Hafta sonu Edirne’de iki önemli etkinlik vardı:
Tarihi Kırkpınar Yağlı Güreşleri ve Kırkpınar Yılın En İyileri Ödül Töreni...
Biri 653 yıldır kesintisiz süre gelen olimpiyatlardan sonra dünyanın en eski spor organizasyonu, diğeri Edirne Belediyesi’nce ilk kez düzenlenen medya, siyaset, sanat, spor, iş ve bilim dünyasının “en”lerinin zirvesi...
Söze Milliyet’i yılın “en iyi gazetesi” ödülüyle onurlandıran tarihi Ekmekçizade Ahmet Paşa Kervansarayı’ndaki törenden başlayalım. Öncelik de tarihi mekanın olsun. Çünkü kesme ve yontma taştan mimarisi, avlusuna develerin girebilmesi için oldukça yüksek tutulan giriş kapısıyla gerçekten etkileyici bir yer. Sultan I. Ahmet’in isteği ile Defterdar Ekmekçioğlu Ahmet Paşa l609 tarihinde yaptırmış. Yakın bir benzeri de Büyükçekmece’deki Kanuni Sultan Süleyman Kervansarayı’ymış...
İşte böyle bir ortamda saygı duruşu ve İstiklal Marşı’yla başladı tören. Önce jüri üyeleri tanıtıldı, sonrasında da 16 dalda “zirveye” layık görülenlere ödülleri verildi.Sıra “yılın en iyi gazetesi” seçilen Milliyet’e geldiğinde de Genel Yayın Yönetmenimiz Fikret Bila’ya ödülünü veren Edirne Valisi Dursun Ali Şahin’in sözleri onurumuzu katladı:
“Milliyet
Türkiye’de yaşayıp da tarihe tanıklık etmemek mümkün değil. Özellikle de siyasi geçmişimiz ve geleceğimiz açısından. Çünkü bir gün bey, hükümran olanın, devran dönüp günü geldiğinde dibe vurması ya da tam zıddı o kadar sık yaşanıyor ki... Bunun son örneğini 12 Eylül davasında gördük. Olmaz denilen oldu ve gerçekleşen bir askeri darbe ilk kez cezalandırıldı. 34 yıl sonra gelen ve yaşayan komutanların yakınlarında şaşkınlık, mağdurların ailelerinde hüzünlü sevinç yaratan bir durumdu. Aynısını 27 Mayıs 1960 ihtilali sonrasında idam edilen Adnan Menderes ve arkadaşlarına yıllar sonra iade-i itibar konusu gündeme geldiğinde de yaşamıştık... Bunlara Ergenekon ve Balyoz davalarındaki gelişmeleri de ekleyebiliriz. Orada da darbe girişimiyle suçlananlar yıllarca hapis yattı, her şey bitti derken bir başka mahkeme çıktı ve özgürlükleri geri verdi. Bu örnek de bizzat yaşadıklarımızdan:
6 Eylül 1980, Konya’dayız... Kent merkezine giden anayollar “Kudüs’ü Kurtarma Mitingi”ne katılmak için yürüyen insanlarla dolu, aralarında yüzleri poşuyla kapalı olanlar da var. Ara sokaklarda ise sarıklı, cübbeli bir grup içki satan lokanta ve dükkanlara yönelik terör estiriyor... Camlar iniyor, içki
MHP Iğdır Mlletvekili Sinan Oğan, kafa kesen, toplu katliam yapan IŞİD’in İstanbul Laleli’de irtibat bürosunun olduğunu ısrarla yineliyor. Bu kanlı terör örgütüyle aynı “kara” amblemi taşıyan bir derneğin Güngören’deki merkezini de gördük. Anında “IŞİD Güngören’de cihatçı mı topluyor” soru önergesi geldi ama MİT ve polisten ses yok. Var olan derneğin internet sitesine koyduğu “IŞİD’le alakamız yok” açıklaması ve hemen altında Afganistan’da çatışırken ölen Taliban yandaşı Ahmet Aldanmaz adıyla Suriye’ye gönderilen yardım TIR’ının fotoğrafı...
Bu yeni gelişmeler ışığında Sinan Oğan’a düşüncelerini bir kez daha sorduk. Aldığımız yanıt ürkütücüydü:
“Avrupa’dan gelen IŞİD teröristleri İstanbul’da karşılanıyor. Güngören ve Bağcılar gibi yakın ama gözden uzak yerler ara istasyonlar. Meclis’teki basın toplantısında da söylediğim gibi ana irtibat bürosu Laleli’deydi. Tabii ki bu saate kalmaz. Bir de IŞİD’in Türkiye’de yarı uykuda hücre evleri var. Yani adam, berberdir, bakkaldır, kasaptır işinde gücündedir ama bir mesaja kadar. Eylem talimatı geldiğinde bir anda canlı bombaya, teröriste dönüşebilir.”
Peki, El Kaide’nin bile yöntemlerini gaddar ve vahşi bulduğu IŞİD’in
Sigara içenin parmağını, beş vakit namaz kılmayanın kafasını kesen El Kaide bağlantılı Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) aylardır burnumuzun dibinde. Yapılan katliamlar, militanların Türkiye üzerinden geçtiği, destek gördüğü iddiaları herkesin dilinde. Muhalefet milletvekilleri, bunları, hatta eylemlerin ülkemize de yönelebileceğini meclis kürsüsünden defalarca dile getirdi ama iktidar oralı olmadı. Toprağımız sayılan konsolosluğumuzun basılıp vatandaşlarımızın rehin alındığı bugünlerde bile “Hedefleri Türkiye değil” deniyor. Keşke aylardır meclis tutanaklarına yansıyanlar ciddiye alınsaydı:
32. Birleşim (15/Aralık /2013 Pazar)
NAZMİ GÜR (HDP)...Bugün cumhuriyet tarihinin en istikrarsız Orta Doğu’sunda bulunuyoruz değerli arkadaşlar. Daha da vahim olan ise bu istikrarsızlıkta Türkiye devletinin de büyük payı vardır,
...Suriye’yle olan yaklaşık 940 kilometrelik sınırlarının büyük bir kısmını radikal grupların denetimine vermesi, onlara lojistik destek, kamp sağlaması, silah sağlaması ve nihayetinde, bunların bir bumerang gibi Türkiye’ye dönmesi hiç de şaşılacak bir durum değildir.
49.Birleşim (21/Ocak /2014 Salı)
SİNAN OĞAN (MHP)...İş o kadar çığırından
CHP’li Sezgin Tanrıkulu, Başbakan’ın yanıtlaması istemiyle aylar önce TBMM Başkanlığı’na verdiği soru önergesinde, ‘Türk İstihbarat Birimlerinin, El Kaide Kolu Irak Şam İslam Devleti(IŞİD)’in 20 kişilik bir intihar bombacı timinin Ankara, İstanbul ve Hatay’da bombalı intihar saldırısı yapacağı bilgisine ulaştığı iddiası doğru mudur?” diye sormuştu. Önergenin son maddesi de “istihbarat doğrultusunda alınan güvenlik önlemleri nelerdir” idi...
Biz hala bu soruların yanıtlarını beklerken kafa kesen IŞİD militanları, Türkiye’nin toprağı sayılan Musul Konsolos-luğu’muzu kuşattı. Bomba tehdidiyle elini, kolunu sallayarak içeri girip, başkonsolosumuz ve silahlı özel harekatçıların da aralarında bulunduğu 49 kişiyi rehin aldı.
Açıkçası sorgulanan IŞİD bombası Musul’da patladı...
Neden ayağın kaydı sorgusu
Diyarbakır’da bir PKK’lının 2’nci Hava Kuvvet Komutanlığı bahçesindeki bayrağı indirmesine tepki ve öfke büyük... Başbakan da “Bunun gereği neyse onu yapmaya mecbursun. Askerin, polisin burada bahanesi olamaz” sözleriyle bunu dile getirdi. Açıkçası hedefte bayrağı indirenler kadar askerler de var. Bu konuda başlatılan soruşturmanın sonuçlarını hep birlikte göreceğiz.
Bunlar
İzmir’de “atanmışlar” ile “seçilmişler” arasında büyük kavga var. Nedeni 30 Mart seçimlerinin ardından kapatılan İl Özel İdaresi’ne ait personel ve malların paylaşımı. Daha doğrusu malların. Çünkü, ilgili yasa uyarınca toplanan Devir, Tasfiye ve Paylaştırma Komisyonu, personeli anında belediyelere dağıtmış ancak, 4,5 milyar lirayı bulan mallar hala sürüncemede... Atanmış Vali “Malların tamamı hazineye” diyor, seçilmiş Büyükşehir Belediye Başkanı ise “İzmirli’nin hakkını yedirmeyiz” sözleriyle direniyor. Nasıl direnmesin sözü edilen bin 702 taşınmaz... Aralarında da hastane, okul, sağlık ocağı binası dışında eski Sümerbank arazisi, Balçova Termal Otel, Ülkü Yarış Pisti, Bozdağ Kayak Tesisleri, restore edilen Tütün Depoları gibi “hazine” değerinde yerler var. Korku her biri milyonlarca liralık bu kupon arazi ve tesislerin farklı amaçlarla değerlendirilmesi ya da çok katlı yapılara açılması. Olur mu? Olur çünkü, yaşanmış o kadar çok örnek var ki:
Son 10 yılda İzmir’de kamuya ait 19 bin dönüm 175 gayrimenkul 1 milyar 200 milyon lira karşılığında satıldı. Hatta Kuş Cenneti’nin de içinde olduğu Çamaltı Tuzlası bile satışa çıkarıldı. Bornova Ağaçlı Yol’daki Karayolları arazisi,
Kentsel dönüşüm, son yıllarda ülkemizin ve kentlerimizin öncelikli gündemi. Nasıl olmasın ki, güvenli olmadığı kabul edilen yaklaşık 6,5 milyon konutun yenilenmesi söz konusu. Bu yüzlerce milyar dolarlık ekonomik hareketliliğin yanı sıra 20 - 25 milyonluk bir nüfusun doğrudan etkilenmesi demek. Ancak bu süreci depreme ya da olası risklere karşı sadece bina yenilemek değil, sosyal ve kültürel değişimiyle Türkiye’nin geleceği olarak değerlendirmek daha gerçekçi. O nedenle doğru yönetilmediğinde, yani siyasi ya da ekonomik rant olarak görülüp yaşanılabilir mekânlar yaratılmadığında insanların mutsuz olacağı riski var. İşin püf noktası, uzlaşmak ve vatandaşı ikna etmek... Tabii bunu yatırımcıyla mal sahibini kapıştırarak değil, kamu yöneticilerinin hakkaniyetli arabuluculuğuyla sağlamak kaydıyla...
Milliyet Ekonomi Servisi’nin öncülüğünde İzmir’de gerçekleştirilen “Kentsel Dönüşüm ve Yeşil Çevre Zirvesi”nde bir kez daha buna tanık olduk. Zirvede bir araya gelen İzmir’deki kentsel dönüşüm çalışmalarını yürüten büyükşehir ve ilçe belediye başkanlarıyla, gayrimenkul devlerinin patron ve üst düzey yöneticilerinin düşünceleri de aynı yöndeydi:
“Dönüşümün olmazsa olmazı vatandaşı
Korkulan oldu. Polis “Gezi’nin yıldönümünde yine çok sert müdahale etti, göstericiler yerlerde sürüklendi... Aslında buna, gösteriyi polis yaptı demek daha doğru. Çünkü Taksim’de her çeşit polis vardı. Kasklısı, kasksızı, yeleklisi, yeleksizi, sakallısı, sinek kaydı traşlışı... Orta yaşlı, göbekli trafik polisleri, dahası meydanda tek bir vatandaş olmamasına rağmen, simit, mısır ve su satıcısı gibi davrananlar bile oradaydı... Günün garipliği de bir bölmesinde su, diğerinde cop bulunan tek tip sırt çantalı sivil polislerdi...
Bugüne kadar sayısız toplumsal olay izledik, ama böyle karmakarışık bir polis kalabalığına ilk kez tanık olduk. Birinin “geç” dediğine, diğeri “dur” diyordu. Neyse ki can kaybı yaşanmadı, yoksa faili polis ise bulmak olanaksız ötesi olurdu.
Olayların nasıl başladığına gelince, onda da yine göstericilerden çok polis ön plandaydı. Bunun habercisi de İstiklal Caddesi’nden Taksim Meydanı’na yürürken, yolumuzu kesen polis şefiyle yaşadığımız diyalogtu:
-Geçemezsin kardeşim!
-Basın mensubuyum, arkanızda bir çok gazeteci var.
-Farketmez hepsini birazdan süpüreceğiz...
Sabotaja gerek var mı?
İstanbul- Eskişehir arasındaki Yüksek Hızlı Tren hattının aç