Serpil Çevikcan

Serpil Çevikcan

scevikcan@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Rize
Karadeniz’e, özellikle de Doğu Karadeniz’e gelip de fıkra dinlemeden ayrılmak mümkün değildir. Milliyet’in “Geleceğe Yatırım, Türkiye’ye Yatırım” toplantılarının Rize’de yapılan 17.sine de bir fıkra değil ama fıkra gibi bir hatıra damgasını vurdu.
Milliyet’in toplantısının başkonuğu olan, aynı zamanda bizi memleketinde ağırlayan Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı’nın konuşmasının ardından toplantıya katılanlar, hem Rize hem de memleket meselelerine ilişkin görüşlerini ikişer, üçer dakikayla özetlediler. Bu sırada mikrofon İyidere Belediye Başkanı Ahmet Mete’ye geldi.
Mete, özelde Rizeliler’i, genelde Karadeniz insanını anlatırken, vekil öğretmenken başından geçen bir olayı aktardı.
Buralarda bir zamanlar okula çocukların geç gönderildiğini, okul sayısının az olduğunu, şans eseri okulla tanışabilen çocukların da sınıfta kala kala senelerce okuduğunu söyledikten sonra, şöyle devam etti: “Benim de böyle bir öğrencim vardı. O kadar uzun süreler ilkokulda okumuştu ki babası geldi, ‘Hocam’ dedi, ‘Allah rızası için bunu mezun et’. Ben de dayanamadım, ‘peki’ dedim. ‘Şu karatahtaya sadece adını yazsın, mezun edeceğim’. Babası dedi ki, ‘Onu yazmasa da eşek yazsa olur mu?’. Ben de ‘Peki’ dedim. ‘O da kabulüm, eşek yazsın, mezun edeceğim’. Çağırdım öğrenciyi yanıma, ‘Yaz şuraya eşek’ dedim. Eşit, eşik, eşük gibi kelimeler yazdı. Baktı yazamıyor, döndü bana dedi ki, ‘At daha büyüktür, at yazsam olur mu?’”
İyidere Belediye Başkanı’nın, “İşte Karadenizlilerin pratik zekası böyledir” diyerek, aktardığı hatıra herkesi güldürdü.

Acı ve nefret büyük bir yüktür
Milliyet’in Rize zirvesinde bu anekdot toplantının en gülümseten anıydı ama salondaki ana gündem maddesi kaçınılmaz olarak yine çözüm süreciydi. Dobra konuşmaları, eğip bükmeden verdiği mesajlarıyla tanınan Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı da üç bölüme ayırdığı konuşmasının bir bölümünde bu konuda hükümetin kararlılığını yansıtan önemli ifadeler kullandı.
Yazıcı “Türkiye’de 30 yıldır büyük acılar yaşandı. İnsanların kalbi acıyla, nefretle doldu. Acı, nefret insan kalbine çok büyük bir yüktür. Biz diyoruz ki şimdi, ‘Bu yükü boşaltalım, buraya sevgiyi, helalleşmeyi koyalım, ölenleri geri getiremeyiz, yaşanmış olayları yaşanmamış hale getiremeyiz ama yaşanmışlara benzer durumların yaşanmasını engelleyebiliriz. Ama bunları yaparken, milletimizin hassasiyeti her zaman bizim gündemimizin başında, beynimizin içinde. Hiçbir süreçte milletin vicdanını sızlatacak hiçbir icraatımız olmadı, olmayacak” dedi.

Gücümüzün formülü 3G
Toplantıya katılan ekonomi dünyasının temsilcileri ile sivil toplum kuruluşlarının gündeminde de haliyle çözüm süreci vardı.
Bakan Yazıcı, “Çözüm süreciyle ne kastedildiği, akil adamların ne yaptığı” yolunda yöneltilen bir soruyu yanıtlarken, “Ne istiyoruz söyleyeyim; anaların, babaların ağlamadığı bir Türkiye istiyoruz. Bu süreci en çok eleştirenlere bir tavsiyem var. En çok kimi seviyorsanız, onun yaşam hakkı ile ilgili bir senaryo üretin. O sevdiğiniz kişiyi düşünün. O zaman anlarsınız” dedi. Yazıcı, Karadeniz genelinde zaman zaman tepkilerle karşılaşan akil adamlar konusunda da hemşehrilerini uyararak, “Birbirimizi en keskin şekilde eleştirebiliriz. Ancak tahkir, tezyif ve hakaret ederek hiçbir yere varamayız” diye konuştu.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a en yakın kabine üyelerinden biri olan Yazıcı’nın üç bölüme ayırdığı konuşmasının detaylarını haber sayfalarımızda bulacaksınız. Ben, Yazıcı’nın iki saptamasını özellikle not ettim. Bunlardan biri, Ak Parti iktidarının 3G formülüne ilişkin söyledikleriydi. Yani; sosyal güvenlik, hukuksal güvenlik ve ekonomik güvenlik.
Yazıcı’ya göre, hükümet gücünü bu üç başlıktaki politikalardan alıyor.
Yazıcı, güvenlikçi yaklaşımla güvenliğin ayrı ayrı şeyler olduğunun da altını çizdi.
Milliyet’in toplantısının ardından Pileki Mağarası’nı gezmeye gittik. Sonraki durağımız İyidere Çay Fabrikası’ydı. Rize’de fıkra gibi bir hatıra ile başlayan ilk günümüz, fıkra gibi bir soru ile devam etti.
Defne Samyeli, Bakan Yazıcı’yı beklediğimiz çay fabrikasında karşısına çıkan ilk görevliye, “Burada çay içebiliriz değil mi?” diye sordu. Cevap çok netti:
“Burası tuğla fabrikası mı?”