Geçen hafta ekranda sık rastladığımız “Bu tartışmada ben yokum” diyerek stüdyoyu terk etme sahnelerniden birini daha izledik. Yer Beyaz TV, program ‘Sağduyu’. Stüdyoyu terk eden Doğu Ergil Hoca’ydı. Nedeni konuklardan birinin ‘bayrak şovu’. Nedenler önemli değildir. Olacakların bilindiği bir ortamda bulunmaktır. Tartışmayla kavganın ince ayrımıdır. Kaliteyle sıradanlığın ince çizgisidir. Kanalın tarzı, hali, tavrı belli: Olay yaratmak, sansasyona teşvik. Bu onların tercihidir. Bunu bilerek, tartışmanın tarafı olmak, sonra da “Bana uymaz” diyerek kalkıp gitmek olmaz hocam.
Bu kadar televizyon tecrübesi olan Ergil’in, hangi kanalın nasıl bir programcılık anlayışı olduğunu benden daha iyi bilmesi gerekir. Sonra işte böyle durumlar olur. Sağduyu programı terk etmekle gösterilmiyor.
CEM ÖZER DÖNÜYOR
Çok yazdım zamanında. Aslında bugün yapılan sohbet programlarının da özel televizyondaki ilk örneklerindendi. Birçok konuğun stüdyoyla kamerayla tanıştığı bir program oldu onun yaptığı. Şimdi yine yeniden TVem kanalında “Laf Lafı Açıyor” diyecek Cem Özer. Bakalım eski bir filmin yeniden çevrimi gibi mi olacak, yoksa ilk defa bir sohbet programında karşılaştık havasında mı?
Tüketmeye devam... Düzen bozuk olsa da devam...
24 saat çalışmaya devam... Yeni dizilere devam... Mayıs ayı, yaz dönemi ve ardından kış dönemine geçiş... Hayat bu kadar hızlı lafının hiç de yabana atılacak cinsten olmadığını gösteriyor. 12 yeni yerli dizi geliyor. Başlayanı var, kanalı bellirleneni var, başlayacak olanı var. İşte önümüzdeki aylarda sizlerle haşır neşir olacaklardan bir demet:
‘Veda’nın Kanal D’de yayınlanacağı açıklandı. İşgal altındaki İstanbul’da bir konakta yaşanan olayları anlatıyor. Mehmet Aslantuğ bir bakanı canlandıracak. Jale Arıkan da oynayacağı kesinleşenlerden.
Dizi dizi diziler
‘Ustura Kemal’ Show TV’de yayın gününü bekliyor. ‘Sultan’ın adı ilk olarak ‘Ayırılık Olmasaydı’ diye belirlenmişti. Nurgül Yeşilçay, Şahin Irmak ve Nur Süer başrollerde. Dizinin çekimleri devam ediyor. Bir diğeri de ‘Düşman Kardeşler’. Tarık Pabuçcuoğlu, Murat Eken, Hande Subaşı ve Kaan Urgancıoğlu oynuyor. Trakya komedisi.
ATV’de ise ‘İki Yaka Bir İsmail’ başlayacak. Erdal Özyağcılar, Rana Cabbar, Meltem Gülenç başrollerde. TRT 1’de ise Şebnem Bozoklu, Cemal Toktaş ve Tomris İnceer’in rol aldığı ‘Arabulucu’ ekrana gelecek.
Star TV’de ‘İnsanlar Alemi’ haftaya karşınızda olacak.
NTV’de ‘Tarih Konuşmaları’nda reklamın altın çağı 60’lar konuşuldu. Bu çerçevede bizim reklam sektörü de ele alındı. Konuklardan ekranın son dönemlerde flaş konuşmacılarından (Özellikle Okan’ın programlarının vazgeçilmezidir) Levent Erden bizdeki televizyon-reklam ilişkisi üzerine geçmişten bir ayrıntıyı bugüne taşıdı: 80’li yıllarda tek kanalın olduğu dönemde TRT’ye reklam vermek şansa bağlıymış. Her yıl aralık ayında çekiliş yapılırmış. O çekilişte firma, bir yıl sonra hangi gün kendi reklamının yer alacağını öğrenirmiş. Yer yoksa reklam da yokmuş. Kullanılmaması gereken kelimeler belirliymiş, sayısı da 210’muş.
Tekerlekli sandalyenin reklamı bizde olmaz
Sanırım RAI kanalıydı, seyredince “Yahu bizde mesela bunun reklamı yok” demiştim. Neydi o? Engellilerin kullandığı tekerlekli sandalye. Bizde yoktur. Peki İtalya’da kullananla bizde kullanan arasında ‘reklamını yapmaya değmez’ denecek kadar çok mu büyük fark var?
Bizde reklamlar dizi gibidir
Çünkü bizim milletin ‘ürün’ değil, dizi şeklinde reklam izleme merakı var. Reklamcı da aklı sıra bu yöntemle dolaylı yoldan ürüne sabitlediğini zanneder tüketiciyi. Ayşegül’ün macera kitapları gibidir bizim reklamlar. Bizim
Bizim program ve dizilerimiz ‘günün anlam ve önemine uyalım’ düsturuyla hareket eder. “Bizim içeriğimiz nedir, ne değildir” diye bakmaz, bodoslama girer konuya icabında. Evlilik programıyla çocukların ilişkisi ne olabilir? Evlendirip çoluk çocuk sahibi olmanın dışında nasıl bir ilişkisi kurulabilir? Adayların çocuk sahibi olmalarıdır belki akla gelebilecek ikinci şık.
Ama öyle değil, TNT’nin ‘İzdivaç’ programı cin gibi davranıp 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı münasebetiyle çocuklardan oluşan bir orkestrayı, konuk etti. Adı da ‘23 Nisan Özel İzdivaç Orkestrası’... Esprili bir ad bulmuşlar, bu kesin. Bir ‘sizi leylek’ getirdi hikayesi eksikti. Çocukların oynayacağı böyle bir mizansen, programın ruhuna da uygun olurdu.
19 Mayıs’ta da bir atraksiyon olabilir
Şimdi önümüzde 19 Mayıs var. Ama cumartesi gününe denk geliyor. Olsun, cuma günü bir hoşluk yapabilir ‘İzdivaç’ programı, ‘Genç İzdivaççılar’ diye bir ekip kurabilir. Hani ‘Genç Siviller’ gibi.
Bu arada diğer evlendirme programlarına baktım. Hiç öyle çoluk çocuk takılmamışlar. Ablalar, abiler kafalarına göre ‘eş’ aramaya devam ediyordu. Doğrusu da bu. Çocuk bu işlere karıştırılmaz. Onlar çocuk
“Sen misin beni zorla evlendiren” mesajı aslında bu bölümde final yapmıyor. Yani Behzat Ç.’yle savcı hanımın evlenmesiyle işler bitmeyecek. Törende bile bir ‘alay’ vardı. Caddenin ortasında ‘Ankara havası’ oynanması, kız isteme sahnesi mesela. Kaşar olmuşlar, ‘genç kız ister’ muhabbetine girmiş iş. Kız anası damadını beğenmedi havası yaratılmış bilerek isteyerek. Çünkü izlerken; “Gelmişler kaç yaşına yok daha neler?” diyorsanız zaten amaç bunu dedirtmek oluyor. Bundan sonra ne olacak? Ev halleriyle kafa bulunacak. “Evlilik dışı ilişkileri meşrulaştırıyorlar” diyerekten ‘muhafazakâr’ eleştirilere cevap niteliğindeki bu ilişki aslında dizinin senaryo takımını mutlu da etmiş görülüyor. Yeni bir oyuncakları oldu oynayacak. Hatta dozunu giderek artırabilirler. “Bunlar boşansın bari daha iyi olacak” bile dedirtebilirler icabında. Kızmaca yok ama. Siz istediniz bunu. Eh katlanacaksınız bu ‘evlilik oyunlarının kara mizahına sevgili muhafazakarlar’...
SUSKUNLAR; İLK BÖLÜM SONRAKİ BÖLÜM FARKLARI
Umur Turagay’ın yönetmenliğindeki dizinin ilk iki bölümüyle sonraki bölümleri arasındaki fark konusunda yorumlar yapılıyor. Yönetmenin etkisi varmış. Onun ince eleyip sık dokuyan
Kanal D’deki ‘Yalan Dünya’da Servet Hanım’ın sular seller gibi İtalyanca konuşmasına güldük. Kanapede uyuklarken eli kumandada, İtalyan kanalına gidiyor ve bilinçaltı bu lisana hazır hale geliyordu.
Tesadüf, TNT’de tekrarlar ekrana gelen ‘Türk Malı’ dizisinin bir bölümüne denk geldim. Kuzu Ailesi’nin komşuları Gökhan ve eşi Seval evlerine aldıkları Bulgar hizmetçinin mafya elemanı olduğundan haberdar değiller. Ne zaman evleri mafya tarafından basılır, durum anlaşılır. Adamlar Bulgarca konuşur aralarında. Gökhan durumu kurtarmak için birden Bulgarca konuşmaya başlar. Seval şaşırır. Gökhan, ‘bilmeden konuştuğunu’ söyler. Bu ne tesadüf mü desem?
Cuma günü ‘Bugün Ne Giysem?’ yarışmasında duygulu anlar yaşandı. Bir yarışmacının anlattıkları üzerine Uğurkan Erez müjdeli haberi verdi. Torununun olacağını açıkladı. Duygulandı. Sonra ekledi: “Enteresan bir dedesi olduğunu görecek.” Eh doğru söze ne denir!
A Haber’de ‘Memleket Meselesi’nde İstanbul Şehir Tiyatroları’nın yeni yönetmeliği konuşulurken işler başka yerlere gidiverdi. Tarihmizdeki darbeler ve tiyatro sayfaları açıldı. ‘Öyle Bir Geçer Zaman ki’ dizisinin unutulmaz ‘Balıkçı’sını oynayan Orhan Alkaya, konuklardan biriydi. Diğer iki isim Yazarlar Birliği Genel Sekreteri Bünyamin Yılmaz ve yılların oyuncusu Ulvi Alacakaptan’dı. Alkaya, darbeler ve tiyatro oyunlarının geçtiği bölümde şöyle bir başlık attı; “28 Şubat’ta ordudan atılan subaylar, ben 12 Eylül’de tiyatrodan atılırken, subaydılar...”
“Sincan’da biz de oyun oynadık”
Programın moderatörü Erdoğan Aktaş, önceki darbelerin edebiyat, sinema ve tiyatro eserlerinde yer aldığını, ama 28 Şubat’la ilgili bir örneğin olup olmadığını sorunca, Ulvi Alacakpatan bir olay anlattı. Aynı yılın nisan ayında Sincan Belediye Başkan Vekili, Ulvi Alacakaptan’ı aramış. Lale Festivali düzenleyeceklerini, mutlaka bir oyunla katılmalarını istemiş.
Alacakaptan ısrarlar karşısında kabul etmiş ve mayıs ayında oyun için Sincan’a doğru yola çıkılmış. “Aramızda ‘Diş fırçanı aldın mı?’, ‘Pijamanı aldın mı?’ diye espriler yapıyorduk” dedi.
Kudüs Gecesi’nin yapıldığ salonda dekorları kurmaya