Serpil Çevikcan

Serpil Çevikcan

scevikcan@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

‘Başbakan güç hastası’

AK Parti’nin, önümüzdeki sürecin ipuçlarını veren kongresindeki genel hava ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın yaptığı konuşmayı nasıl karşıladığını merak ettiğimiz CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu ile dün sohbet olanağı bulduk.
Yeni yasama yılının açılışı nedeniyle gittiğimiz Meclis’te sorularımızı yönelttiğimiz Kılıçdaroğlu açısından da ana gündem maddeleri terör sorunu ve cumhurbaşkanlığı seçiminin hangi sistemle yapılacağıydı. Kılıçdaroğlu, AK Parti Kongresi’ni şöyle tarif etti:

‘Kendisini Köşk’e hazırlıyor’
“Kendisini Köşk’e hazırlıyor. Ancak o ihtimalin çok zor olduğunu söyleyeyim. Geçmişten bugüne baktığınız zaman, doğruları söylemeyen bir Başbakan’dır. Halka ağır faturalar ödetmiştir. Demokrasi konusunda son kurultayda medyaya karşı takındığı tavırla demokrat biri olmadığını tekrar göstermiştir. Aydın birisi değildir. Batı’nın etik değerlerinden uzaklaşmıştır. Her vatandaşın, böyle birisi cumhurbaşkanı olursa Türkiye’nin başına neler gelebileceğini düşünmesi lazım. Dış politikada bizi bu hale getiren cumhurbaşkanı olunca başka neler yapmaz? En son Neşet Ertaş’ın cenaze töreninde tabutun önünde yaptığı konuşmayı gördük. Dini siyasete alet etmiştir.”

‘Siyaseti tek eksenli götürüyor’
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın kongre konuşmasının içinin boş olduğu inancında. “10 yıllık bir iktidarın Başbakan’ı, 10. yılın sonunda topluma bazı hedefleri vermesi lazım. Hiçbirisi yok. Halka söyleyecek bir şeyi kalmamış, ufku dolan bir siyasi parti düşünün. Tek eksenli götürüyor, din ekseninden süreci devam ettirmeye çalışıyor. Bu ne demektir? Siyasette dinin kullanılması doğruysa bırakalım herkes dini konuşsun” dedi.

‘Özal yaptı, tutmadı’
Kılıçdaroğlu, “Başbakan güçlü bir cumhurbaşkanı olarak Köşk’e çıkmak istiyor. Bu bir sistem değişikliğini gerektiriyor. Bu sistem değişikliği yeni anayasa ile nasıl gelecek” sorusunun yanıtını da şöyle verdi:
“Hatırlarsınız rahmetli Özal daha fazla oy almak için belediyelerin sınırlarını değiştirdi, yasaları değiştirdi ama bu süreç tutmadı. Bir siyasal iktidar, kendini güçlü kılmayı yasalardan medet umarak yapmak istiyorsa, gerileme sürecine girmiş demektir. O zaman bu, Türkiye’yi otoriter bir rejime götürür. Şu an içinde bulunduğumuz tablo da bu. Otoriter, baskıcı, buyurgan bir rejim var.”

‘Bayrağı arabasında taşıyamaz’
“Partili cumhurbaşkanı” sistemi konusunun anayasa müzakerelerini tıkayıp tıkamayacağı yolundaki sorumuzu da yanıtlayan Kılıçdaroğlu şunları söyledi:
“Partili cumhurbaşkanı olursa, Türkiye Cumhuriyeti bayrağını arabasında taşıyamaz. Dikkat edin, Başbakan taşımaz, devletin valisi, büyükelçisi taşır. Çünkü partili değildir. Cumhurbaşkanı taşır, partili değildir. ‘Partili cumhurbaşkanı olacak’ dediğiniz zaman rejimi tümüyle değiştirmiş oluyorsunuz. İyi de bu tartışıldı mı toplumda? Hayır. Birilerinin hayali olarak orada duruyor.”

“Bu bir hastalık’
Erdoğan’ın, “‘Ben cumhurbaşkanı olayım ama başbakan yetkileri de bende olsun’ dediğini vurgulayan CHP lideri, Başbakan’ın geldiği noktayı da şöyle tarif etti:
“Bu bir hastalık, bu hastalığın adı ‘güç hastalığı’. Demokrasilerde güç hastalığı olmaz. Gücün bölüşümü olur. Gücü bir kişide topladığınız zaman o farklı bir hastalıktır. Bunu Hitler, Mussolini denedi. Ama ne oldu? Toplum ağır bedeller ödedi. Şimdi Türkiye’de topluma ağır bedeller ödetmek istiyorlar. ‘Atatürk de İnönü de partili cumhurbaşkanıydı, CHP genel başkanıydı’ diyorlar ama o tek parti dönemiydi. Bakın en çok eleştirdikleri o döneme özlem duyuyorlar. Celal Bayar’ın DP bastonuyla gezmesi büyük eleştirilere yol açmıştı. Süleyman Bey (9. Cumhurbaşkanı Demirel) demokrasi tarihimizin çok önemli bir figürüdür. Cumhurbaşkanı oldu, ‘arkama bakmam’ dedi. Neden, çünkü gittiği konum farklıydı artık.”
Gündemin ikinci sıcak maddesi terörün çözümü konusu. CHP lideri, Erdoğan’ın, “Ana muhalefetle oturup konuşalım. Samimiyseler çözelim” mesajına şu yanıtı verdi:
“Bizim önerilerimiz belli. “Parlamentoda uzlaşma komisyonu, Akil Adamlar Komisyonu kuralım dedik. Biz bu öneriyi yaparken, devletin meşru birimlerinin terör örgütüyle masaya oturmamasını sağlamak için bunu yaptık. İstihbarat örgütleri hariç. Onun görevi. Ama devletin meşru birimleri görüşemezler. Görüşürler ve ortaya çıkarlarsa onlar görevlerini bırakmak zorundalar. Bize öneri getireceklerini ya da geleceklerini söylüyorlar. AKP’nin bu sorunu çözme konusunda samimi olduğuna inanmıyoruz. Neden? Oslo sürecini inkar ettiler, çıktı ortaya. Oslo sürecinin temel noktası seçimlerde PKK’ya eylemsizlik kararı aldırmaktı. Şimdi, cumhurbaşkanlığı seçimleri sürecinde yine PKK’ya eylemsizlik kararı aldırmak istiyor. Seçim yatırımı yapıyor. Oslo görüşmelerinin ilkesi yoktu, barış amaçlı değil, seçim amaçlıdır. İkinci görüşmeyi yine aynı amaçla yapıyorlar. Orada Sayın Başbakan’ın temsilcisi diyor ki, ‘Sayın Başbakan ile Öcalan arasında yüzde 95 oranında işbirliği var’. Bize geldiklerinde önce ‘Bu görüş birliklerini bir getirin’ diyeceğiz. Yüzde 95 konusunda görüş birliği varsa, demek ki bizden yüzde 5 konusunda yardım istiyorlar. Bunları getirirlerse bakarız, konuşuruz. Biz hiçbir zaman kapılarımızı kapatmadık.”

Haberin Devamı

‘İç savaş tetiklenebilir’
Kılıçdaroğlu, uzlaşmanın sadece MHP’siz değil, BDP’siz de olmayacağı görüşünde. Bir başka uyarısını da yineliyor:
“1. Oslo görüşmesi yapıldı, terör olağanüstü tırmandı. PKK alan hakimiyeti için mücadele etmeye başladı. 2002’de sıfır terör devralıyorsunuz, 2011’de görüşme yapıyorsunuz, PKK olağanüstü bir güce ulaşmış durumda. Bu nasıl oluyor? Yeni Oslo görüşmesini de cumhurbaşkanlığı seçimleri endeksli, ‘biraz eylemsizlik kararı alalım, dolayısıyla biz bu işi kapatalım’ diye yaparsanız olay daha büyür ve iç savaş tetiklenebilir.”

Haberin Devamı

‘Silahlı olan muhatap, milletvekili değil’
CHP liderinin, iktidarın, çözümü artık sadece İmralı ile müzakere edeceği yolundaki açıklamalara ilişkin değerlendirmesi de şöyle:
“Orada da çok olağanüstü bir çelişki var. Önce, ‘biz BDP’yi muhatap alacağız’ dedi. Hatta, bir gün muhalefet kulisinde oturdu BDP’lilerle çay içti, sohbet etti. Sonra Leyla Zana’yı davet etti. Zana, ‘bunu çözerse ancak Erdoğan çözer’ dedi. Şimdi geldiği noktada, ‘ben BDP’yi muhatap almam. Onlar teröriste sarıldılar’ diyor. Ama ‘ben İmralı’yı muhatap alırım’ diyor. Omuzunda silah olanı muhatap alıyorsun, halkın oyuyla seçilmiş milletvekili için ‘muhatap almam’ diyorsun. Milliyetçiliği konjonktür milliyetçiliğidir. Duruma göre milliyetçidir, duruma göre anti-milliyetçidir. Bir başka konu; anayasada ‘Devletin düzeni din esasına dayandırılamaz’ diye bir düzenleme var. Bu hükmü kaldırmak istiyorlar. Siz AKP’nin anayasanın değiştirilemez hükümleri konusunda samimi olduğuna inanabilir misiniz?”