Serpil Çevikcan

Serpil Çevikcan

scevikcan@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Çözüm sürecinin atmosferi nedeniyle bir süredir hapse girenleri değil tahliye edilenleri konuşuyoruz.
Bu nedenle Fazıl Say’ın, Ömer Hayyam’a ait olduğu iddia edilen bazı dizeleri twitter’da paylaşması nedeniyle açılan davada 10 ay hapis cezası alması bizi çok yakın geçmişe götürdü.
Bu karara, her şeyden önce evrensel normlar penceresinden bakmak gerekiyor.

Kokkinakis kararı
Örneğin, kararlarını yasalardan üstün tuttuğumuz AİHM’nin, ifade özgürlüğü konusundaki temel içtihadı:
“Düşünce özgürlüğünün devletin ya da toplumun bir bölümünün aleyhinde olan, tasvip edilmeyen, şoke eden, rahatsız eden bilgi ve düşünceleri de kapsaması, çoğulculuk, hoşgörü ve açık görüşlülüğün gereğidir.”
Bu temel içtihadın mantığı, aynı zamanda “inanmama ve bunu tebliğ etme” özgürlüğünü de içeriyor.
Uzun yıllar AİHM’de görev yapan CHP İzmir Milletvekili ve Anayasa Uzlaşma Komisyonu üyesi Rıza Türmen de buna dikkati çekiyor; “İnanmak özgürlüğü gibi inanmamak özgürlüğü de din ve vicdan özgürlüğünün içine girer” diyerek, AİHM’nin 1993 tarihli Kokkinakis/Yunanistan kararını anımsatıyor.
Bu kararda, AİHM’nin, Yehova Şahidi olan Kokkinakis ve eşi hakkında, inançlarıyla ilgili tebliğde bulunmalarına karşı dava açılmasını “hak ihlali” olarak yorumladığına işaret ediyor.

4 parti uzlaştı
Türmen, Meclis’teki 4 partinin, bu içtihatlarda hemfikir olduğunu da söylüyor. Anayasa Uzlaşma Komisyonu’nda 4 partinin uzlaşabildiği nadir önerilerden biri, inanç ve inanmama özgürlüğü ile ilgili. Partilerin kaleme aldığı, “Din, vicdan ve inanç hürriyeti” başlıklı maddede, “Herkes din, vicdan ve inanç hürriyetine sahiptir. Bu hürriyet, inanma, inanmama ve inancını değiştirme hürriyetini de içerir” deniliyor ve “kimsenin düşünce ve kanaatleri sebebiyle suçlanamayacağı” vurgulanıyor.
Türmen, şöyle diyor:
“4 parti inanmama özgürlüğünde de uzlaştı. AKP de dahil olmak üzere. Yeşile boyanmıştır bu bölüm. Bir dini eleştirmek, din ve vicdan özgürlüğünün içine girer. Hiçbir din eleştiriden muaf değildir. Burada yapılan şey nedir? ‘Ben ateistim’ diyor. Ne yapalım? Hayyam’ın dizelerini alıntılıyor. Yorumda bulunuyor. Bir sanatçı bakımından böyle bir yorumda bulunmak bir bakıma işin doğası gereğidir. Sanatçı böyle şeyler yapar. İfade özgürlüğü; distortionları (çarpıtma) ve ironileri de kapsar. Tutup da bundan hapis cezası vermek nasıl izah edilir? Bir de orantı meselesi var. Hapisle cezalandırmak, ifade özgürlüğünün ihlali olarak görülüyor AİHM içtihatlarında. Ayrıca Fazıl Say Türkiye’nin uluslararası alana verebildiği, bir elin parmaklarıyla sayılamayacak kadar az olan, ender insanlardan biridir. Bu adamın sanatına, yaratıcılığına biraz saygı göstermek lazım. ‘Kimse suç işleme özgürlüğüne sahip değildir’ diyenleri anlıyorum ama Say’ı yargılarken kim olduğunu gözden kaçırmamak lazım.”

Daha kolay, daha çok, mutlaka
Say, twitter’dan bu mesajı yazdıktan sonra binlerce kişi de aynı mesajı retweetledi. Türmen, “Hükümete muhalifler bakımından yeni bir ceza usulü var. Niye sadece Fazıl Say hakkında dava açıldı? Çünkü Fazıl Say hükümeti eleştiriyor. Muhalifler bakımından Türkiye’de ayrı bir ceza hukuku vardır. Muhalifler daha kolay cezalandırılır, daha çok cezalandırılır ve mutlaka cezalandırılır. Yargıtay ve Anayasa Mahkemesi’nde bu karar değişmezse Fazıl Say AİHM’de davayı kazanır” diyor.
Elbette, insanların dini inançlarına hakaret etmeyi savunmak mümkün değil. Ancak Türkiye’de yargının, ifade özgürlüğünün sınırını kafasına göre çizmesi de bir o kadar tehlikeli.
Velhasıl, yeşile boyanan uzlaşma Fazıl Say’a yetişemedi. Yetiştiklerinin durumu ne olacak, onu barış sürecinde göreceğiz.