İmralı’nın merkezinde yer aldığı yeni sürecin adını koymaya çalışıyoruz bir yandan da. “İmralı süreci”, “barış görüşmeleri”, “yeni diyalog süreci”, “milli birlik ve kardeşlik projesi” gibi herkesin kendi kırmızı çizgilerine göre taktığı isimler var.
Geçtiğimiz günlerde, Meclis’te BDP’li milletvekilleriyle sohbet ederken aslında her şeyi izah eden bir ifade geçti arada. “Pata süreci.”
Yani, oyunda yenenle yenilenin olmadığı durum.
Pata durumu, oyununa göre değişir. Örneğin futbolda 90. dakikada kesin olarak ortaya çıkar. Ama oynadığınız oyun satrançsa bu durum günler, haftalar, bir araya gelebilme olanaklarınıza göre bazen aylar sürebilir.
Oyunun sonunda el sıkışabilmeniz de uzun pata sürecinde olan bitene bağlıdır.
SOS işaretleri
Paris’te, PKK’lı üç kadının infazının nedenleri konusunda yapılan açıklamalar, yenenle yenilenin olmayacağı önümüzdeki süreç açısından SOS veriyor.
İktidar kanadından gelen ve daha çok “örgüt içi infaz” teorisine dayandırılan “biz yapmadık onlar yaptı” yaklaşımı ne kadar erkense, BDP kanadından yansıtılan “derin devlet, derin yapı” işaretlemesi de o kadar aceleci. Bütün bunların, infazın Türkiye’de duyulmasından sadece saatler sonra yapılması ise daha da problemli.
Meşakkatli geçeceği başından belli olan bu süreçte Paris’teki olayın ardından alelacele alınan pozisyonlar, sürecin nasıl götürülmemesi gerektiğini de ortaya koyuyor.
Paris infazının kimler tarafından organize edildiği, yabancı istihbarat güçlerinin işin içinde ne kadar olduğu, adresin bizi kime, hangi ülkeye, hangi hesaba götüreceği konusunda iki somut ipucunun bile yan yana olmadığı bir aşamada, soğukkanlılığı elden bırakmamak gerekiyor.
“Daha az konuşma, daha çok iş”
Mardin bağımsız milletvekili Ahmet Türk’le birlikte İmralı’ya giden BDP Batman milletvekili Ayla Akat Ata da soğukkanlılık vurgusu yapanlardan.
Biliyorsunuz Ata, İmralı görüşmesinin ardından konuşmak istemedi. Doğrudan en detaylı açıklamalar Ahmet Türk’ün yaptığı değerlendirmeler oldu.
Dün Ayla Akat’la bir telefon görüşmesi yaptım. Paris olayını nasıl yorumladığını merak ediyordum.
Selahattin Demirtaş ve Gültan Kışanak’ın yaptığı açıklamalara vurgu yapmayı tercih etti. Gerekenin eşbaşkanlar tarafından söylendiğini belirtti. “Daha az konuşup, daha çok iş yapmamız gerektiğine inanıyorum” dedi.
Ata’nın konuşmama konusundaki hassasiyetini anlayışla karşılamak gerekiyor. Çünkü Türkiye, şu aşamada, ip üzerinde elindeki kontrolsüz ağırlıkla yürüyen bir canbaz gibi.
Bu nedenle Ayla hanımın sadece Paris olayı ve süreçle ilgili genel yaklaşımlarını yansıtabiliyorum.
“Soğukkanlı ilerlemeliyiz”
Ata, Paris infazının bir şekilde son süreçle bağlantısı olduğu görüşünde. Olayın aydınlatılmasını beklediğini vurgularken şöyle devam ediyor:
“Ama olayın aydınlatılmasını sadece Kürtler talep etmesin. Türk halkı da, Türkiye’deki kanaat önderleri de, statüler de, Başbakan da dahil olmak üzere herkes talep etsin. Bu süreçte yaşanacak bu tür olayların, faili meçhul, bilinmeyen olayların kuşkuya yer olmayacak şekilde aydınlatılmasını Türk-Kürt halkı hep birlikte istemeli.”
Ata, önümüzdeki dönemde, benzer olaylar hep olacakmış gibi bir beklentinin hakim olmasını da şöyle yorumluyor:
“Bunu biz söylemiyoruz. Aksine, ilk günden beri ‘bu süreç sabote olabilir’ söylemiyle bir meşruiyet kazandırıldı bu tür olaylara. Biz süreci zaten yıllardır böyle bir atmosferde yaşayan, gençliğini vs. bu ortamda geçirmiş insanlarız. Umarız bu olaydan, bu sürecin nasıl yönetilmesi, nasıl içinde olunması gerektiği daha net bir şekilde açığa çıkmıştır.”
Ata, “Herkesin bu olayın aydınlatılması için elini taşın altına koyması lazım. İddiaları ortadan kaldıracak şey gerçektir. Nasıl eşbaşkanlarımız Fransa İçişleri Bakanı ile görüştüler. Türkiye’deki makamlar da bunun takipçisi olabilmelidir. Bu süreçte biraz soğukkanlı ilerlemek gerekiyor. Gerçek açığa çıkmadan ortaya konulacak her iddia, istemediğimiz halde sürece de zarar verebilir” diyor.
“Herkes kaşıyabilir”
Ayla hanıma göre olayda çok büyük soru işaretleri var:
“Sadece Türk istihbaratı değil, Avrupa istihbaratı da oradaki bütün Kürt kurumlarını 24 saat takip ediyor. Avrupa’nın başkenti diyebileceğiz bir şehirde bu olabiliyorsa, aslında en büyük vebali onlara ait ama Türk ve Kürt halkı açısından düşünmemiz gereken farklı bir şey var. Bu sorun artık sınırları aştı, herkesin kaşıyabileceği bir sorun haline geldi. Fransa’nın başkentinde, siyasi kimliği ön planda olan kadın öldürülebiliyorsa olayın uluslararası boyutunu gösteriyor. Kaygılanalım, karamsarlığa kapılalım demiyorum. Bu sorun bizim sorunumuz, biz çözebiliriz diyorum. Bu olay sorunun bir an önce çözülmesi gerektiğini de tekrar gösterdi.”
Ata, Ada’ya ikinci ziyaretin bugün yapılıp yapılmayacağını sorduğumda da ketum tavrını sürdürüyor:
“Kararı biz değil Adalet Bakanlığı veriyor.”