Serpil Çevikcan

Serpil Çevikcan

scevikcan@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

PKK’nın iki numarası Murat Karayılan’ın Kandil’de yaptığı açıklamaya, bardağın hangi tarafını esas alarak baktığınız önemli.
Bardağın dolu tarafı, örgütün silahlı militanlarının 12 gün sonra Türkiye dışına çıkmaya başlayacağını, provokatif bir gelişme olmazsa sonbahara kadar bu sürecin tamamlanacağını ve 4 aylık ateşkes sürecinin kalıcı hale geleceğini gösteriyor.
Bardağın diğer tarafı ise, örgütün “eller tetikte” pozisyonunun çekilme süreci dahil geçerli olduğunu.
Ne diyor Karayılan; “Bir operasyon ya da bombalama olursa çekilme durdurulacak ve misilleme hakkı kullanılacaktır.”

“Ne yapacağım sana bağlı”
Ayrıca, Karayılan’ın açıklamalarının bütünü, bu sürecin bir daha geri dönülmeyecek bir noktaya ulaşması için tek şart olan, “silahların toptan bırakılması” konusunda inisiyatifi sadece hükümete ve devlete bırakan bir koşullar manzumesine işaret ediyor.
Örgüt, “Çekiliyorum, benden bu kadar. Bundan sonra benim ne yapacağım, sadece senin ne yapacağına bağlı” diyor. “Senin ne yapacağına bağlı”dan kasıt ikinci aşamaya işaret ediyor. “Kürdistan’a statü, Öcalan’a özgürlük” sloganıyla özetlenen talepler. Bu tarif, hükümetin tarifine pek uymuyor. Yani, “demokratik siyasetin önünün sonuna kadar açılması” tarifine.
Çözüm sürecine inanan biri olarak, Karayılan’ın açıklamalarına, bu sürece şiddetle karşı çıkanların eline malzeme veren bölümlerinden bakmayı tercih ediyorum. Çünkü işin o kısmı, sadece hükümeti değil devlet aygıtını da en çok zorlayacak ve ciddi tıkanmalara yol açabilecek kısım.
Bir başka deyişle, o evreye gelindiğinde, karşı tarafı, “halkların kardeşliği” ile eylemek mümkün olmayacak. İşte o zaman, Nevruz’da Diyarbakır meydanından Öcalan’a ateşkes çağrısı yaptırmanın, içerideki 1500 militanı sınır dışına doğru harekete geçirtmenin en kolay alkışlanacak aşama olduğu görülecek.

Hükümetin işi zor
Hükümet, bu süreci, hedeflediği sonucu alana kadar götürmeye kararlı görünüyor. İşi gerçekten çok zor.
Şöyle alt alta bir sıraladığımızda yönetmesi gereken kollar çok fazla. Kimleri yönetmek ve sürecin hayrına yönlendirmek zorunda, sıralayalım:
Topyekün Türkiye’yi, sürece karşı çıkan halk kesimlerini, karşı çıkanları motive eden siyasi kanatları, İmralı’yı, İmralı üzerinden PKK’yı, siyasi mekanizmayı kullanarak BDP’yi, örgütün Büyük Kürdistan hedefiyle kök saldığı dört ülkeyi ve diğer dış faktörleri.
Üstelik bunu, Avrupa’nın PKK’ya terör örgütü demeye yavaş yavaş dilinin varmadığı, sınır dışına çekilen militanların İran ve Suriye’nin iştahını kabarttığı bir süreçte yapacak.
Hükümet, İran’ın bazı İslamcı grupları ya da Suriye’nin örgüt içinden çelebileceği bir grubu harekete geçirmesine karşı da önlem almak zorunda. Karayılan boşuna mı ABD, AB ve Rusya’dan sürece destek istiyor?

PKK o denizi boş bırakmaz
İşin çekilme bölümüne gelince...
Elbette, hükümet açısından önemli bir başarıyı ifade eden çok kritik bir aşama. Ancak örgütün silahlı mı silahsız mı çekileceğinden çok daha önemlisi boşalttığı alanı neyle dolduracağı.
35 yıl başkaldırı taktiğine kafa yoran, bir halkı peşinden sürükleyen ve siyasi kanadını etkin bir parlamento gücü olarak yaşatabilen örgütün, Türkiye’deki tabanıyla vedalaşmasını beklemek saflık olur.
Mao ne demişti:
“Gerilla balık, halk denizdir.”
PKK, o denizi başkasına bırakmayacaktır. “Demokratik siyasetin önünün açılması” tarifinin sınırlarını sonuna kadar zorlayacak, KCK kanalıyla başta yerel bazda olmak üzere idari yapıya mümkün olduğunca nüfuz etmeye çalışacaktır.
Terör örgütleri eylemle sonuç alır, psikolojiyle ayakta durur. PKK da çekilme sürecini mutlaka propaganda aracına dönüştürecek, halkın ilgisini ayakta tutacaktır.
Mao boşa konuşmaz.