Siyaset bilimciler ve kamuoyu araştırma şirketlerine göre; Türkiye’deki seçmenlerin yüzde 30-35’i, azami 40’ı mezhepsel ve ideolojik nedenlerle oy kullanıyor. İktidarı belirleyen yüzde 60’lık çoğunluk ise gündelik yaşam ve cebine bakarak karar veriyor. Bunu belirlerken de şu iki detaya dikkat ediyor:
- Bu parti bana ne kadar dokunuyor, kötü günümde ne kadar yanımda?
- Ben bu partiye güveniyor muyum, dediklerini yapar mı?
Yani Türkiye’de seçmen davranışını belirleyen ana tema ideoloji değil... O nedenle de seçim kazanmak için sokaktaki insanı yakalayacak, umut verecek somut projeler ve söylemler şart...
Kemal Kılıçdaroğlu’nun dün “yaşanacak bir Türkiye” sloganıyla açıkladığı 200 sayfalık seçim bildirgesi de işte tam bunlarla örtüşür nitelikteydi. Özellikle de birinci madde yani “bu parti bana ne kadar dokunuyor” açısından. Çünkü bugüne kadar seçim bildirgelerinde daha çok siyasi ve soyut söylemlere ağırlık veren CHP Ecevit’ten bu yana belki de ilk kez sokaktaki insana, direk dokunan mesajlarla yeni bir sayfa açtı. Daha doğrusu oldukça iddialı ve somut projelerle uzunca süredir unuttuğu, “Halk Partisi” olma yoluna girdi. Ve iktidar yolunu açan oy alamadığı kesimleri hedef
‘Şah Fırat” operas-yonunda Başçavuş Halit Avcı’nın şehit düşmesiyle ilgili Diyarbakır 7’nci Kolordu Komutanlığı Askeri Savcılığı’nca yürütülen soruşturmada harekât ve astsubayın ölümüyle ilgili yeni detaylar ortaya çıktı... Ve belgeleriyle birlikte soruşturma dosyasına girdi. Buna göre;
21-22 Şubat’taki operasyon kararı ocak ayı başında alındı. Hatta yer değişimi faaliyeti öncesinde ve sonrasında basın faaliyetlerinin nasıl yürütüleceği konusunda çalışma bile yapıldı. (KKK’nın 13 Ocak 2015 tarihli yazısı.) Bu kapsamda da önce bir savaş muhabirinin konvoya dahil edilmesi düşünüldü, ancak güvenlik gerekçesiyle TSK Foto Film Merkezi Komutanlığı’ndan bir kameraman ve fotoğrafçının daha uygun olacağına karar verildi. Bu konuda görevlendirilen şehit Başçavuş Halit Avcı da tankta değil, tankın namlusunun çarptığı GZPT’deydi (Geliştirilmiş Zırhlı Personel Taşıyıcı). Yani başçavuşun kafasına tankın değil zırhlı aracın kapağı düştü. Bu arada operasyon sırasında tankların yanından sivil araçlar geçti (dosyadaki tanık ifadeleri), hatta en öndeki tankta bir de sivil tercüman da vardı...
Sivil araçlar
Soruşturma kapsamında tanık olarak dinlenen (13 Nisan 2015) üsteğmen F. G. askeri
7 Haziran sonrasına dönük olasılıklarla ilgili tartışmanın odağında AKP’nin “oy kaybı” ve HDP’nin “baraj sorunu” var... Aslında buna herşey HDP’nin durumuna bağlı demek daha doğru. Nedeni bunun AKP’nin başarı grafiğini de direk etkilemesi... Yani “sınırda, barajı geçti, geçiyor” öngörüleriyle seçim öncesinde “anahtar” haline gelen HDP dördüncü parti olarak parlamentoya girerse tüm dengeler alt üst olacak...
Bu nedenle de özellikle İstanbul ve İzmir’deki kürt seçmenlerin tercihi çok önemli... Çünkü her iki ilde de kürt seçmenlerin oranı yüzde 15-18 civarında... Hatta 10 milyon seçmenin bulunduğu İstanbul’da daha da fazla. Örneğin kamuoyu araştırmacısı Adil Gür diyor ki:
“İstanbul’da hem babam hem annem kürt diyen seçmenlerin oranı yüzde 17,5. Buna annem kürt diyenleri eklediğinizde 20’yi geçiyor. Yani birinci derecede akrabalık bağı bululan kürt seçmen sayısı yüzde 22’yi buluyor. Bu da 2 milyon kürt seçmen demektir.”
Şimdi de bunların tercihlerinin hangi yönde olduğuna bakalım. Adil Gür devam ediyor:
“Cumhur- başkanlığı hariç daha önceki seçimlerde batıda yaşayan kürt seçmenler kürt siyaseti partisine biraz daha mesafeli duruyordu. Oylar yüzde 4-4,5’uğu geçmiyordu ama
7 Haziran’a kadar 50’nin üzerinde miting yapmayı planlayan CHP lideri Kılıçdaroğlu, “maratonu”nu, ölümünden 51 yıl sonra dikilen heykelini (2012) açtığı Kartallı Kazım’ın semtinden “alkışlarla” başlattı. O nedenle öncelikle Kartallı Kazım’a değinmekte yarar var...
1895 yılında o zaman Kartal’a bağlı olan Yayalar köyünde doğan Kartallı Kâzım (İbrahim Göleber) vatanın işgal edildiği yıllarda yaptığı bahçıvanlığı bırakarak Kuvayı Milliye’ye katılır. Savaş sonrasında Atatürk tarafından istiklal madalyası ve iyi bir işle ödüllendirilmek istendiğinde de “Ben sadece vatanıma hizmet ettim” diyerek bu önerileri reddeder. Göleber’in direnişe katkısını,tarihe tanıklığını ve kişiliğini “Kuvayı Milliye Destanı ve Memleketimden İnsan Manzaraları” adlı eserinde ölümsüzleştiren Nâzım Hikmet ise Kartallı Kâzım olarak adlandırdığı Kurtuluş Savaşı’nın adı çok bilinmeyen bu kahramanını şiirlerinde şöyle betimler:
“....
Dövüştü pir aşkına,
yaralandı birkaç kere
ve saire.
Ve kavga bittiği zaman
Cumhur- başkanlığı seçimi öncesindeki Bahçeli-Kılıçdaroğlu görüşmesinin ardından Bahçeli, çatı adayının Kılıçdaroğlu tarafından önerildiğini, kendisinin de kabul ettiğini açıklamıştı. Kulislerde ise Ekmeleddin İhsanoğlu’nun MHP’nin formülü olduğu ancak CHP tabanının tepki göstermemesi için, ilk kez CHP tarafından telaffuz edildiği iddiaları konuşulmuştu... Yani çatının ustası netleşmemişti... Şimdi o “usta”nın Bahçeli olduğu ve Cumhurbaşkanlığı seçiminde CHP’nin MHP adayını desteklediği ortaya çıktı. Ve “partiler üstü” aday olduğunu vurguluyan Ekmeleddin İhsanoğlu 9 ışıkta karar kılarak Ankara’yı garantiledi. O gün bu duruma “CHP’nin ‘sağa açılma’sının bir devamı; şimdi ‘siyasal İslam’a da açılma’ devri” diye sert tepki gösteren ve bugün açıklanan listelerde yer almayan CHP milletvekillerinden Nur Serter, gelinen noktayı şöyle yorumluyor:
“Milletvekillerinin haberi olmadan basından öğrendiğimiz ve aklımızın ucundan dahi geçmeyen böyle bir adaya benim gösterdiğim tepki doğal reflekstir. CHP milletvekilliği biat ve kulluk anlayışına dayalı yapılmaz. İnsanlar doğru ve yanlış bildiklerini açıkça ifade ederler. Nitekim aynı tepkiyi tabanımız ve seçmenimiz de verdi. Bu tepkinin ne
İstanbul Çağlayan Adliyesi’nde Savcı Mehmet Selim Kiraz ve iki militanın ölümüyle sonuçlanan rehine krizinin ardından hala yanıt bekleyen birçok soru var. Hem güvenlik hem de operasyonla ilgili... O nedenle adliye güvenliğini “özel” den aldık “polise” verdik ya da sadece avukatları zayıf halka göstererek “onlar da aranacak” demekle bu “dosya” kapanmaz... Özellikle de operasyon açısından. Çünkü; düğmeye yukarıdan gelen talimatla basıldığı ve de özel harekatın yapması gereken operasyonun terör birimince gerçekleştirildiğine dönük iddialar söz konusu... Ayrıca şehit savcının vücudundan çıkan mermi sayısıyla ilgili çelişkili bilgiler nedeniyle kafalar karışmış halde...
İşte bu durumda da öncelikle bu konulara açıklık getirilmesinde yarar var. Yıllarca doğuda terör ve özel harekattan sorumlu il emniyet müdür yardımcılığı yapan bugün İstanbul’da görevli bir emniyet müdürü şöyle diyor:
“Olayda polisin büyük zaafiyeti açık. Çünkü bunlar sıfır kilometre militan değil, yakın takipte olan adamlar ama polis eylem öncesindeki kızışma ortamını(telefon trafiği, gidilen yerler gibi)yakalayamamış...
Bu kadar görüşüldükten sonra militanlar ikna edilebilirdi. Operasyon kararını örgüt
Cumhurbaş- kanı’nın “Teröristler avukat cübbesiyle içeri girdiler” sözleri ve Başbakan’ın “avukatların
da adliye girişinde aranacağına” dönük açıklamalarından sonra güvenlik zaafıyla birlikte bildik tartışma başladı:
Avukatların üstü aranır mı aranmaz mı?..
Aslında bu seferkine yasada engel olmasına rağmen fiilen başlatılan uygulamaya itiraz demek daha doğru. Çünkü buna şehit edilen Savcı Mehmet Selim Kiraz için dün Çağlayan Adliyesi’nde düzenlenen töreni izlemeye gittiğimizde biz de tanık olduk...Yani çantalarını B kapısındaki x- ray cihazından geçiren avukatlar ile dedektör ya da elle üst araması yapmak isteyen güvenlik görevlileri, daha doğrusu polisler arasında yaşanan gerilimi gördük... Hatta bir ara durum öyle sertleşti ki tartışma itiş kakışa döndü ve bazı vatandaşların “teröristlerin cübbeyle sızdığını” anımsatmasıyla da polis iyice havaya girdi... Tam bunların üzerine gelen ve çantasını x-ray’den geçiren, ancak kalp pili olması (sağlık kartını gösterdi) nedeniyle “dedektör kapıyı” kullanmayan İstanbul Barosu’nun eski başkanlarından Turgut Kazan da tartışmayı sonlandıracak çözümü söyledi:
“Kurallar herkes için geçerli olmalı, bu dünyanın her yerinde böyle.Yani
CHP Ankara, İstanbul ve İzmir’in de aralarında bulunduğu 44 seçim çevresinde sandığa gitti. Ve parti üyeleri “İşte benim adayım” dediği isimleri seçti...Sonuçlar bazı hayal kırıklıkları, kırgınlıklara neden olsa da bu parti içi demokrasi adına atılmış tarihi bir adım. Ya da bazı partililerin dediği gibi devrim. Niye mi?.. Yürürlükteki Siyasi Partiler Kanunu; partilerin genel merkezlerine ve liderlerine, “isterse tüm adayları belirleme yetkisi” vermesine rağmen, Kemal Kılıçdaroğlu tabanın, partili üyenin isteği doğrultusunda ön seçim sürprizi yaptı ve “sandıktan çıkan kabulümdür” dedi. Dahası kendisi bile o “sandıktan” çıktı...
Şimdi sıra 7 Nisan’a kadar kontenjan adaylarını belirlemede...Daha doğrusu partiyi ve lideri sıkıntıya sokabilecek aşamada...Çünkü partinin ihtiyaç duyduğu, ancak örgütün tanımadığı isimler için öngörülen 14’ü İstanbul’da toplam 39 kontenjan sırasına başvuran 500’e yakın aday adayı arasında 15 MYK üyesi ve üç dönemdir parlamentoda olan çok sayıda milletvekili de var. Bu da kontenjan tercihlerini “yenilenme ve gençleşme” ağırlıklı kullanacağına dönük söylemleriyle farklı bir mesaj veren CHP liderini bunaltan bir durum... Bunun en somut kanıtı da