Ülkenin kader seçimi 7 hazirana dönük yarım veya bir puanlık farkla tek başına iktidar ya da koalisyon senaryoları nedeniyle hile ve manipülasyon endişeleri zirvede... O nedenle herkes birbirine seçimde hile olasılığının en zayıf halkası sandığa, oylara sahip çıkma çağrısı yapıyor. Yani muhalefet partileriyle birlikte “Oy ve Ötesi” , “Temiz Seçim Platformu” gibi çok sayıdaki sivil toplum kuruluşu teyakkuzda... Bir başka deyişle ülkede tam bir “sandık seferberliği” söz konusu...
Son bir kaç seçim öncesine kadar bu kadar duyarlılık ve benzer yapılar yoktu. Bu işlevi sedece siyasi partiler yapmaya çalışıyorlardı ancak, çok sağlıklı yürümüyor ya da ciddiye alınmıyordu. Partiler her seçim öncesinde ve sonrasında hileden, hurdadan yakınıyordu ama sandığa ve oylara sahip çıkamıyordu. Anımsıyorum da kumanyası gelmedi diye kızıp sandığı bırakan veya ilk sonuçlar kötü geldiğinde parti merkezindeki ışıkları söndürüp evine giden partililer vardı...Tabi böyle olunca da mahalle “kedilere” kalıyordu...
Neyse ki bu kez durum biraz farklı... Duyarlı vatandaşlar sayesinde partiler de işi sıkı tuttu, seçim hilelerine karşı seminerler verildi ve sandık güvenliği için bir milyondan fazla kişi
2014 yerel seçimlerinde büyükşehir ve 11 ilçeyi alarak 12-0 yapan CHP’nin gözü yükseklerde, yani 6 milletvekilliğinde, Ak Parti ve MHP ise en az 3’er vekillik alırız iddiasında... Sokağın havasına göre ise CHP durumunu korur, Ak Parti ve MHP arasında dengeler değişebilir...
Tekirdağ’ı “Ama”larıyla birlikte tarım, sanayi ya da emekli kenti diye sıfatlandırmak mümkün. Şöyle ki çok verimli toprakları, uçsuz bucaksız ovalarıyla Türkiye’nin yağlık ayçiçek ve buğday üretiminin büyük bölümünü karşılıyor. Bunun yanı sıra kanola, arpa, mısır üretimi de var ama tek bir köyü ve köylüsü yok. Çünkü Tekirdağ’ın büyükşehir olmasından sonra 257 köyün tamamı birdenbire mahalle, köylüler de kentli olmuş... Ancak statü değişmiş de yaşantı aynı kalmış!..
Türkiye’nin son 40 yılda 1975 yılından itibaren en hızlı sanayileşen ve nüfus artış oranına göre en hızlı gelişen birinci ili konumundaki ilde, özellikle Çorlu, Çerkezköy, Ergene ve Kapaklı ilçeleri bölgesinde çok sayıda sanayi yatırımı bulunuyor. Eski milletvekili (ANAP), şimdi Çorlu Ticaret ve Sanayi Odası Yönetim Kurulu Başkanı Enis Sülün sadece Çorlu ve Çerkezköy’de 2 binin üzerinde fabrika olduğunu söylüyor. Tabii bunların hepsi özel sektör
Ülkenin “kader seçimi” olarak nitelendirilen 7 Haziran için geri sayım başladı. Her gün iki ya da üç yerde konuşan liderler son kozlarını ortaya koyuyor. Bunların odağında da “korku siyaseti” var. Yani sokaktaki insana dokunan somut, net vaatler, projeler bırakıldı, “HDP barajı aşamazsa ülke kaosa sürüklenir” ya da “HDP barajı aşarsa koalisyonlu günlere dönülebilir ve ekonomik istikrar bozulabilir” gibi korku kartları açıldı. O nedenle de sandığa on gün kalmasına rağmen kararsız seçmen oranında azalma yerine artış olduğu iddialarından kaynaklanan ikircikli bir durum söz konusu... Üstelik bu kez kafa karışıklığı sadece vatandaşlar değil, kamuoyunun nabzını tutan araştırmacılar için de geçerli. Örneğin, dün bu durumu konuştuğumuz iki ünlü araştırma şirketi yetkilisinden biri “Kararsızların sayısı arttı” derken, diğeri “artma yok normal” iddiasındaydı...İşte o görüşmelerden aldığımız notlar:
Kararsızların oranı yüksek diyene göre; genelde her 10 seçmenden biri kararsız değildir ama tercihini söylemek istemez ve “Kararsızım” deyip geçiştirir. Ancak o oran bu sefer hayli yüksek. Şimdilerde yüzde 10’un altına inmesi gerekirken yüzde 15’lerde falan dolaşıyor. Çözülme de ağırlıklı olarak
Partiden çok aday kimliğinin öne çıktığı Edirne’de bıçak sırtı dengeler var ve sandıktan iki, hatta üç parti çıkması söz konusu. Edirneli’nin öfkesi ise ilin vekil sayısının 4’ten 3’e düşürülmesine...
Edirne’ye 2011 genel seçimleri öncesinde de gelmiştim. Sokaktaki coşku, heyecan bugünkünden çoktu. O günden bu yana değişmeyen tek şey ise Edirne’nin milletvekili sayısının dörtten üçe düşürülmesine duyulan öfkenin devam etmesi. O nedenle öncelikle bu konuyu vurgulamakta yarar var. Şöyle ki 2007 genel seçimlerinde ve Edirne’nin Ankara’da temsil sayısı dörttü. Ancak aş, iş peşinde koşan vatandaşların doğuya göçü (Lüleburgaz, Çorlu, Çerkezköy) nedeniyle nüfus azaldığı için 2011’de 3’e düşürülmüştü. Anımsıyorum da o gün tek milletvekilliğini 653 kişi eksiğiyle kaybetmişti ve aday olanların hepsi bu durumdan yakınarak, mutlaka çözüm üreteceklerini söylemişlerdi. Ancak o adayların arasından bakan, milletvekili, belediye başkanı çıkmasına rağmen durum değişmemiş. Edirne yine az bir nüfus farkıyla 3 milletvekilliğiyle yetinmek zorunda kalmış... İşte bu yüzden de öfkenin büyüğü Ankara değil Edirne’deki yöneticilere... Örneğin, 1984-1989 yılları arasında Edirne’nin Belediye Başkanlığı’nı
Seçim öncesi sokaktaki insanın nabzını tutmak için Edirne’den başlayarak Trakya’yı turladık. Bunlarla ilgili saptamalarımızı seçim yazılarımızda aktaracağız ama öncesinde Edirne
Valisi Dursun Ali Şahin ile yaptığımız görüşmenin detaylarına değinelim istedik. Malum aralık (2014) ve şubat (2015) aylarında Meriç ve Tunca nehirlerindeki debi yükselmeleri nedeniyle iki büyük taşkın yaşayan Edirne’nin ekili alanlarında ciddi hasar meydana geldi. Özellikle de İstanbul Atatürk Havalimanı’nın iki katı büyüklüğündeki bir bölgeye yayılan ve üzeri 1,5 metreye yakın kumla örtülen çeltik tarlalarında... Çünkü hâlâ o kumlar duruyor ve dozerlerle verimli toprağa ulaşılmaya çalışılıyor, kaldırılan kumlar ise oluşan yarıklara, boşluklara dolduruluyor..Yani Edirne’de “alarm” durumu devam ediyor. Nitekim Ankara’yla bu konudaki hararetli telefon trafiğine tanık olduğumuz Vali Bey’in görüşleri de bu içerikteydi:
“Taşkından sonra kimsenin burnu kanamadı, pek o kadar etkilenmedik diye sevindik ama sular çekildikten sonra ortaya çıkan zarar o kadar büyüktü ki şaşırdık. Çünkü 3 bin 600 dekar çeltik ekili arazi kumların altında kaldı. Şimdi beş tane dozerle kumları kaldırarak vatandaşın arazisini bulmaya
Liderlerin seçim gezileri tam gaz devam ediyor. Hem Başbakan Ahmet Davutoğlu, hem de muhalefet liderleri Kemal Kılıçdaroğlu, Devlet Bahçeli ve Selahattin Demirtaş, her gün en az bir ilde, hatta birden fazla yerde seçim mitingleri yapıyor. Bu mitinglere de hatırı sayılır kalabalıklar katılıyor ya da taşınıyor. Dahası canlı yayınlarla ekrana yansıyan görüntüler, yani meydanları dolduran kalabalıkların sayısı üzerinden partiler arası güç polemiği yaşanıyor. Sanki meydana gelen herkesin oyları cepteymiş gibi...
Açıkçası dünden bugüne gelişen iletişim teknolojisi dışında siyasette değişen bir şey yok... 1977 ve 1979 (ara)seçimleri öncesinde yapılan mitingleri anımsıyorum da; partilerin bugünkü gibi özel uçak, helikopter, olanakları yoktu... Liderler seçim otobüsleriyle (olmayanlar da vardı) Ankara’dan yola koyulup karış karış Anadolu’yu turlarlardı. İstanbul, İzmir gibi büyük kentler için ise THY’nin tarifeli uçakları kullanılır, sonrasında da yine otobüs veya otomobil konvoyuyla uzun soluklu programlar yapılırdı... Onları izleyen biz gazetecilerde cep telefonu, ipod, laptopla henüz tanışmadığımız(!) için PTT merkezlerinden yazdırmalı telefon bağlantılarıyla (süresi memurun
Her seçim önce-sinde olduğu gibi 7 Haziran’a dönük de güvenlik ve hile endişeleri zirvede... Nasıl olmasın ki ufacık bir hata veya olası manipülasyonda farklı tablolar ortaya çıkabilir.Örneğin HDP’nin barajı aşması, altında kalması ya da “küçük kaymalarla” vekilliklerin parti değiştirmesi gibi... O nedenle bu hayati seçimin en hassas halkası “sandık güvenliği”... Yani oyların sayımı ve sandık sonuç tutanaklarına hile, hurda karışmaması... Bunun için Yüksek Seçim Kurulu’nun (YSK) aldığı bir dizi önlem var. Bazıları da ilk kez bu seçimde uygulanacak. Tabii başarı oranı her seçimde olduğu gibi siyasi partilerin sandıklara sahip çıkmaları ve olası hile girişimlerine karşı uyanık olmalarıyla direkt bağlantılı. Nasılını YSK’nın CHP’li üyesi Av. Mehmet Hadimi Yakupoğlu ile konuştuk:
YSK’daki sistemin manipüle edilebileceği iddiaları var?
Elektronik sistemin manipüle edilemeyeceğini kesin olarak söylemek bilimsel olarak mümkün değil. Dolayısıyla Seçim Bilişim Sistemi (SEÇSİS) son derece güvenlidir demek kadar SEÇSİS’e müdahale edilebilir söylemiyle de bir yere varamayız. Esas olan müdahale edilmesini engelleyecek hangi önlemler alındı ve bunların ne kadarını siyasi partiler hayata
“İstanbul’u alan Türkiye’yi alır” sözü ve partilerin buna yönelik gövde gösterileri boşa değil. Niye mi?
- Türkiye’deki her beş seçmenden biri İstanbul’da yaşıyor. Yani İstanbul’daki yarım ya da bir puanlık artış, Anadolu’daki bir kentteki 10 puanlık artıştan daha önemli.(Ülke sonucuna etkisi bakımından)
- Diğer yandan İstanbul Türkiye’nin pek çok manada bir kopyası, ülkenin her köşesinden gelen insanlar yaşıyor. Onun için buradaki seçmen davranışında yaşanan bir değişiklik artış ya da azalış, aslında Anadolu’nun da ipucunu veriyor.
- İstanbul 20 milyona yaklaşan nüfusuyla güç algısı bakımından da çok önemli. Meydanları dolduran yüzbinlerce kişilik bir fotoğraf ve çoşkulu ekran görüntüleri tüm Türkiye’yi etkiliyor...
İşte bu nedenlerle AK Parti’nin dünkü İstanbul mitingi Başbakan Ahmet Davutoğlu açısından zorlu bir sınavdı... Çünkü herkesin kafasında “Davutoğlu’nun ilk büyük İstanbul mitingindeki performansı ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın aynı meydanda başbakan olduğu dönemde yaptığı mitingle (2014) ilgili kıyaslamalara” dönük sorular vardı...
Nitekim bu hava dün miting alanında da yoğun şekilde hissedildi. Örneğin saat 14.00 sularında ellerinde parti