Televizyonda gösterilen filmlerin sansürlenmesi olağan. Ayrıntısına girmeyeceğim. Ayrıntı haksızlığa uğramış bir filmin oyuncusunun yazısında yer aldı. Yani ondan daha iyi ‘sansürü’ anlatabilen başka biri olamaz diye düşündüm. Film ‘Gişe Memuru’ yer ATV, oyuncu Zafer Diper. Hakkı Baba karakterinin sahibi. Birgün Gazetesi’nde köşesi mevcut. Orada dile getirmiş;
“Çeşitli yerlerde izlemiş olmama karşın, Hakkı Baba karakterini yorumlamışım ya, ‘Gişe Memuru’nu bir kez de TV’de izleyeyim diyorum, birkaç ay önce. İzlemez olaydım! Ve üstüne üstlük yeniden gösterilmez mi geçenlerde ATV’de. Bakmadım bu kez. Çünkü hiç de kendisi olmayan bir önceki gösterimi vardı aynı kanalda. Ondan söz edeceğim.”
“Atv ben o sahneyi öyle çok çalıştım ki”
“Kesip attıkları sahne otomobilin içinde geçiyor” diyerek ‘tümden kesilen’ sahnenin nasıl çekildiğini, ne emek harcandığını anlatıyor Zafer Diper yazısında: “Serkan, gişede önüne gelen araçlardan biletlerini-ödemelerini alırken birden sürücü koltuğundaki başka birisini, babası gibi görür bilinçaltında. Ve Hakkı Baba, ona kendisine bakan kızla evlenmesini, onunla sevişmesini söylemektedir ha bire, çıldırtasıya. Bu birleşme istemini de, gidip
Yok imparatorluk batmış, yok gazeteciler milleti dinlemiş, polis şefleri görevden alınmış, gazete çalışanları ajanmış... Bana ne kardeşim. İngilizlerin derdi beni niye gersin. “Şükür” dedim, bizde artık böyle şeyler olmuyor. Medeniyetin beşiğine bak. Koca devletin BBC kanalı üşenmemiş bir de belgeselini yapmış bu rezaletin. Adı da ‘Büyü Bozuldu’. Yani Murdcoh İmparatorluğu. Hem bu değil miydi daha geçenlerde ülkemize gelip televizyon işleri konuşan? Her tarafı bozulsa ne olur? Gazetecilerin hali neydi öyle? Birbirlerini gammazlıyorlar. Guardian almış sazı eline vur beline News Of The World’un.
‘Gazetenin muhabirleri telefon dinliyor’ diye de iddiası var. Telefon dinleyenlerden bir tane bulmuşlar BBC’ciler, gidip konuşmuşlar. Muhabir Sean Hoare, “Gazetenin kültürü böyleydi” dedi. Bu konuşmadan bir süre sonra evinde ölü bulunmuştu belirteyim. Gazetenin sahibi, Genel Yayın Yönetmeni hepsi bu kültürün içinde. Yaşam biçimi böyle. Neyse ki bizim gazetelerde böyle şeyler yok. Öyle çuvalla dinleme kasetleri filan taşınmıyor. Bir de şey komikti şimdi, bu gazete son sayısını çıkarmış pastayla kutlama yapıyorlar. Gazete çalışanları da işsiz kalmışlar ama olsun
Süt olayına haber kanalları nasıl yaklaştı? TRT Haber’de başlık şöyleydi: ‘Süt hazımsızlığı’. Kararını vermiş TRT. “Bakan rahatlattı” diye bir cümleyi de araya koymuşlar. Metinler hazırlanırken cümleler seçilir, yan yana getirilir. Habere başlık verilirken de ‘taraf’lı olunur. Hep söylerim, ‘tarafsız’ habercilik yoktur. TRT’nin haberi neyse ki analizlerin devam ettiğini gizlememiş. Yani hazımsızlık var, ama yine de analizlerin sonucu bekleniyor!
Tam o sırada CNN Türk’ün bu konuyla ilgili haberini gördüm. “Okulun süt tartışması” diye vermiş. Bir tartışma var ortada. Kesin bir durum yok. Kanal olaya, “Dur kardeş, öyle hemen ‘hazımsızlık’ filan dememek lazım” diye temkinli yaklaşmış. Bana göre doğru olan da bu.
Galiba böyle küçük ayrıntılarda ‘kamu yayıncılığının önemi’ anlaşılmış oluyor. Süt deyip geçmemek lazım!
BU YORUMA ŞAPKA ÇIKARILIR
Bir dizinin tanıtımından kallavi bir yorum: “Doğuştan meyilli midir ihanete, sonra mı kötü olur insan?” Bitmiyor, devam ediyor o tok ses: “Doğuştan mahkum... İnsan dediğin, yenilmek için yaratılmıştır...” Damar mı desem, şirdenden mi? Ama insanı kopardığı kesin. Tabii sonra Ahmet Kaya’yı da verdin mi, izleyici dağılıyor icabında.
Oturdum, epey geç oldu. Genelde sabah erken kalkıp yazımı yazıyorum. Uyku tutmadı, bir de konser var bugün Denizli’de. Dün sabah yola çıkmak gerekiyordu erkenden. Elimdeki notlara baktım. Bir tane iç açıcı satır yok.
CNN Türk, ‘360 Derece’ programından başlıklar var. Has Parti Başkanı Numan Kurtulmuş konuk olmuş. “Millet muhafazakârdır” diyor. 61 yıldır statükoya karşı oy verdiğini zannederek bugünlere gelmiş. Statükoya (askeri vesayet ve CHP’yi kastediyor) karşı ümidi muhafazakar partilerde aramış vatandaş. Ama statüko ne hikmetse bir çözülememiş. Eh, anlaşılan şimdi statükoya karşı Has Parti var. “Muhfazakâra göz kırpıyor” diye not almışım.
Sonra Ahmet Hakan’ın tiyatrocu konukları vardı. Sinema yönetmeni Mesut Uçakan lafı kıvırmamış, “ Bunca yıl solcuların tahakkümündeydi tiyatrolarınız. Şimdi halkın milli ve manevi değerlerini savunan bir parti var. O sizin tiyatro tahakkümünüzü yıkacak. Özelleştirmenin hikayesi budur gerisi yalan” demeye getirmiş konuşmasında. Öyle not almışım. Şehir ve devlet tiyatrolarının özelleşmesinde geçmişten bugüne birikmişleri söyledi, “Dünya görüşlerinin bir çatışmasıdır bu işlerin altında yatan“ diye net söylemiş. Edebi kurul, oyunlar, seyirci sayısı
Genel Başkan Mustafa Kumlu miting meydanında A Haber’e açıklıyor, “Türk-İş’ in olduğu yerde gerginlik olmaz...” Bursa’da başka işçi sendikası var mıydı? Mitingin ikinci katılımcıları olan Kamu- Sen, “Bayrama uygun gösteri yaptık” dedi (TRT Haber). Uygun olmayanlar herhalde Taksim’deydi...Malum ‘sağ’ ve ‘sol’ sendikalar, cepheleri belirlemişti, ayrı ayrı kutladılar. Ankara’daki bu ayrılığın sebeplerinden birinin mesajı canlı yayında Tandoğan’dan geldi: “İllegal bildirilerden rahatsız olduk...”
‘İllegal’ler de Sıhhiye’de yerlerini almıştı zaten.
Televizyonlarda iki Ankara mitingi
Kanal 7’nin ana haberindeki şu başlık iki mitinge bakışı özetliyordu: ‘Şenlik’ (Tandoğan), ‘Gerginlik’ (Sıhhiye).
Sıhhiye’de polis barikatları vardı. Tandoğan’da anlaşılan (çünkü hiçbir görüntü verilmedi) polis üst araması yapmadı.
Habertürk Taksim’de canlı yayındaydı. Spikerimiz, Mehmet Bekaroğlu’nu anons etti. Ama başka biri geldi, “Mehmet Bekaroğlu’nu bekliyordum Ümit Fırat geldi” dedi. “Biterken kaza olmasın” dedi Fırat . Yani olay çıkmasın. “Abi bi dur” dedim içimden.
AHaber kanalında ‘Bi Sormak Lazım’a konuk olan yönetmen Işıl Kasapoğlu, tam da bam teline bastı. Konu tiyatrolarıın geleceğiydi. Özetle, “Bu kadar tecrübem söylüyor ki, siz seyirciyi, ona bir şey anlattığınıza inandırabiliyorsanız göğüs de gösterebilirsiniz. Buna ‘müstehcen’ demez” dedi. Yani maharet yönetmende, anlatılmak istenilende. Bunu da hani ‘araya kakalarım’ anlamında söylemedi. Kasapoğlu, 1993 yılında Diyarbakır’da Devlet Tiyatroları’nın oynadığı ve kendisinin de yönetmeni olduğu ‘Macbeth’ oyunundan örnek verdi.
“Macbeth’i çıplak oynattık”
İlk defa Anadolu’da Shakespeare sahnelediklerini anlatan Kasapoğlu, “Macbeth sahneye koyacağız Diyarbakır’da. Macbeth sonunda ölecek. Onun tanrıya saf ve temiz çıkmasını istedim. ‘Oyuncuyu soyalım’ dedim. Bir bez parçası vardı sadece üzerinde. ‘Seyirci gider’ dediler. O gece oyun oynandı. Macbeth’i oynayan da güzel bir oyuncu. Salondan kalkıp kimse gitmedi.”
‘Bi Sormak Lazım’ın sunucusu Selin Ongun sorulması gereken noktayı atlamadı: “Bugün o oyunu Konya’da oynayabilir misiniz?”
Kasapoğlu’nun cevabı netti: “Evet oynarım. Hiçbir şey olmaz. Ne için yaptığınıza bağlı. Konya’da da Afyon’da da (sunucu içki yasağından
Kanal 7’de ‘Namuslu’ adlı film, sayısız gösterimlerinden birini daha yaptı. Kesintili. Bunu söylemekten gerçekten sıkılıyorum. Şansa izledim. Hani severim, her daim gördüğümde takıldığım standartlarımdan biridir ‘Namuslu’. Şener Şen’in oynadığı mutemet soyulmuştur, bunu kimseye anlatamaz. Millet onu parayı zimmetine geçirdiğini ve sakladığını zanneder. Bundan da en çok mutlu olan eşidir (Ayşen Gruda). Memur haline itibar etmeyen, yatağına bile kocasını almayan kadın, Şener Ağabey zengin olunca işveye başlar. İşte o sahne. Salona bir pijama bırakır, katlanmış. “Gerdeğe girdiğin zamanki pijaman” der. Fonda Fausto Papetti çalar. “Sandığın en mahrem yerinde sakladım o gün bugündür” derken kendisi de kolsuz geceliğini giymiştir. Şener Şen utanır, “Bir yere kıvrılır yatarım” der. Karısı tüm şuh haliyle “Aptal” diyerek yatağa doğru gider. Şöyle uzanır. Şener Ağabey, kapıda yılların hasretiyle ona bakar ve koşmaya başlar...
Bu sahne dibine kadar bir komedidir, çocukların inanın ‘kötü etkilenecek’ halleri yoktur. Yahu bunu bile yazmak garip, komik, kara mizah bir durum.
Kanal 7, ‘Namuslu’ filminin bu sahnelerini ‘namussuz’ bulup cart diye kesmiş. Bülent Arınç kurallarına uymak için
‘Kurtlar Vadisi Pusu’ dizimizde bol bol kitap tanıtımı yapılıyor. Son bölümde savcı hanım makamında kitap okuyordu. Kamera kitaba yaklaştı; ‘Süveyda’... Berna Uslu Kaya yazarı. Duyduğuma göre ekipten birinin yakın tanıdığı oluyor. Yeni çıkan kitaplar geliyormuş dizide ‘tanıtımı’ yapılması için. Değer bulunananlar da bölüm aralarında tanıtılıyor. Peki dizide daha önce yer alan kitaplar hangileri? Şöyle bir liste geldi elime. ‘Osmanlı Tarihi’ (Johann Wilhelm Zinkeisen), ‘Psikolojik Savaş’ (Nevzat Tarhan), ‘Hollywood’u Kapattığım Gün&Amerikalılara Çok Büyük İyilik Yaptım’(Alev Alatlı), ‘Od’ (İskender Pala), ‘Allahsız Müslümanlık’ (Ömer Lütfü Mete), ‘Derin Devlet’ (Ömer Lütfü Mete ve Mahir Kaynak), ‘Bozkırın Sırrı’, ‘Aşkın Şehidi’ (Ahmet Turgut), ‘Rücu’, ‘Aşka Dönüş’ (Mauro Mevlud Martino), ‘İngiliz Yıllık Raporlarında Türkiye 1920’ (Ali Satan), ‘Safahad’ (Mehmet Akif Ersoy), ‘İslam Toplumunda Yahudiler’ (Nuh Arslantaş), ‘Hesaplaşma’, ‘Pazarlık’ (Vahdettin Engin), ‘Truvanın İntikamı’, ‘Sorularla Osmanlı İmparatorluğu’, ‘Yavuz’un Küpesi’ (Erhan Afyoncu)... ‘Kurtlar Vadisi’ serisinin birinci bölümünde yer alan ‘Naima Tarihi’ var bir de, Naima Mustafa Efendi’nin...
‘1 ERKEK 1