Vekillik genetik mi emek işi mi?..

14 Mayıs 2018

Yeni oluşacak parla-mentodaki 600 koltuk için her partiden aday adayı olanların toplam sayısı 10 binin üstünde. Bunların arasında da her seçimde olduğu gibi çok sayıda ünlü ismin yanı sıra eski politikacıların oğlu, kızı, torunu ya da kan bağı olanlar da var. Yani bir tarafta uzun yıllar parti teşkilatları içinde görev alan, Türkiye’ye söyleyecek sözü olduğuna inanan ve gerçekten politika yapmak isteyen idealistler; diğer tarafta sadece isimleri ya da soyadlarının referansıyla koltuğa oturmak isteyenler... Dolayısıyla da akla gelen soru şu:

Milletvekilliği yetenek ve emek işi mi yoksa sadece genetik bağ veya ünlü olmak yeterli mi? Dün bu konuyu farklı partilerden eski siyasilerle konuştum. Tabii öncelikle de milletvekili olabilmek için yasalarda öngörülen “Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmak,18 yaşını doldurmak, en az ilkokul mezunu olmak, kısıtlı-kamu hizmetlerinden yasaklı olmamak, askerliğini yapmak” dışında ne gibi özelliklerin bulunması gerektiğini. Anlattıkları şunlardı:

“Sözünün eri olmalı. Ülke gerçeklerini iyi bilmeli ve yaşamalı. Yani bir eli yağda, bir eli balda ülkede vatandaşın çektiğini, ülkenin zorluklarını anlamaz, anlayamaz, kavrayamaz da. Yaşamış olacak, fiilen

Yazının Devamı

Siyasette barış dilinin püf noktası

12 Mayıs 2018

Her seçim önemli ama bu seçim çok daha önemli özellikle de yapılan hamleler ve sonuçlarına dönük olasılıklar değerlendiril-diğinde. Çünkü her aday, parti açısından ilk ya da ikinci turda sandığı etkileyecek çok sayıda dinamik var ve bunların kime, nasıl ivme kazandıracağı hep soru işareti... Seçim ilk turda biter mi, ikinci tura kalırsa muhalefet kanadından yarışa kim devam eder, kaybedenler kalana gerçekten arka çıkar mı? İlk oylamada ortaya çıkan Meclis aritmetiği seçmen tercihini nasıl etkiler gibi. Yani “sandık yolunda” genel görüntü flu. Şu an için net olan tek şey ise her seçim öncesinde alıştığımız kutuplaşma ve sert üslup tonunun düşük olması. Evet, her partide safları sıklaştırma ya da teşkilatı hareketlendirme adına ateşli konuşmalar oluyor ama adayların, partilerin doğrudan birbirlerini hedef alan göndermeler pek yok. Aksine, verilen mesajlar daha çok kucaklayıcı ve toplumsal uzlaşma içerikli. Tabii nedeni de tamamen sandık odaklı. Hem iktidar hem de muhalefet açısından. Zira birine bir şey söylerlerse ve her parti sadece kendi seçmenine oynarsa 50 artı birlik çıtayı göğüslemeye yetmiyor. Dolayısıyla da bu kez ayrıştırıcı, kutuplaştırıcı değil her partinin tabanına,

Yazının Devamı

İttifak partilerinde adaylık sancısı

10 Mayıs 2018

İttifaklar sadece başa güreşen değil seçime girecek tüm partileri hareketlendirdi, heyecanlandırdı. Çünkü Cumhur-başkanı’nın kim olacağı kadar parlamentonun nasıl oluşacağı da önemli. Bıçak sırtı dengeler nedeniyle de oy oranlarına bakılmaksızın her partinin katkısı altın değerinde. O nedenle de her iki ittifak ve onları oluşturan partilerin gönüllerinde birer aslan yatıyor. Tabii o partilerden milletvekili olma sevdasıyla yanıp tutuşan binlerce aday adayının da... Yani bir tarafta en fazla vekil biz çıkaralım, parlamentoda söz bizde olsun, öte yanda her ne olursa olsun 600 vekil arasında ben de olmalıyım hesapları ve kavgası var. Açıkçası tam bir kazan kazan durumuna odaklı hamleler ve beklentileri içeren bir balayı havası söz konusu... Dolayısıyla da herkes mutlu ve umutlu. Ancak bunun bir de yarını var. Yani aday listelerinin açıklanacağı ve partilerde kırgınlıklar, küskünlüklerin yaşanacağı çalkantılı günler. Özellikle de ittifaklar kontenjanından ön sıraları ya da seçilmesi garanti yerleri kapan isimlerle bağlantılı olarak... Neler yaşanabileceğini buna benzer durumlara defalarca tanık olmuş deneyimli politikacılar anlatıyor:

“Ana omurgaya oy devşirmek amacıyla baraj sorunu

Yazının Devamı

AKP manifestolarında demokrasi vurgusu

7 Mayıs 2018

Dün Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı izlerken AKP’nin 3 Kasım 2002 seçimleri öncesinde açıkladığı ilk manifestosunu (26 Eylül 2002) anımsadık. O zaman Erdoğan AKP’nin Genel Başkanı’ydı ama seçimlere giremiyor, milletvekili olamıyordu...Yani yasaklıydı. Ancak Grand Cevahir Plaza’daki iki saatlik sunumunun her anında sözleri ve vaatleriyle, milletvekili yasağının aksine seçmen kitlesine ‘Ben buradayım’ mesajını vermişti. Çoşkuyla sallanan bayraklarla salonu dolduran partililer, başı açık- örtülü kadınlar da “İnadına Tayyip” sloganıyla genel başkanlarına sahip çıkmışlardı. Yeni Anayasa vurgusu yapılan “Herşey Türkiye için” başlıklı 72 sayfalık seçim bildirgesinde de şöyle deniliyordu:

“Dünyada köklü dönüşümler yaşanırken, Türkiye, zamanını ve enerjisini iç meseleleriyle uğraşarak tüketmektedir. Elli yılı aşan çok partili siyaset tecrübesine rağmen, yeterince demokratikleşemeyen, temel hak ve özgürlüklerin tam olarak kullanılamadığı ülkeler arasında yer almaktadır.”

O günden bu yana 16 yıl geçti. Bu süre içinde de bir çok kez daha sandığa gittik. AKP’de sırasıyla Güven ve İstikrar İçinde Durmak Yok Yola Devam(22 Temmuz 2007, Türkiye Hazır Hedef 2023(12 Haziran 2011),Yeni Türkiye Yolunda Daima

Yazının Devamı

Kılıçdaroğlu’nun ‘ince’ hesapları

5 Mayıs 2018

Cumhurbaşkanlığı adaylığı konusunda günlerdir onda bunda şundadır arayışıyla İlhan Kesici’den Abdüllatif Şener’e kadar birçok isim arasında gidip gelen Kılıçdaroğlu sonunda mavi boncuğun Muharrem İnce’de olduğuna karar verdi ve “Gönlüm sende” dedi. Yani aday tercihini, sık sık dillendirdiği, “CHP’nin suyundan, şerbetinden içmiş olmalı ama merkez sağa da milliyetçilere de hitap edebilmeli. Ve de ekonomiyi bilmeli” tarifine göre değil, doğrudan partisinin örgütlerini ve seçmenini ateşleyecek orijinal CHP’li bir isimden yana kullandı. En ilginci de sır gibi gizemli bir havaya sokulan ismin Kılıçdaroğlu’nun açıklamasından çok önce sızması oldu. Ve iki kişinin bildiği bir durumun sır olmadığı, olamayacağı bir kez daha kanıtlandı. Hele de siyasette. Çünkü Cumhurbaşkanlığı seçiminin ilk turunda muhalif bloktaki her partinin kendi adayına odaklanacağı kesinleştikten sonra zaten herkes diyordu ki:

“Kılıçdaroğlu’nun bu aday tarifi daha çok ikinci tura odaklı. Kesici ya da Şener aday gösterilirse tabandaki tepkiden dolayı Meral Akşener ve Selahattin Demirtaş’a kayma olur ve Cumhurbaşkanlığı seçiminde CHP adayı ilk ikiye giremeyebilir.”

Peki, Kılıçdaroğlu’nun bunları kestirememesi mümkün müydü?

Yazının Devamı

Herkesin hedefi sandık güvenliği

3 Mayıs 2018

Her seçim öncesinde olduğu gibi sandık güvenliği tartışmaları yine gündemde. Nasıl olmasın ki? Bıçak sırtı dengeler nedeniyle tek bir oy bile çok kıymetli ve ufacık bir hata ya da olası manipülasyonda farklı tablolar oraya çıkabilir. Hem Cumhurbaşkanlığı seçiminde hem de yeni parlamentonun oluşumunda. O nedenle de seçmen iradesinin sandığa girdiği gibi yansıması, yani oyların sayımı ve sandık sonuç tutanaklarına hile hurda karışmaması çok önemli. Çünkü seçimde en hassas halka burası ve oylar sayılırken sandık başında olunmadığında tutanakların istendiği gibi tanzim edilebilmesi olası. Bunu önlemenin tek yolu da sandığa, oylara sahip çıkmak ve gerekli itirazları zamanında yapmak. Yoksa iş işten geçtikten sonra şöyleydi, böyleydi demenin hiçbir anlamı yok. Dolayısıyla da öncelikle tutanağın doğruluğundan emin olmak şart. Bundan sonrası ise seçimlere katılan ittifak ya da partiler adına dikkat ve sabır işi. Şöyle ki;

İlçe seçim kurullarına teslim edilen sandık seçim tutanakları SEÇSİS’e (Seçim Bilişim Sistemi) girildiği anda sisteme internet üzerinden senkronize biçimde bağlı olan partiler o verileri görüyor. Ayrıca tutanağın ve çetele denilen oy sayım cetvelinin fotoğrafları da

Yazının Devamı

Milletvekili adaylığının püf noktaları

30 Nisan 2018

Cumhurbaşkanlığı adaylığı ve ittifak arayışlarında son düzlüğe girdik. Dolayısıyla da heyecan dorukta. Ancak bu erken seçim havasının bir boyutu,bunun bir de milletvekilliği adaylığı tarafı var. Ve orada da Türkiye’nin çeşitli kentlerinden Ankara’ya akan, binlerce “milletvekili aday adayı” arasında kıyasıya bir “adaylık” yarışı söz konusu. Çünkü yeni oluşacak parlamentodaki 600 vekilin arasına girebilmenin tek yolu öncelikle aday olabilmek ve bu da liderlerin iki dudağının arasından geçiyor. Daha önce de öyleydi ama bazı partiler için en azından ön seçim ya da temayül yoklaması gibi farklı yöntemler de vardı. Bu kez zaman darlığı nedeniyle bunlar da yok. O nedenle de aday adayları açısından hangi partiden olursan ol aday olabilmek ve de listelerde seçilebilecek yerlere konulmak için daha bir özel çaba ve efor sarfetmek gerekiyor. Tabi bunlar liderlerin yakın çevresindekiler ve vitrin adayları için herzamanki gibi asla geçerli değil..

Yani dememiz o ki; milletvekili olabilmek için yasalarda öngörülen Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmak,18 yaşını doldurmak, en az ilkokul mezunu olmak, kısıtlı-kamu hizmetlerinden yasaklı olmamak, askerliğini yapmak gibi şartlara haiz olmak ve her

Yazının Devamı

Katılım oranı kime yarar?

28 Nisan 2018

Her seçim öncesinde olduğu gibi katılım oranının sonuca etkisine dönük bildik tartışma yine gündemde:

Seçmen yüksek oranda sandığa giderse iktidarın aleyhine bir sonuç çıkar ya da düşük katılım iktidara yarar...

Bu tezi savunanlara göre, sandığa gitmemek nasıl olsa bir şey değişmeyecek bağlamında umutsuzluk anlamına gelir, katılımın yüksekliği ise değişim göstergesidir. Tabii bunun tam tersi de olası. Kesinlikle kazanırız veya kazandık rehavetiyle sandığa gitmemek gibi. Dolayısıyla da bugüne kadar gerçekleşen her seçim sonrasında iktidar da muhalefet de sandık küskünlerini kendi hanesine yazdı. O nedenle de küskünlerin rengi açısından bir fluluk ya da kafa karışıklığı söz konusu. Özellikle de 16 Nisan 2017’deki referandum sonucu ve sandığa gelmeyen yüzde 15’lik oran dikkate alındığında. Çünkü aradaki fark 2.5-3 puan (51.5-48.5) gibi görünüyor ama 1.5 puan yer değiştirse sonuç hepten tersine dönüyor. Yani tam anlamıyla bıçak sırtı bir durum var ve bu kez seçime katılımın yüksekliği herkes için hayati değerde. Nitekim her iki taraftan gelen çağrılar da bu yönde. Niyesini kamuoyu araştırmacısı Adil Gür anlatıyor:

“Kim daha fazla seçmenini motive eder, sandığa götürürse, onun lehine

Yazının Devamı