Serpil Çevikcan

Serpil Çevikcan

scevikcan@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Geride bıraktığımız günlerde akıllara çengel olan bir ifade tarzını özellikle not etmek gerekiyor.
“Biz” meselesi...
“Biz” en birleştirici kelimelerden biridir, ancak içinde büyük bir tuzak da barındırır.
Örneğin, “biz” dediğinizde, dışarıda da “biz” diyebilecek çok geniş kitleler bıraktığınızda.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, önce, CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun yapacağı mitingi eleştirirken, “Biz istesek 1 milyon kişiyi meydana yığarız” mesajı gibi.
Ya da, “Şu anda evlerinde bizim zorla tuttuğumuz bu ülkenin en az yüzde 50’si var” mesajı gibi.
Ne kadar zorlarsanız zorlayın, bu sefer kortejin önünde, “Ordu göreve” pankartı taşıyanlar yok. Halk önde, hükümetin suçladıkları ise onların arkasından gitmeye çalışıyor.
Bu nedenle, o ifadelerdeki “biz” S.O.S veriyor.

Türkiye değişiyor
Başbakan Erdoğan’ın, “tencere, tava, hep aynı hava” diyerek geçmişten işaretlediği Cumhuriyet mitinglerinin Ankara ayağında, mitinge katılanlarla sohbet etmiştim.
O toplantıları organize edenlerin başında, şimdi Ergenekon vs. davalarının sanıkları vardı. Bunlardan dem vuran çok sayıda katılımcı, “Bu mitinge katılıyoruz, ancak biz darbeci değiliz” diye isyan etmişlerdi. Çok önemli bir noktaya parmak basmışlardı.
Türk siyasi tarihine, “Gezi Protestoları” olarak geçecek olan son olaylarda da samimi olanla olmayanı birbirine karıştırmak yapılacak en büyük hata.
Hele hele bunu bilerek, isteyerek yapmak çok daha büyük bir hata anlamına geliyor.
Hükümet açısından, bu noktadan sonra yapılabilecek en akıllıca şey, “zararın neresinden dönersen kârdır”a uygun davranmaktır ki, Başbakan Vekili Bülent Arınç’ın dünkü açıklamalarının genel havası bunun anlaşıldığını gösteriyor.
Türkiye, ne artık, “sürekli aydınlık için bir dakika karanlık” eyleminin organize edildiği Türkiye’dir, ne de Cumhuriyet mitinglerinin, tencere-tava muhalefetinin o dönemki atmosferine sahiptir. Bundan sonra da olmayacaktır.
Türkiye artık, sadece oy verdiği partinin tabelasının arkasından yürüyen kitlelerin ülkesi de değildir. Türkiye’nin gençleri hiç değildir.
Türkiye’nin gençleri artık partiler üzerinden değil hayat tarzı üzerinden siyasileşiyor.

Yönetim hatası
Yaşananlara yol açan yönetim hatası günlerdir yazılıp çiziliyor.
Alkol düzenlemesinin dumanı tüterken, “arkadaşlarla konuştuk, bu kararı aldık” deyip Türkiye’nin son 50 yıldaki en büyük yatırımlarından biri olan 3. boğaz köprüsünün isim babalığını yapmak, üstüne bir de Taksim’e dair planların, yanlış anlamalara en uygun biçimde su yüzüne çıkarılması gerçekten bir yönetim hatasını gösteriyor. Olaylara müdahale konusundaki hatayı uzun uzadıya yazmaya zaten gerek yok.
Başbakan Erdoğan, Ak Parti’nin yüzde 47’yle zafer kazandığı 2007 genel seçimi gecesinde, ünlü “balkon konuşmasını” yapmıştı. Ne demişti Başbakan:
“Bu başarı, bizi şımartmak yerine omuzlarımızdaki sorumluluğu daha da artırdı. Bize oy vermeyen vatandaşlarım, sizin sandıktan verdiğiniz mesajı da anlıyorum. Müsterih olun. Oylarınız bizim için değerlidir. Tercihlerinize saygı duyuyoruz. Farklı tercihlerinizi, demokratik hayatın zenginliği olarak görüyoruz.”
O balkona, “o mesajla” yeniden dönmek elzem görünüyor.