzdeki bir aya damga vuracağını gösteriyor. Temas trafiğinin bir ayağında HDP, hükümet ve İmralı, diğer ayağında HDP, Kandil ve örgütün Avrupa kanadı yer alıyor.
Bugün Ak Parti kongresinden genel başkan olarak çıkacak olan müstakbel başbakan Ahmet Davutoğlu ile Dışişleri Bakanı sıfatıyla birçok görüşme yapan HDP heyeti, bugünlerde yeniden
2003 yılında Başbakan danışmanlığı önerisi aldığında “ara sıra Ankara’ya giderim” diyen, İstanbul’da ünivertise hocalığının üzerine titreyen, iki eli kanda olsa dersini ertelemeyen Ahmet Davutoğlu’nun o günlerdeki kariyer planlaması ile dün 26. Başbakan olarak ilan edilirken ulaştığı nokta arasında uzun bir yol var. 2003 Irak krizi ve 2004’teki Ankara’nın AB atağı, o günlerde evini İstanbul’dan Ankara’ya taşımakta bile ayak direyen Davutoğlu’nun planlarını değiştirmişti.
Artık Ankaralı olan Davutoğlu’nun, rotasını diplomasi dışı sıcak siyasete yönelten iki kırılma noktası olduğu bilinir.
Birincisi Ekim 2007’de Türkiye’nin yüreğini yakan Dağlıca baskını, diğeri 2008’de AK Parti’ye açılan kapatma davası.
Bu iki olaydan birincisi, dün seçilmiş cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın takdim konuşmasında yeni Başbakan’ın omzuna yüklediği 5 imtihandan birini; çözüm sürecini ifade ediyor. AK Parti’ye açılan kapatma davası ise diğer dört sınavı: Tayyip Erdoğan’ın sıralamasıyla; yeni Türkiye idealini gerçekleştirmek, 2023 hedefine ulaşmak, paralel yapı ile mücadele ve yeni anayasa.