Fetullah Gülen’in iadesi için usulüne uygun bir başvuru yapılmadı iddiasıyla seçim kampanyası alevlendi. Bu arada MİT’in yakın takibindeki Gülen’in paketlenip paketleneme-yeceğini de tartışmaya başladık. Yani bir tarafta hukuki süreç konusunda yüksek tondan birbirlerini eleştiren siyasiler, diğer yanda da Gülen’i Öcalan gibi “uçurmaya” odaklanmış istihbaratçılar var. Dolayısıyla da çok sorulu, bol kuşkulu bir süreçteyiz. Özellikle de ABD’nin FETÖ bağımlılığı dikkate alındığında... Niyesini Genelkurmay İstihbarat Dairesi eski Başkanı Em. Korg. İsmail Hakkı Pekin anlatıyor:
“ABD’nin bu adamı bize vermesi çok zor, siyasi açıdan vermesi mümkün değil. Ancak onunla işleri bittiği zaman belki bir şey yaparlar, yani öldürür ya da ABD’den Kanada’ya veya başka bir yere nakledilmesini isterler, o sırada da bizimkilerle iş birliği yapıp bu işi öyle hallederler.”
Nasıl yani?
“Bizim istihbarat teşkilatı bir şekilde bu adamı adım adım takip ediyordur. Bu konuda hiç şüphem yok. Daha evvelden yurt dışına gidenler nasıl takip edildiyse, ne yaptıkları, ne ettikleri biliniyorsa, bu da öyledir. Çünkü bu Türkiye ile ABD ve Avrupa arasındaki ilişkileri de etkileyen bir konu. ABD bu konuda büyük ihtimalle
24 Haziran’a sayılı günler kala meydanlarda tansiyon yükseliyor. Adaylar her gün iki ya da üç yerde konuşarak, kozlarını ortaya koyarken birçok kamuoyu araştırma kuruluşu da ülkenin dört bir yanında yaptıkları araştırmalarla halkın nabzını ölçüyor. Şu an itibarıyla da aralarında Cumhur İttifakı önde, ilk turda biter diyen de var; oylar atbaşı gidiyor, kesinlikle ikinci tura kalır diyen de... Yine parlamento seçimine dönük de özellikle HDP’nin baraj altı kalması ya da barajı aşmasıyla bağlantılı olarak farklı sonuçlar öngören geniş bir yelpaze söz konusu. Hepsinin birleştiği tek ortak nokta ise her seçimde olduğu gibi kararsızların varlığı ve onların tercihine göre sonucun belirleneceği. Çünkü araştırmacılara göre, seçimlerde tercihler lider ve parti aidiyeti odaklı olduğu için seçmenin büyük bölümü çoktan kararını vermiş durumda. Dolayısıyla da kampanyalar ve harcamalar seçmenin çoğunluğundan ziyade kararsızlar diye nitelendirilen yüzde 10-12’lik bir kitleyi etkilemek üzerine kurgulu. Yani onları kim ne kadar ikna ederse, o kadar avantajlı duruma geçecek, kazanacak. Ancak bu kez bunlara kararsız denilmesinin yanlış olduğunu savunan araştırmacılar da var. Onlar da diyorlar ki:
“Türki
Milliyet ekibi olarak hafta sonu siyasi literatürde çok önemli bir yeri olan Ankara’daki 864 rakımlı tepedeydik. Ama bu eskilerde Süleyman Demirel’in kastettiği, şimdilerde de Muharrem İnce’nin seçilirsem ‘orayı kullanacağım” dediği Çankaya Köşkü sanılmasın. Çünkü sözünü ettiğimiz yer yine o tepede İnce tarafından karargah olarak kullanılan ve dışarıdan baktığınızda çevresinde demir parmaklıklar, kapısında güvenlik barikatı olmayan son derece mütevazı bir apartman dairesi. Ama içine girip bir duvarında Atatürk tablosu ile Türk bayrağı diğerinde de İnce’nin kırmızı kazaklı resmi bulunan ve görüşmeler için televizyon stüdyosuna dönüştürülen salonun penceresi veya yan odanın balkonundan dışarıya baktığınızda da Ankara manzarasını aynı konumda gören bir yer. Gerçi görüntüyü az da olsa kesen tek tük kaçak bina çıkmaları var ama ufka doğru odaklandığınızda insan Ankara’nın zirvesinde olduğunu fazlasıyla hissediyor. Hele de Portakal Çiçeği Vadisi’nin hemen yanı başındaki o karargahın Çankaya Köşkü’ne üç- dört dakikalık yürüme mesafesinde olduğunu bildiğinde. Kim bilir belki de İnce sık sık önünden geçiyordur yerinde duruyor mu diye...
Tabii bu işin şakası ama gerçekten o manzaradan 1980
Cumhur-başkan-lığı’nda Muharrem İnce’yi aday gösteren CHP’nin bugün tanıtımını yapacağı milletvekili adayları da “ince” hesaplar üzerine kurgulu. Özellikle de AKP’den oy devşirmek adına öngörülen ithal muhafazakâr adaylar açısından. Evet, daha önceki seçimlerde de bunun küçük çapta örnekleri oldu ama bu kez muhafazakâr damarla hem ittifak çatısı altında partisel yakınlaşma hem de doğrudan CHP listelerine fazlaca isim yerleştirme gibi bir durum söz konusu. Dolayısıyla da CHP liderine dönük övgü olduğu kadar, eleştiri de var. Övenler bu seçim öncesinde CHP’nin en kararlı, en belirgin açılımı yaptığını ve Kılıçdaroğlu’nun ilk kez oyun kurucu durumuna geldiğini söylüyor. Eleştirenler de “Evet CHP bu seçimde çok cesur adımlar attı, ön aldı ama muhafazakâr damar yerine milliyetçi damarla yakın temas içinde olsa kendi içindeki ulusalcıları tedirgin etmez, böylece de İYİ Parti’ye oy kaymasını engellerdi” diyor. Dün bu durumu CHP’nin önde gelen bazı isimleriyle konuştum. Öncelikle de eleştirenlerin “SP sistemden dolayı seçimlerde avantajlı durumda. Bu durumda da CHP’nin muhafazakâr adaylarıyla AKP’den oy alması zor” iddialarını. Anlattıklarının özeti şuydu:
“Kılıçdaroğlu yüzde 49’luk bloku
Partilerin milletvekili listeleri her zamanki gibi yine tartışma ve kırgınlık yarattı. Ancak bu kez ittifaklar nedeniyle şiddeti biraz daha fazla. Çünkü AKP’de ve özellikle de CHP’de bazı illerdeki liste başları ve seçilecek yerlerdeki isimler aynı mahallenin insanları değil. O nedenle de listelere giremeyen ya da arka sıralara düşen “ana damar” partililer tepkili. Dahası, kendi içlerindeki aday tercihlerinin doğru yapılmadığı, seçmenin oylarını çekecek birçok ismin çizildiğine dönük itirazlar da var. Tabii bunlara karşı partilerin gerekçeleri ise “Tercihler daha geniş kitlelerin, yani karşı blokun da oyunu almak için yapıldı” şeklinde. Yani bu kişisel değil, tamamen partinin çıkarlarına odaklı bir hamle. Dolayısıyla da tüm hesaplar ve beklentiler kendi kemik oylarına başka partilerden oy devşirmek üzerine. Peki, bu gerçekten mümkün mü? Başka frekanstan bir ya da birkaç ismin katkılarıyla partilerin oyları patlar mı? Soruyu kamuoyu araştırmacısı
Adil Gür yanıtlıyor:
“Türkiye’de genel seçimlerde bir ilde bir partiye yüzde 3-5 oy getirecek bir aday yoktur. Hele İstanbul, Ankara, İzmir gibi büyükşehirlerde adayın sıfır etkisi var. Bugün 100 tane araştırma yapsanız, 5 tane
Bugün siyasi partiler seçime katılacakları seçim çevrelerine ait aday listelerini YSK’ya veriyor. Yani adaylık beklentisinde olanlar açısından en kritik gün...Çünkü listelerde kendilerini göremeyenler ya da görse de seçilemeyecek yerler nedeniyle hayal kırıklığı yaşayanlar olacak. Dolayısıyla da her partide kırgınlıklar, küskünlükler ve tepkiler ortaya çıkacak. Nitekim bunun örneğini birkaç gün önce aday listesini açıklayan MHP’deki yansımalarıyla gördük. Şimdi sıra diğerlerinde. Aslında bu her seçim öncesinde yinelenen bir görüntü ama bu kez durum biraz daha farklı. Hem başvuru sayısının hem de aday adaylarındaki beklentinin yüksekliği nedeniyle. O yüzden de yaşanacak kırgınlık ve tepkilerin daha derin olma olasılığı söz konusu..Özellikle de ilk kez seçime girecek İYİ parti açısından. Niyesi dün konuştuğum İYİ Parti’nin yapısını “iyi” bilen deneyimli bir politikacı anlatıyor:
“İYİ Parti siyasette kendince risk almış ve Bahçeli’ye karşı mücadele vermiş, bulunduğu bölgelerde toplumun dikkatini çekmiş yüzlerce insanın içinde yer aldığı bir yapı ve bunların hepsi de aday adayı oldu. Listelerde kendilerine uygun yer bekliyorlar.
Meral Akşener’le beraber birçok yeni isim özellikle
24 Haziran’da sandığı etkileyecek dinamiklerin ilk sıralarında gençler var. Özellikle de bu seçimde ilk defa oy kullanacak 1 milyon 650 bin yeni seçmen dikkate alındığında. Çünkü bıçak sırtı dengeler nedeniyle tek bir oyun bile belirleyici olacağı Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde neredeyse yüzde 3’lük bir potansiyel oluşturan bu gençlerin sandığa etkisi çok kritik. Üstelik bu dinamiğin bir boyutu, bunun bir de sonucu doğrudan etkileyecek ana kitlesi söz konusu. Şöyle ki; YSK’nın açıklamasına göre, son seçmen sayısı 59 milyon 391 bin, bunların yaklaşık 20 milyonu da 18-25 arası nüfus. Yani genç seçmen. Bir başka deyişle, daha iyi eğitim beklentisi olan, iş bulamayan, hayallerinin çok uzağında yaşam süren, kızgın, kırgın, moralsiz insanlar. Dolayısıyla da hem Cumhurbaşkanlığı hem de parlamento çoğunluğu için yarışanlar açısından bu gençlerin nereye doğru evrileceği seçimi belirleyecek en önemli unsur. Tabii söylemleri, vaatleri ve inandırıcılıklarıyla doğru orantılı olarak. Nasılını kamuoyu araştırmacısı Adil Gür anlatıyor:
“Gençler açısından temel mesele işsizlik. TÜİK’e göre eğitimli her beş gençten birisi işsiz, yüzde 20-22 civarında eğitimli genç işsiz var. İkinci mesele eğitim,
Trump’dan aldığı cesaretle katliam yapan Netanyahu, Ortadoğu ateşini körükledi. Artık barış değil, savaş konuşuluyor. Hem de bölgesel, küresel, din, etnik, medeniyet adına ne derseniz deyin her türlü olasılığın söz konusu olduğu bir savaş. Peki, bunlar bir anda gelişen bir çılgınlığın sonucu mu? Değil, aksine, ABD’nin bölgede başlattığı vekâlet savaşlarıyla, yaptırtmak istediği olaylar ve siyasal şekillendirmelerle sistematik olarak gelişen, öngörülebilir bir süreç... Yani bugün Gazze’yi kan gölüne çeviren Netanyahu bombasının pimi çoktan çekilmişti zaten. Çünkü Trump her ne kadar çekiliyoruz dese de ABD’nin Ortadoğu’da kalıcı olduğu net. Dolayısıyla da bugüne kadar bölgeyi karıştırmak adına yaptıkları da yapacaklarının açık teminatı!.. Özellikle de CIA ve MOSSAD odaklı tetiklemeler, yönlendirmelerle bitti denilen terör örgütü DAEŞ’in yeniden hortlaması ve bir başka terör örgütü PYD/PKK’yla birlikte her türlü kirli tezgâhta kullanılması açısından. Niyesini MİT eski Müsteşar Yardımcısı Cevat Öneş anlatıyor:
“Bölgedeki hedeflerine henüz ulaşmış değiller. Kendi çıkarları doğrultusunda sınır değişiklikleri, hakimiyet alanlarını genişletmek ve korumak için yaptıkları çalışmalarda gerek