Okan Bayülgen, “Disko Kralı”ndaki “Medya Arkası”nı ayrı bir program haline getirmiş. Beklenen de buydu zaten. Doğru bir olaydı. Ama yeri ve zamanı doğru mu? Şunun için söylüyorum, Kanal D, reyting savaşı veren bir kanal. Yani “izlenmek” üzerine kurulu. Ki doğru olan da budur. Başlı başına televizyon programları eleştirileri yapan bir program yapınca böyle bir kanalda, “Bu hafta ne tantana olacak?” beklentisi olacaktır.
Yani etik metik hikâye. Orada gösterilen görüntüler önemli. Ve her hafta mutlaka, cinsellik ele alınacaktır, kavgalar, argo diyaloglar ekrana gelecektir. Yoksa izlenilmez. Yani program, belki kendi eleştirdiği görüntülerin malzemesi olacaktır.
Bülent Ersoy’un yarışmacının göğüslerini silikonlu mu değil mi diye kontrol etmesi yerden yere vurulacak. Ama akılda o sözler değil, Ersoy’un hareketi kalacaktır. Yani eleştirenlerin konuk olduğu, eleştirilen görüntülerin de asıl malzemeyi oluşturduğu bir program. İzlenir mi? Elbette izlenir.
Denekler varoşlardan mı?
Bu varoş ve gelir düzeyi yüksek olayı hiç bitmez bizde. Burada sözü edilen dizilerimiz. “Medya Arkası”nda da konu edildi. Diziler varoşlara teslimmiş. Bizim siteye gelin, dört blok var. Bir araştırma
Okan Bayülgen, “Disko Kralı”ndaki “Medya Arkası”nı ayrı bir program haline getirmiş. Beklenen de buydu zaten. Doğru bir olaydı. Ama yeri ve zamanı doğru mu? Şunun için söylüyorum, Kanal D, reyting savaşı veren bir kanal. Yani “izlenmek” üzerine kurulu. Ki doğru olan da budur. Başlı başına televizyon programları eleştirileri yapan bir program yapınca böyle bir kanalda, “Bu hafta ne tantana olacak?” beklentisi olacaktır.
Yani etik metik hikâye. Orada gösterilen görüntüler önemli. Ve her hafta mutlaka, cinsellik ele alınacaktır, kavgalar, argo diyaloglar ekrana gelecektir. Yoksa izlenilmez. Yani program, belki kendi eleştirdiği görüntülerin malzemesi olacaktır.
Bülent Ersoy’un yarışmacının göğüslerini silikonlu mu değil mi diye kontrol etmesi yerden yere vurulacak. Ama akılda o sözler değil, Ersoy’un hareketi kalacaktır. Yani eleştirenlerin konuk olduğu, eleştirilen görüntülerin de asıl malzemeyi oluşturduğu bir program. İzlenir mi? Elbette izlenir.
Denekler varoşlardan mı?
Bu varoş ve gelir düzeyi yüksek olayı hiç bitmez bizde. Burada sözü edilen dizilerimiz. “Medya Arkası”nda da konu edildi. Diziler varoşlara teslimmiş. Bizim siteye gelin, dört blok var. Bir araştırma
Serdar Turgut ile Ahmet Hakan’ın uzun kanapenin ortasında sağ ve sol taraf tıka basa hanım doldurulmuş şekilde oturmaları resmen onlar adına üzdü beni. Ne zor durum. Hani hepsini birarada görme şansınızın bile olması mümkün değil. Ama oradalar ve sizler tam ortalarında oturuyorsunuz. Ahmet Hakan hiç Kanal 7 günlerinde bir yanında Hülya Avşar diğer yanında Helin Avşar’ı düşünebilir miydi? Oray Eğin konuk bombardımanını pek bir güzel gözler önüne serdi “Ya Şimdi Ya Hiç”te.
Ahmet Hakan çorapsız
Bu böyle cool bir hava getiriyor. Bir rahatlık ifadesi. Hani zarif şık ayakkabılar daha bir ortaya çıkıyor. Bacak bacak üstüne atınca da “daha bir çekici” oluyor. Hülya Avşar ve Helin Avşar arasında biraz çekingendi. Ama kim çekinmez ki yani!
Sinema sanatçısı mı?
Oray Eğin, aslında çaktırmadan Hülya Avşar’a “uzun yıllardır yapmadığı” bir şeyi hatırlattı. Dört yıldır film çekmiyordu. Gelen senaryolar pek tatmin etmiyormuş. “Siz kendinize sinema sanatçısı der misiniz?” güzel bir soruydu. İçinde bir kinaye de vardı. Biraz kırgındı sinema dünyasına Avşar. Bunu da dile getirdi. Ama galiba bu soru Avşar’ı rahatsız etti.
Serdar Turgut ile Ahmet Hakan’ın uzun kanapenin ortasında sağ ve sol taraf tıka basa hanım doldurulmuş şekilde oturmaları resmen onlar adına üzdü beni. Ne zor durum. Hani hepsini birarada görme şansınızın bile olması mümkün değil. Ama oradalar ve sizler tam ortalarında oturuyorsunuz. Ahmet Hakan hiç Kanal 7 günlerinde bir yanında Hülya Avşar diğer yanında Helin Avşar’ı düşünebilir miydi? Oray Eğin konuk bombardımanını pek bir güzel gözler önüne serdi “Ya Şimdi Ya Hiç”te.
Ahmet Hakan çorapsız
Bu böyle cool bir hava getiriyor. Bir rahatlık ifadesi. Hani zarif şık ayakkabılar daha bir ortaya çıkıyor. Bacak bacak üstüne atınca da “daha bir çekici” oluyor. Hülya Avşar ve Helin Avşar arasında biraz çekingendi. Ama kim çekinmez ki yani!
Sinema sanatçısı mı?
Oray Eğin, aslında çaktırmadan Hülya Avşar’a “uzun yıllardır yapmadığı” bir şeyi hatırlattı. Dört yıldır film çekmiyordu. Gelen senaryolar pek tatmin etmiyormuş. “Siz kendinize sinema sanatçısı der misiniz?” güzel bir soruydu. İçinde bir kinaye de vardı. Biraz kırgındı sinema dünyasına Avşar. Bunu da dile getirdi. Ama galiba bu soru Avşar’ı rahatsız etti.
Bir kere şuradan başlayalım; magazin sadece gece çekilen görüntüler ya da Türbükü denilen o ufacık tefecik yere sığışmış insanların görüntülerini çekmek değildir. Burada anlaşalım. Magazin, hayatın tüm alanlarında yaşanılanlardır.
Ben de bir zamanlar magazin muhabirliği yaptım. O zaman Cumhuriyet’te çalışıyorum. Şefimiz de Mehmet Yaşin. Yalçın Pekşen köşesinde döktürüyor. Otellere giderdim, mankenlerin boy resimlerini çekerdim. Şimdi artık abladan teyzeye doğru giden mankenlerin özel gösterileri olurdu. Bülent Ersoy basın toplantısı yaptı, gitmiştik. Erdoğan Köseoğlu yılların usta fotoğrafçısı, çok hareketliydi. Ersoy’un dikkatini çekti tabii ki. “Hangi gazete?” diye sormuştu. “Cumhuriyet” deyince şaşırmış “Pek bir sert gazetedir” demişti. Resmimiz de durur saklarım!
Neyse ucuz hikâyeler. Bugünkü gibi değildi. O zamanlar da “abla-ağabey vs.” muhabbetleri vardı. Ama gerçekten bu kadar yerlerde sürünmemişti. Aslında bu kadar çok şarkıcı, oyuncu, manken yoktu yani eğlence dünyası da bu kadar kabarmamıştı. Özel TV’lerle bu sektörde gerçekten bir patlama yaşandı.
Hiç bu konuya girmeyecektim, ama...
Hiç bu konuya girmeyecektim, taa ki Habertürk’te Sevim Gözay’ın “3. Köprü”
Bir kere şuradan başlayalım; magazin sadece gece çekilen görüntüler ya da Türbükü denilen o ufacık tefecik yere sığışmış insanların görüntülerini çekmek değildir. Burada anlaşalım. Magazin, hayatın tüm alanlarında yaşanılanlardır.
Ben de bir zamanlar magazin muhabirliği yaptım. O zaman Cumhuriyet’te çalışıyorum. Şefimiz de Mehmet Yaşin. Yalçın Pekşen köşesinde döktürüyor. Otellere giderdim, mankenlerin boy resimlerini çekerdim. Şimdi artık abladan teyzeye doğru giden mankenlerin özel gösterileri olurdu. Bülent Ersoy basın toplantısı yaptı, gitmiştik. Erdoğan Köseoğlu yılların usta fotoğrafçısı, çok hareketliydi. Ersoy’un dikkatini çekti tabii ki. “Hangi gazete?” diye sormuştu. “Cumhuriyet” deyince şaşırmış “Pek bir sert gazetedir” demişti. Resmimiz de durur saklarım!
Neyse ucuz hikâyeler. Bugünkü gibi değildi. O zamanlar da “abla-ağabey vs.” muhabbetleri vardı. Ama gerçekten bu kadar yerlerde sürünmemişti. Aslında bu kadar çok şarkıcı, oyuncu, manken yoktu yani eğlence dünyası da bu kadar kabarmamıştı. Özel TV’lerle bu sektörde gerçekten bir patlama yaşandı.
Hiç bu konuya girmeyecektim, ama...
Hiç bu konuya girmeyecektim, taa ki Habertürk’te Sevim Gözay’ın “3. Köprü”
ATV en çok "dizide deneme-yanılma" metodu uygulayan kanal. Bir dizi daha başladı; "Nefes". Naz Elmas "büyük oyuncu" kategorisine sokulmak isteniyor. Yine onun üzerine etrafı yetenekli yan kadroyla donatılmış bir dizi. Hatta çekilen yalıya 60 bin TL verildiği söyleniyor. ("Gümüş" dizisinin de çekildiği Abud Efendi Yalısı). Yönetmen Ümmü Burhan "Hatırla Sevgili"nin yönetmeni.
Dizide Elmas, çello çalan bir kızı oynuyor. Bu enstrüman bilinerek seçilmiş. Babasını aldatan annesi, sonra aldattığı adamla evleniyor. Ve yıllar sonra çellist kızımız, intikam için bu eve geliyor. İlk gözüne kestirdiği ise annesinin eşi Yahya Polat. Ve Yahya Bey'i erotik bir pozda çello çalarken kapı aralığından onu gözetlerken görüyoruz. Bu çello anlaşılan Yahya Bey ve oğullarının felaketi olacak.
Çello ve kadın... Bir kadın vücudunun güzelliğinden esinlenen enstrüman hep kadına yakışmış, onun ifadesi olmuştur. Kadın vücudunun kıvrımları gibi narindir. Ses aslında bu vücudun, kadına ait gizemin yükselişidir. Erotizm ile zarafet her daim bu enstrümanda kendini bulmuştur. Pespaye yorumların da hedefi olmamış değildir. David Gilmour'un Meltdown konser kaydında çalan Caroline Dale gibi. Ya da "Piyanist"
ATV en çok "dizide deneme-yanılma" metodu uygulayan kanal. Bir dizi daha başladı; "Nefes". Naz Elmas "büyük oyuncu" kategorisine sokulmak isteniyor. Yine onun üzerine etrafı yetenekli yan kadroyla donatılmış bir dizi. Hatta çekilen yalıya 60 bin TL verildiği söyleniyor. ("Gümüş" dizisinin de çekildiği Abud Efendi Yalısı). Yönetmen Ümmü Burhan "Hatırla Sevgili"nin yönetmeni.
Dizide Elmas, çello çalan bir kızı oynuyor. Bu enstrüman bilinerek seçilmiş. Babasını aldatan annesi, sonra aldattığı adamla evleniyor. Ve yıllar sonra çellist kızımız, intikam için bu eve geliyor. İlk gözüne kestirdiği ise annesinin eşi Yahya Polat. Ve Yahya Bey'i erotik bir pozda çello çalarken kapı aralığından onu gözetlerken görüyoruz. Bu çello anlaşılan Yahya Bey ve oğullarının felaketi olacak.
Çello ve kadın... Bir kadın vücudunun güzelliğinden esinlenen enstrüman hep kadına yakışmış, onun ifadesi olmuştur. Kadın vücudunun kıvrımları gibi narindir. Ses aslında bu vücudun, kadına ait gizemin yükselişidir. Erotizm ile zarafet her daim bu enstrümanda kendini bulmuştur. Pespaye yorumların da hedefi olmamış değildir. David Gilmour'un Meltdown konser kaydında çalan Caroline Dale gibi. Ya da "Piyanist"