Sina Koloğlu

Sina Koloğlu

s.kologlu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Hayat böyle işte. Fransızların dediği gibi “işte hayat”. Tuna Huş, Türkiye’nin tanıdığı “efsane spiker”... Paris Hilton, ailesinin parasıyla bir nevi “eğlence dünyası” oyunu oynayan ne şarkıcı, ne manken, ne oyuncu olan bir ünlü. Tuna Huş ağır bir hastalık geçirdi. Konuşma yetisini yitirdi ama direndi ve ayağa kalktı.
Acun Ilıcalı, Saba Tümer’in röportajı sayesinde Huş’un durumunu öğrendi ve bu hafta yarışmaya davet etti. Huş ailesi bu ağır hastalığın maliyetinin altından artık kalkamıyordu. Türkiye’nin efsane spikerine Acun Iılıcalı gerçekten büyük bir jest yaptı. Ve özeleştiriyi de unutmadı. Huş’un durumunu, bu dünyanın içinde olan biri olarak bilmemesini eleştirdi.
Huş, konuşamıyor, ama anlıyor. Büyük bir ilerleme kaydetmiş kendi azmiyle. Hatta eşi bunu söylerken, elini yumruk yaptı Huş.
Billur sesi, o rahat anlatımıyla televizyonun unutulmaz ismiydi. Aslında daha önce televizyonda konu edilmişti durumu. Neyse 50 bin TL Huş ailesine nefes aldırır umarım. 

Hilton sadeydi
Biz alışmışız, kız habire cilve yapacak, sağa sola öpücük yollayacak. Sade bir kıyafet, çok beğendiğim bir saç kesimi ile çıktı ekrana. Omuz dekoltesi sportmen omuzlarına ne kadar da yakışmıştı.
“Döküldü, rezalet, hayal kırıklığı” gibi garip laflar edilmiş hakkında. Şöyle bir kere, Paris Hanım’ın ne iş yaptığını yukarıda da söyledim, bilmiyoruz!  Amerikan teenage filmlerindeki 18’lik kızlar gibi ağzını yaya da konuşuyor. Ama nasıl denir “malzeme” bu. Sonra programın başında Tuna Huş için “Ne kadar yakışıklıymışsınız, sizi izlerken fark ettim” dedi. Ayrıca eşine de saygılarını belirtti ve bu yarışmada kendilerine yardımcı olacağına inandığını söyledi. Bunları söylerken öyle güzel ve içten baktı ki, Huş ailesine.
Bunları görmeyen gözler olabilir. Paris Hilton bu kadar yer işgal etmemeli diye düşü-nenler olabilir. Hayır ama, ciddi ciddi kızla uğraşmayı da gerçekten anlamsız buldum.

Son üç dakika reklamı
Kanal D’de pazar akşamı çok güzel bir film vardı; “Kusursuz”. İzlememiştim, oturdum izledim. Gayet güzel, reklam araları da yerinde. Sonra bir reklama daha girdi. Belli sonu geliyor filmin, anlıyorsun izlerken.
Digitürk’te kaç dakika kaldığı yazıyor bilgiye girince. Üç dakika yazıyordu. Son üç dakika. Nitekim reklamlar bitti, o kadar süre içinde de film bitti. Ama bu olaydan vazgeçemiyoruz. Son sahnelerde bile reklam giren filmler oldu. Seyirci bir yere gidemez çünkü, filmin sonunu merak ediyor. Ben de filmin sonunu bekledim! Peki izlediğim reklamlar benim aklımda kaldı mı? Bununla bana o ürünleri aldırdığınızı mı zannediyorsunuz? Bilinçaltıma yer ettiğini mi zannediyor sunuz?
Hepsine hayırrr!