Serpil Çevikcan

Serpil Çevikcan

scevikcan@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Türkiye’yi 2007’den bu yana; gözaltı dalgaları, uzun tutukluluk, uzun yargılama, usulsüz arama gibi kavramlarla yakından tanıştıran davalar bir bir sona eriyor.
Önce Balyoz, sonra Şike davası ve bazı KCK davaları karara bağlanarak Yargıtay’a geldi. Dün de davaların anası olan Ergenekon davası karara bağlandı.
Karardan sonra yapılan yorumlar, 2007’den bu yana süregelen tartışmaların kopyası gibi.
Ergenekon adlı bir örgütün var olduğunu, her yere nüfuz ettiğini, Danıştay saldırısını bu örgütün gerçekleştirdiğini iddia edenler, bir bölüm sanıklara verilen cezayı az bile buldu.
Davanın bütünüyle komplodan ibaret olduğunu, TSK’nın başındaki ismin bile terörist ilan edildiğini, birbirini tanımayan, görmeyen insanların bile sadece birer görüşme yaptığı için peşinen cezalandırıldığını savunanların tepkileri ise büyüyerek sürüyor.
Tartışmalar gelip yeniden özel yetkili mahkemelerin yapısı ve adaletine kilitlendi. Ve tabii, yakın tarihi darbelerle anılan Türkiye’nin gerçekten darbecilerle hesaplaşıp hesaplaşmadığına.

Başsavcılığın bakışı ve dengeler
Peki, şimdi ne olacak?
Bunun için ilk değerlendirmeyi yapacak olan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın çizeceği yol haritası önem taşıyor.
Başsavcılığın tebliğnamesinin Yargıtay için bağlayıcılığı yok. Ancak Yargıtay’da değişen dengeleri yansıtması ve darbe davalarına bakış açısından tebliğname büyük önem taşıyacak.
Başsavcılığın, tebliğnamesine uyulmaması halinde çıkacak karara itiraz hakkı da var ki, bu sanıklar hakkındaki nihai kararı vermesi için dosyanın Yargıtay Ceza Genel Kurulu’na taşınması anlamına geleceğinden ayrıca önemli.

Balyoz tebliğnamesi
Başsavcılığın sanıklar hakkındaki kararlarla ilgili nasıl bir yorum yapacağını şimdiden bilemeyiz. Ancak darbe davaları konusunda Balyoz davasına yönelik tebliğnameyi hazırlarken bakış açısını net biçimde ortaya koyduğu biliniyor. Halen Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nde görülen Balyoz davasına ilişkin olarak, tebliğnamede başsavcılık, darbe suçlarını 5 adımda işlenebilecek suçlar olarak tanımlıyor.
Başsavcılığa göre ilk adım müdahalenin planlanması süreci. İkinci aşamada ise eylem planları yapılıyor. Üçüncü aşamada bu olayların etkisiyle sıkıyönetim ilan edilmesi sağlanıyor. Dördüncü aşamada, kamu kurumları kontrol altına alınarak yürütme organı oluşturuluyor ve yeni bir politik düzen kuruluyor.
Tebliğnameye göre, darbe suçunda cebir ve şiddet, beşinci ve son aşamada devreye giriyor. Bu yüzden beşinci aşamaya gelinmeden cebir ve şiddetin bu davalarda aranması gereksiz. Asıl hedefe ulaşma amacı, cebir ve şiddet koşulunu varsaymak için yeterli.
Tebliğnameye göre, bu nedenlerle, bu suçu herkesin işlemesi mümkün, askeri cunta, sendika, kulüp, dernek gibi oluşumlarda yer alan tüm kişiler bu kapsama girebilir. Farklı ideolojilere mensup kişiler bu hedefte ortaklaşabilir ve bunların silahlı olması da gerekmez.

Şiddet koşulu
Ergenekon davasının kilit noktası ilk günden bu yana Danıştay saldırısı oldu. Ergenekon savcıları saldırının darbeye giden yolu açmak için gerçekleştirildiğini, sanıklar ise karanlık saldırının kendi üzerlerine yıkıldığını öne sürdü. Bu yüzden sanıkların şiddetle bağı hep tartışıldı. Yazar çizerlerin, sendikacıların, kamu görevlilerinin nasıl silahla, şiddetle bağlantılandırıldığı konuşuldu.
Oysa tebliğname bu bağı çoktan kurdu.
Ergenekon’da da sanıklara göre değerlendirmeler değişse de tebliğnamenin yönü çok değişecek gibi gözükmüyor. Bu nedenle, 9. Daire’nin Balyoz’da vereceği karar Ergenekon sanıklarının kaderini de çizecek.