Serpil Çevikcan

Serpil Çevikcan

scevikcan@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Atalay büyük resme bakıyor
Haberin Devamı

Milliyet’in hafta sonu gerçekleştirdiği Diyarbakır zirvesi, Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay’ın altını çizdiği gibi bir “yük paylaşma” işiydi.
Kaybedilen 30 yıl ve 40 bin yaşam, izleri dünya döndükçe silinmeyecek travmalar ve aynı coğrafyada birbirinden gitgide uzaklaşan genç kuşaklar için “ya tamam ya devam” kadar siyah-beyaz bir süreci yürütüyorsanız birilerinin bu yükü mutlaka paylaşması gerekir.
İşi doğru yürütmek, algı-olgu dengesini doğru yönetebilmek ve altı dolu olan bir güveni verebilmek ise bu insan yüzlü sürecin can damarı.
Bu nedenle, sürecin koordinasyonunu üstlenen Beşir Atalay’ın omuzlarındaki yük epey ağır.
Atalay’ın, Milliyet’in toplantısında ve ardından bizlerle yaptığı sohbetteki değerlendirmelerini çok dikkatli dinledim.
Gerek Atalay’ın, gerekse Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker’in konuşmalarının bütünü iki şeyi çok net gösteriyor.
Biri, hükümetin bu işi sonuna kadar götürme ve bütün riskleri alma kararlılığı. İkincisi de, devletin kendi topraklarına, kendi vatandaşlarına on yıllar boyu reva gördüğü “bir de siz varsınız” yaklaşımından duyulan pişmanlığı anlatma kararlılığı.

Koordinasyon tam
Atalay ve Eker’le sohbetimizden aktarmak istediğim bazı satır arası notlar da var.
Atalay, sürecin selametinin anahtarlarından birinin işin yönetilme biçimi ve halka güven verme olduğunu vurguluyor. O nedenle, bu entegre projede hiç olmadığı kadar bir eşgüdüm olduğuna özellikle dikkat çekerken şunları söyledi:
“Bu entegre stratejinin gereği yapılıyor. Biz de hükümet olarak iyi çalışıyoruz. Bütün kurumlarımız bu sürecin paylaşanı. Herkes üzerine düşeni yapıyor. Geçmişte bu konularda sorunlar olmuştu. 2009’da bunu belli oranlarda yaşamıştık. Şimdi devletin kurumları, bakanlıkları arasında iyi bir koordinasyon var. O koordinasyonu asıl Başbakanımız ama onun adına daha çok ben yürütmüş oluyorum. Güvenlik güçlerimiz arasındaki temaslar vesaire. Bu konularda herkes, her şeyi biliyor, paylaşıyor, yapması gerekeni yapıyor. Bu, bu süreçlerin yürümesinde en önemli unsurlardan birisidir. Orada en küçük bir aksama olmamalı. Birisi bir şey yaparken öbürü onunla çelişen başka şeyler yaparsa olmaz. Güveni sarsar. Güven unsuru bu süreçte çok önemli.”

Habur’da kaçan fırsat
“Örgüt üyeleri herhalde Habur’dan sınır dışına çıkmayacaklar” sorusunu yönelttiğimiz Atalay’ın şu sözleri ise tuzaklara dikkati çekiyor:
“Habur’un, ertesi günden itibaren hangi faktörlerle hem basına hem kamuoyuna öyle büyütülerek yansıtıldığını biz çok iyi biliyoruz. Ama Habur ne idi? Silahını bırakan insanların ülkeye gelmesiydi. Bugün silah bırakmayı tartışıyoruz ya; silahını bırakıp ülkeye dönmesiydi işte. Modellemeleri olacaktı, ondan sonra peşinden gelecekti. Üç grup modellemiştik. Suçlandığım için alınganlık yapmıyorum ama böyle oldu.”

“Bürokratlardan çok çalıştım”
Atalay, Kandil’den sınır dışına silahsız çıkma konusunda yapılan kimi ters açıklamalar, sürece ilişkin olası tıkanma noktaları ve başta muhalefet olmak üzere hükümete yöneltilen eleştiriler konusunda yanıtlar verirken, kendinden ve süreçten emindi.
“Hangi ülkeler bu konuları çalışmış, hangi yöntemlerle gidilmiş, ne kadar sürelerle sonuçlandırılmış; çok çalıştık, biliyoruz. Görüşmeler yaptık. Ben bürokratlardan daha çok çalıştım. Okumalar yaptım. Bu meselenin bütün boyutlarını da bilir ve kavrar haldeyiz” dedi.
Siyasi polemiklerden pek hazzetmeyen, Ankara’da hep büyük resme bakmayı tercih edenlerin başında gelen Atalay’ın, Diyarbakır’dan sürecin geleceğine ilişkin çizdiği manzara da bu yaklaşımına uygundu.
Hem sosyolog hem de hukukçu olan Atalay’ın sürecin koordinatörlüğünü yürütürken siyasi şapkasından çok bunları öncelediği anlaşılıyor.