Şükrü Andaç

Şükrü Andaç

sukru.andac@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Bu hafta Mersin’de düzenlenen İzmir Ekonomi Forumu’na katılan DenizBank’ın CEO’su Hakan Ateş’i dinlerken aldığım birkaç not günümüz ve gelecek denildiğinde Türkiye’nin neleri yapması, neleri yapmaması gerektiği noktasında önemli ipuçları veriyor.

Ateş diyor ki; “Finansal sistemimiz topal gidiyor. Türkiye’de bankaların durumu iyi ama sistemin ikinci ayağı olan “sermaye piyasaları” zayıf. Ülkemizde enerji ve altyapı projelerinin finansmanı ağırlıklı bankaların üzerinde 100 milyar dolarlık yük var. Yapılanlar güzel projeler fakat ilk yılları ödemesiz, 7 yıl vadeli kredilerden bahsediyoruz, biz bunları çeviremiyoruz. Yurtdışı piyasalarda da bu projelerin pazarlanması ve yeni finans enstrümanlarıyla kaynak yaratılması gerekiyor.”

Haberin Devamı

“Bankalar çok kâr ediyor” söylemini hep duyarız. Evet ediyorlar da... Özel, kamu farketmez; kuruluş gayeleri “yüksek kâr” olan bankalar işlerini yaptıkları için hedef tahtasında (Kâr hırsından gözleri dönenleri bu söylemin dışında tutmak gerek.) Bankaların gayesini kâr değil “sosyal sorumluluk” olarak değiştirinceye kadar da inanın bu düzende, bu bankalar hep yüksek kâr elde edecekler.

Bankaların kârını aşağı çekmenin yolu; esnafından girişimcisine, tüccarından öğrencisine tüm vatandaşa hatta yabancı yatırımcıya düşük faizli bir ortam sağlamaktan geçiyor. Bu noktada da bankalara sermaye piyasaları yoluyla rakip çıkarmak ülkemizde yapılacak en akıllı iş olur. Emin olun, Türkiye’de bankalardan yüzde 4 faizle dolar, euro kredi alan birine, “Size yüzde 1, 2 faiz ile farklı bir enstrümandan kaynak sağlıyoruz” denilse, çalıştığı bankayla vedalaşmayan şirket kalmaz. İşte o zaman da, o şikâyet konusu kârlar erir, gider.

‘Tehdit ediyorlar’

Ateş diyor ki; “Bir ara biz bankacılar “FinTech” şirketlerini kendimize tehdit olarak gördük. Ama asıl sorun onlar değilmiş, sorun “TechFin”ler. Bunlar bankalaşmaya başladı. Mesela Türkiye’deki Turkcell gibi şirketler. Şimdi sevmediğimiz FinTech’lere sarılıyoruz ki, TechFin’lerle baş edelim.”

Teknolojideki gelişmeler sonrası yeni dünya düzenine hızlı adapte olan ve bankalara bir anda alternatif olarak doğan “küçük” çaplı “Fintech” şirketleri artık rüştünü ispat etmiş gibi görünüyor.

Haberin Devamı

Tabi bankaların zeytin dalı uzatması boşuna değil.

Sadece Türkiye’de değil, dünyanın hemen tüm ülkelerinde teknoloji devlerinin ve telekom operatörlerinin (Nam-ı diğer TechFin şirketleri) finans piyasalarını sallaması kaçınılmaz. Ne diyelim, iyi olan kazansın!

KISSADAN HİSSE

Ateş diyor ki; “Bankacılık sisteminin üzerine bu kadar abanarak, kortizonla falan (2017’deki KGF uygulamasına atıfla) bu yapıyı çok fazla götüremeyiz. Artık üretime başlamamız lazım. Dijital dünyaya ayak uydurarak üretime dönmek şart.” Doğru söze ne hacet!..

Ve son olarak Ateş diyor ki; “Beyler ben ayrılıyorum, yeni Genel Müdürünüz bu robot arkadaş. Bunu ben çalışanlarıma söylemeyebilirim ama gün gelecek ileride bu durum yaşanacak.”

Yeni CEO’nuz bir robot!

Bu sözler duyulduğunda Hakan Ateş dahil salonda gülümsemeyen yoktu. Yıl 2030 mu dersiniz, yoksa 2050, 2075 mi bilemeyiz ama teknolojinin baş döndürücü hızdaki gelişimi bu değişimi kaçınılmaz kılacak.

Haberin Devamı

Niteliksiz büyüdük ‘suçlu ayağa kalk’

Toplam 35 ülkenin oluşturduğu OECD’de, Türkiye 2007-2017 döneminde ulaştığı yüzde 60’a yaklaşan orandaki büyüme rakamıyla liderlik koltuğunda oturuyor.

Ülkemizi büyümede yüzde 50’yi aşan İrlanda ile yüzde 40’ı aşan İsrail izliyor. OECD büyüme liginin en son sıralarında ise son 10 yıl toplamında eksi yazan Yunanistan, İtalya, Finlandiya ve Portekiz var.

ARakla-GEtir!

Türkiye’nin böylesine bir alanda tüm dünyada öne çıkması, yakalanan büyümenin kalitesinin en çok tartışılan konuların başında olmasına engel değil. Üretime (sanayiye) dayalı olmayan, inşaat ve tüketim (harcama) ağırlıklı büyüme, Türkiye’nin zayıf karnı.

‘FLAŞ FLAŞ FLAŞ’ ATEŞ GİBİ SÖZLER
Bu noktada Nef’in İcra Kurulu Başkanı Erden Timur’in görüşüne dikkat çekmekte fayda var:

“Suçu inşaata atıyoruz ama “katma değersiz sanayinin”, “sıradan inşaattan” hiçbir farkı yok. Asıl iş teknolojide. Burada da tren kaçıyor. Teknolojide ve AR-GE’de (Araştırma-Geliştirme) yurtdışını izleyen ve tekrar eden ARakla-GEtir versiyonumuzu artık bırakalım, bu bizi bir yere götürmüyor. Özgüveni çok eksik stratejilerimiz var. Artık bu yoldan dönmeliyiz.”