Türkiye günlerdir Taksim Gezi Parkı nedeniyle başlayan protestoları konuşuyor.
Oradaki gençleri, hükümetin yaklaşımını, uluslararası basının bakışını, polisin uygulamalarını.
Gezi Parkı’ndaki ağaçların gölgesi, bütün bir ülkedeki konuların üzerini örttü. Bir yandan da bugüne kadar kısık sesle söylenen birçok başlığın açıkça tartışılmasını sağladı.
O gölgelemenin üzerine düştüğü başlıklardan biri, “Çözüm süreci”.
Aslına bakarsanız, bu hayırlı bir şey. Çünkü PKK’nın silahlı son militanlarının da ülke dışına çıktığı, BDP heyetinin 6. kez İmralı’ya oradan Kandil’e gittiği günleri geçirdik. Gezi sayesinde, bu konudaki iç siyaset hezeyanları gündemin birinci maddesi olmadı.
Ancak bu protestoların gölgesinde kalan öyle bir gelişme var ki o konuyu yatıp kalkıp her gün konuşmalıyız: Uludere.
Malum; Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı, tam 17 ay boyunca yürüttüğü soruşturmanın sonucunu açıkladı. Başsavcılık, “terör veya örgütlü suç” kuşkusuyla başlattığı soruşturmayı “görevsizlik” kararıyla, üstelik hiçbir şüphelinin ifadesini almadan Genelkurmay Askeri Savcılığı’na havale etti.
Arkadaşımız Gökçer Tahincioğlu yazdı. Görevsizlik kararı 4 sayfaydı, bunun 3 sayfasında ölenlerin ve yakınlarının isimleri yer alıyordu. 17 ay sonunda yazılan karar sadece 53 satırdı.
Güneydoğu nasıl anlayacak?
Karardaki en dikkat çekici ifadeler, o satırların arasında kaldı. Savcılık, Kuzey Irak’a kaçakçılık yapan grubun Uludere’ye dönerken Heronlar tarafından 17.20’de görüntülendiğini vurguladı. Savcılığın, askeri kaynaklardan aldığı bilgiye göre 17.20’de görüntülerdekilerin kaçakçı olabileceği kuşkusu da Heronları izleyenlerde uyandı. Ancak saat 21.40’a geldiğinde, yerel birimlere bile sorulmadan terörist oldukları sonucuna ulaşıldı ve bombalama başladı.
Savcılığa göre yapılan değerlendirme hatası ve 34 ölü. Suç ise taksirle ölüm ve görevi kötüye kullanma.
Aslında; “nasıl oldu, emri kim verdi, düğmeye kim bastı” tartışmasının ötesinde bir durum var ortada.
Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı’nın kararıyla tamamıyla sivillere karşı işlenmiş çok vahim bir suça ait dosyanın, suçluyu ararken bakılan ilk adrese gönderilmesini Türkiye, özellikle de Güneydoğu nasıl algılayacak?
Üstelik çözüm süreci devam ederken.
O kare bir anlam taşıyorsa
Bir sözüm de BDP’lilere.
Gezi Parkı eylemlerinden yeterince yer bulamayacak olsa da Diyarbakır Savcılığı’nın kararı o günden bu yana sürekli ve yüksek sesle gündemde tutulmalıydı. Çünkü Uludere’de kim vurduya giden 34 can, çözüm sürecinde devede kulak değildir ve bundan sonra da olmamalıdır.
Bu saatten sonra kalpleri bir nebze olsun soğutabilecek tek şey Genelkurmay Askeri Savcılığı’nın soruşturmayı en çabuk şekilde ve gereken özeleştiriyi de yaparak tamamlaması. Suçluların cezalandırılması. Uludere’nin üzerinin yavaş yavaş örtüldüğü algısının yıkılması.
Yoksa, Gezi Parkı protestolarının en etkileyici karelerinden biri olan; el ele tutuşmuş BDP ve Türk bayraklı iki genç ile yanı başlarında bozkurt selamı yapan eylemcinin görüntüsü hoş bir seda olarak kalmaya mahkûmdur.