Ergenekon’da önemli isimlere yönelik ilk dalga tutuklamalar başladığında Ankara’da aynı zamanda birçok iddia havada uçuşmaya başlamıştı.
Bunlardan biri de, davada dün verilen kararın ardından yeniden dillendirilmeye başlanan “af” konusuydu.
Kulislerde dolaşan iddialara göre, Ergenekon ve Balyoz davaları kapsamında tutuklanan komutanlar ve diğer subaylar zaten ağır mahkumiyetler alacak ve aftan başka çıkış yolları kalmayacaktı.
Bu af ise, hem TSK mensuplarını, hem de PKK mensuplarını kapsayacaktı. Böylece PKK’ya af etkisi yaratacak bir düzenlemenin kamuoyu tarafından tolere edilebilir bir noktaya gelmesi sağlanabilecekti.
Eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un tutuklanarak cezaevine konulduğu günlerde, af tartışması yeniden dolaşıma sunulmuş ve içerideki bazı komutanların, başta Abdullah Öcalan olmak üzere PKK’lıların affını da kapsayacak bir düzenlemeyle özgürlüklerine kavuşmayı büyük bir onursuzluk olarak gördükleri yolunda açıklamalar art arda yapılmıştı.
Dün, başta Başbuğ olmak üzere Ergenekon tutuklularına dönük müebbet hapis cezaları yağmaya başlayınca bazı ceza hukukçuları af konusunu yeniden gündeme taşıdılar.
“Aftan başta çıkış yok” yorumları tekrar başlayınca 5 yıl önceki tartışmaları hatırladım.
Siz de hatırlayın. O dönem, aynı zamanda PKK ile Oslo görüşmelerinin yürütüldüğü dönemdi.
Terör tanımında buluştular
İşin bir yanı bu.
Diğer tarafa bakalım...
BDP, büyük KCK operasyonları ve toplu KCK tutuklamaları başladığı günden bu yana “genel af talebinin” soğumasına izin vermiyor.
Çözüm süreciyle birlikte Öcalan’ın da serbest bırakılması istediğini sık sık gündeme getiren BDP, bu beklentisini canlı tuttuğunu her fırsatta ve her zeminde gösteriyor.
Olaya, “Hadi canım, ne affı” diye bakmak karşı cephe için siyaseten en kestirme yol. Çünkü af konusu Türkiye’de en hassas konudur. Kamu vicdanını her zaman çok rahatsız eder. Profili düşük “Rahşan affı”nın bile yol açtığı sorunları hatırlayın.
Söz konusu olan terör suçları ise bu hassasiyet çok daha fazla olur.
Mahkemenin verdiği bu kararla Ergenekon kapsamında mahkum edilen sanıklar terör örgütü üyesi olarak cezalandırıldı. Bu durumda Ergenekon ile PKK’nın yolu terör örgütü tanımında kesişti.
Şimdi hep bir ağızdan reddediliyor ancak eğer yapılacaksa, af veya af etkisi yaratacak terör suçlarıyla ilgili bir düzenleme her iki örgütten mahkum olanları da kapsayacaktır.
Herkesle barış
Bugüne kadar Başbakan Recep Tayyip Erdoğan başta olmak üzere hükümet yetkilileri gündemlerinde af olmadığını vurgulayageldiler. Ancak, PKK ile başlatılan çözüm sürecinde mesafe alındıkça “Neden olmasın?” demeye başlayanlar çoğalıyor.
Özellikle BDP’nin KCK davalarından tutuklu olanlar için yürüttüğü kampanya ile hükümetin son düzenlemeleri nedeniyle bu davadan serbest kalanların sayısı artıkça, “Komutanlar içeride, PKK’lılar dışarıda, bu nasıl iş?” diye soranlar da artıyor.
Çözüm süreciyle ilgili ana hedef “kalıcı bir toplumsal barış”ın tesis edilmesi ise herkes biliyor ki barış kavramı, çözüm kavramından çok daha geniş bir anlam taşıyor.
Hükümetle İmralı’nın, silahların bırakılması için ulaşacakları çözüm, kutuplaşmış toplumun büyük bir kesiminin vicdanında yer bulmayacaksa tabiri caizse daha “teknik bir anlaşma” olarak kalma riski taşıyor.
Yok eğer kalıcı bir toplumsal barış hedefse barışın herkesle yapılması gerekiyor.
Böyle bir barışın tek yolu da af değil.