Serpil Çevikcan

Serpil Çevikcan

scevikcan@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Anayasa Mahkemesi, önceki gün, Türkiye’nin kanayan yarası uzun tutukluluk meselesinde umut ışığı olarak görülen ancak iyi okunduğunda öyle olmadığı anlaşılan bir karara imza attı.
Terör ve örgütlü suçlarda 10 yıl olan uzun tutukluluk süresini iptal etti.
Bunun üzerine KCK, Ergenekon, Balyoz davaları için “tahliyeler yolda” yorumları yapılıyor.
Buna karşın, hem mahkemenin TBMM’ye yeni düzenleme için süre verdiği, hem de kararın gerekçesinin tahliyeleri engelleyecek ayrıntılar içerdiği görülüyor.
Yine de ilk kez 10 yılın “ölçüsüz” olduğu hüküm altına alındı.
Karar, Türkiye’yi bir ayıptan kurtarma emaresi taşısa da düzeltilmesi gereken ölçüsüzlükler o kadar çok ki.
Ankara Emniyet Müdürlüğü’nün, Ankara’daki Gezi Parkı protestoları ile ilgili hazırladığı fezlekenin dumanı tütüyor mesela.
23 kişiyle ilgili hazırlanan fezlekede, şiddet olayına karışmamış protestocular dahil on binlerce kişi suçlanıyor. Yabancı basından, tencereye vuran teyzelere kadar uzanan bir yelpazede, eylemlerle ilgili herkes suçlu.
Dün sohbet ettiğim Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu’nun fezlekeyle ilgili dikkat çektiği noktalar da işin boyutunu ortaya koyuyor. Feyzioğlu şöyle diyor:

Yeni dalgaların habercisi
“Fezlekede, ‘Eylemlere katılan şahısların çoğunluğu örgütsel bir yapı içerisinde olmamasından dolayı hükümet karşıtı basın yayın kuruluşları, gazeteciler, sivil toplum örgütleri, taraftar grupları ile sanat camiası mensupları, marjinal gruplar tarafından eyleme katılan şahıslar kışkırtılmış ve yönlendirilmiştir’ deniliyor. Bu cümleyle birlikte bu olaylara bir terör örgütü altyapısı icat ediliyor. Ve öyle bir terör örgütü üretiliyor ki, görünüş itibarıyla legal ama illegal bir birliktelik için, adeta bir iş ortaklığı şeklinde bir araya gelmiş bir terör örgütü omurgası oluşturulmak isteniyor. Bir komplo teorisini üretmeye başlıyor. Sadece örgütlü suç zeminini değil; aynı zamanda bu fezleke sokakta taş attığı söylenen birtakım göstericilerden sonra ikinci ve üçüncü halkanın geleceğini de müjdeliyor!
Hükümet karşıtı olduğu söylenen kesimleri terör faaliyetinin arkasındaki yönlendirici güç; ‘azmettiriciler’ olarak hedefe koyduğunu ilan ediyor bu fezleke. İhtiyaç olmamasına rağmen fezlekeye bunların yazılması operasyonların devamının geleceğini gösterir. Örgütleri ispatlayamadıkları için meşru yapılardan; sağlıklı bir sivil toplumda olması gereken yapılardan terör örgütü üretmeye çalışıyorlar. Fezlekede, ‘Eylemci grupların kamuoyu desteği aldıklarını ve yaptıkları her türlü illegal eylemin demokratik hak olarak algılandığını düşünmelerine sebep olmuştur’ deniliyor. Oysa emniyetin, sivil toplum örgütlerini, basın yayın kuruluşlarını ‘hükümet karşıtı olan’ diye sınıflama yetkisi yoktur. İkincisi grupların kamuoyu desteği alıp almadığı emniyetin meselesi değildir. Şiddete başvurmayan çoğunluğun aslında illegal faaliyet içinde olduğunu haddini aşan şekilde ifade etmiştir.”

Darbe suçu
Feyzioğlu, fezlekede, TMMOB, ÇHD, TTB, Ankara Barosu, İHD, ATO gibi sivil toplum örgütlerinin hükümet muhalifi olarak nitelendirildiğine dikkati çekiyor.
Feyzioğlu, “Polis, anayasal hakkın kullanımını sağlamayı, psikolojik baskı olarak gösteriyor. ‘Polis tarafından yapıldığı iddia edilen orantısız güç kullanımı’ demek suretiyle aslında polisin orantısız güç kullanmadığını kabul ediyor. Tapu müdürünü bile soruşturuyor olsanız, bir süre görevden alıyorsunuz değil mi? Fezleke, polis şiddetine ilişkin soruşturmaların kapatılmasını, sorumlu polislerin aklanmasını sağlayacak” diyor.
Feyzioğlu, slogan atanların bile fezlekede “hükümet karşıtı” olarak nitelenerek, darbe suçu işlemiş sayıldığını özellikle vurguluyor.
Tahrir Meydanı’nda orduyu alkışlayanlar da darbecilikle suçlanıyor, bizim meydanlara “devrim” yazan çocuklar da.
Bir ölçüsüzlüktür gidiyor.