Deri kavgasına ‘yeni’ ayar

3 Ekim 2013

Kurban derisi kiminin 30, kiminin de 100 milyon liralık dediği büyük bir pasta. O nedenle yıllardır bitmeyen “kim toplamalı” kavgası var. Daha doğrusu merhum Turgut Özal’ın kurban derilerini toplama yetkisini 1986’da Türk Hava Kurumu’ndan(THK) alıp kendisi tarafından kurulan Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı’na (SYDV) devrettiği tarihten beri süre gelen bir kavga...
Çünkü; o tarihe kadar vatandaş kestiği kurbanın derisini “paşa paşa” 1983 yılında devlet tarafından yetkilendirilen THK’ya verdi. Kurban derisine gelen “Özal ayarı” 1992’ye kadar sürdü. Göreve gelen DYP-SHP hükümeti yetkiyi eski sahibi THK’ya iade etti ama kavga bitmedi. Ve yasal olarak THK yetkili görünse de her kurban bayramı öncesinde “deri toplama tartışması” alevlendi. Sonucunda da cemaati de derneği de deri topladı. Hatta son yıllarda, THK’yı solladılar. Bu duruma da ne polis ne de belediye “Siz nasıl deri topluyorsunuz” diye müdahale etmedi.
Şimdi yeni bir “ayar” daha geldi. THK’nın tekelinde olan kurban derisi toplamanın yanı sıra fitre ve zekat toplama yetkisi “kağıt üstünde” yine kaldırıldı. Üstelik bu demokratikleşme paketi içinde de yer aldı. Artık, vakıf, cemaat, dernek de deri

Yazının Devamı

‘Havalimanı kararı ödümü kopartıyor’

2 Ekim 2013

Yedi ilçenin anası olmasının ardından yüzölçümü olarak küçülmesine ve 1,5 miyona yaklaşan nüfusu 200 binlere inmesine rağmen Bakırköy, “kalabalık” sıfatını yitirmedi. Çünkü; bir yandan ulaşım için kavşak sayılan kamu taşımacılığı durakları, görkemli AVM’leri ve de açık bir AVM’den farksız İstasyon ve İstanbul caddeleri ile gündüz nüfusu hala 1 milyonun üzerinde. Ve eskiden olduğu gibi de betonlaşma tehdidi altında. Bunun son örneği Ataköy sahili... Gelecekteki ise ise Hava Harp Okulu arazisi ve Atatürk Havalimanı’nın bulunduğu bölge.
Tehdidi daha iyi görmek için, eskiyi anımsamakta yarar var. Şöyle ki; geçmişin şirin sayfiye merkezlerinden biri olan Bakırköy, taş işçilikleriyle dikkat çeken Rum evleri, iki üç katlı ahşap konutları ve yeşiliyle İstanbul’un en gözde yerlerinden biriydi. Ancak sanayileşme ve kentleşme sürecinde bu gözdeliğin adı betonlaşma oldu. Aşırı yapılaşmayla yeşilden griye dönüş başladı ve ilçede nüfus patlaması yaşandı. Örnek;1960-1970 yılları arasında İstanbul genelindeki nüfus artış oranı yüzde 60 iken, bu oran Bakırköy’de yüzde 233. Aynı durum 1970-1980 arasında da geçerli. (İstanbul yüzde 57,Bakırköy yüzde 158 - TÜBAV verileri) Sonrası 1,5 milyona

Yazının Devamı

Demokratikleşme paketi sokağa nasıl yansıyacak?

30 Eylül 2013

Türkiye iki aydır bu paketi konuşuyor. Televizyon programlarında, gazete sayfalarında birçok şey söylendi, yazıldı ama, hepsi yarım yamalak. Çünkü; paketi hazırlayan, AKP’lilerden sızan bilgi yok. Yani sır. Tek söylenen “İyi şeyler olacak, Paket çok şaşırtacak, Türkiye’nin ufku açılacak.” O nedenle herkesin kafasındaki soru; yaşamımızın bir çok alanını etkileyecek bir demokratikleşme adımı atılacak mı?
Bugün bu sorunun yanıtını alacağız. Bakalım beklentilere karşılık verecek mi? Bu konuda ana muhalefet ve BDP’nin görüşü belli. “Paketten demokratikleşme beklemek hayal” diyorlar. Nedenlerini de şöyle açıklıyorlar:
CHP Genel Başkan Yardımcısı Gürsel Tekin: Sokağa hiçbir şey yansımayacak. Çünkü; kamuoyunda tartışılmıyorsa, sivil toplum örgütleri dahil edilmiyorsa, baroların, hukuk fakültelerinin bilgisi yoksa, siyasi partilerde müzakere edilmemişsse, hatta daha ileri gidiyorum ana muhalefeti, muhalefeti, iktidar partisinin milletvekilleri bakanları dahi bilmiyorsa bu demokratikleşme değil ancak AKP’lileşme paketidir. Böyle bir durumda da beklentiye girmek hayalcilik olur. Paketten anlaşılan bir başörtü meselesiyse o başka bir şeydir. Farklı Türkiye beklentisi yanlış. Hatta

Yazının Devamı

Ne olacak bu trafiğin hali?

28 Eylül 2013

Trafik İstanbul’un en önemli sorunlarından biri. Çok değil, üç beş sene öncesine kadar bu açıdan şanslı yerler arasında sayılan Bahçeşehir de artık bu çileyi çekiyor. Çünkü Taksim’e uzak ama yakın denilen ödüllü uydukent, “Yeni İstanbul”un o yöne gelişmesiyle anakentle kucaklaştı. Ancak aşırı yapılaşmayla gelen yoğun trafikle ulaşımı daha zorlaştı.
Verilere göre; dört yıl önce 28 binlerde olan nüfus, bugün 50 bini aştı. Yani ikiye katladı. Aynı durum bağlı bulunduğu Başakşehir ilçesi için de geçerli. Orada da toplam nüfus 200 binden 400 bine çıkmış. Planlamaya uygun yapılanma bittiğinde öngörülen nüfus da 800 bin civarında. Tabi bu “Kanal İstanbul” pojesi öncesi rakamlar. Çünkü başbakanın açıklayacağı kanal güzergahı büyük olasılıkla Altınşehir bölgesi. Bir anlamda Başakşehir’in böğrü. Bu durumda beklenen nüfus ise bir milyon 200 bin. Anlamı artı yoğunlaşma ve trafik. Daha da açığı bölgenin kilitlenmesi demek.
Peki ne olacak? Alt yapısı ve planlı mimarisiyle örnek gösterilen Bahçeşehir’e ulaşım hepten mi olanaksız hale gelecek?

Raylı sistem gelişmeli
Bahçeşehir başta olmak üzere Başakşehir’i trafik kabusundan kurtaracak bir kaç çözüm var. Raylı ulaşım sistemleri

Yazının Devamı

İki Ataşehir

27 Eylül 2013

Ataşehir’i iki cümle ile tanımlamak gerekirse;
Bir yanda geleceğin çağdaş kenti ve varlık
Öte yanda geçmişin gecekonduları ve yoksulluk...
Gerçekten de her geçen gün finans ve yaşam merkezi olarak “marka” değeri yükselen genç ilçe Ataşehir’in görkemli silüetiyle, diğeri arasında yaşam kalitesi açısından uçurumlar var. Bunu görmek için de uzağa değil, gökdelenlerin gölgesinde kalan arka mahallelere uzanmak yeterli...
Diyeceksiniz ki; İstanbul’un diğer ilçeleri farklı mı? Oralarda da gökdelenler ve gecekondular içiçe değil mi? Zengin yoksul farkı yok mu? Elbette var, ancak buradaki kadar keskin değil. Bir başka özellik de buradaki yapısal değişim ve sosyal gelişimin hızı.
Bu konuda 2010 ve 2013’de iki ayrı araştırma yapan İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Öğretim Üyesi Doç.Dr. Murat Şeker, üç yılda yaşanan değişimi şöyle özetliyor:
“Özellikle demografik yapısı ve eğitim durumu açısından bir çok ilçenin önüne geçti. Son üç yılda nüfusu yüzde 5’in üzerinde arttı. Toplam üniversite mezunu oranı yüzde 17 iken, kadınlarda bu oran yüzde 16. Nüfus ve eğitim demografisi İstanbul ortalamasının üstünde seyreden ilçede 2012 yılında 100 metrekarelik satılık bir dairenin

Yazının Devamı

Öğrenciye kiralık orta hasarlı bina

26 Eylül 2013

17 Ağustos 1999’daki depremde Sakarya’da 3 bin 891 kişi yaşamını yitirdi. Bu resmi rakam. Ölü sayısının 10 bin olduğunu iddia edenler de var. Yıkılan bina sayısı ise on binlerce...
Gerekli dersi aldık mı? Ne gezer.
Aradan geçmiş 14 yıl ama, kent merkezindeki 20 bin orta hasarlı ve 524 ağır hasarlı bina hâlâ yerinde duruyor. Üstelik orta hasarlılar makyajlanıp kiraya verilmiş. Kiracıların çoğunluğu da hafta başı yeni eğitim öğretim yılına başlayan üniversiteli gençler....
Harita mühendisi ve bina eksperi Ecevit Keleş’e göre; üniversitelileri bu evlerde oturmaya iten tek neden çaresizlik. Çünkü yaklaşık 60 bin üniversite öğrencisinin bulunduğu Sakarya’da devlet yurdu kapasitesi yetersiz, özel yurtlar da pahalı. Orta hasarlı evlerin 250-300 liradan kiraya verildiğini belirten Keleş,“Beş-altı öğrenci aynı evde kalıyor. Kişi başına aylık ödeyecekleri para da 40-50 liraya düşüyor” diyor.
Yerel seçimlerde büyükşehir belediye başkanlığı için CHP’den aday adayı da olan Keleş’in Sakarya genelindeki diğer binalarla ilgili endişeleri de var. Deprem yönetmeliğinin 2004 yılında değiştiğini anlatan Keleş, bu tarihten önceki yapıların da riskli olduğunu savunuyor. Sakarya’nın 1967 ve

Yazının Devamı

Çobanın oyu önemli ya dilekçeleri?..

23 Eylül 2013

Türkiye bir dönem “dağdaki çobanın oyu” tartışmasını yaşamıştı. Herkesin oyunun önemli olduğunu söyleyen AKP’liler ayırım yapılmasına büyük tepki vermişlerdi. Ama görüyoruz ki, oy konusundaki hassasiyet, şikâyet dilekçeleri için pek geçerli değil...
Mahmut Aksu, Isparta’nın Sütçüler ilçesi Çandır köyünde yaşıyor. Yıllarca çobanlık yapmış. Şimdi işçi, ancak aklı hâlâ dağlarda. Nedeni, geyiklerin, yaban keçileri ve kızıl akbabaların yaşadığı yerlere açılan mermer ocakları. 2008 yılında tek olan mermer ocağı sayısının bugün 17’yi bulduğunu belirten 43 yaşındaki Aksu, bölgenin delik deşik edilerek çevre katliamı yaşandığını söylüyor. Bunun için de tam 3 yıldır doğa savaşı veriyor. Köy muhtarından Cumhurbaşkanı’na kadar başvurmadığı yer kalmamış. Tek isteği, Ankara’nın görevlendireceği bir bilirkişinin inceleme yapması..
Bu konuda kaç dilekçe yazmış olabilir? Beş on, otuz. Çıkın, çıkın...
20 Temmuz 2011 tarihinde sırasıyla köy muhtarı, ilçe kaymakamı, ilin valisi ve Cumhurbaşkanı ile başlayan ve sonuncusu 27 Ağustos 2013 tarihine kadar uzanan tam 200 dilekçe ve mail.
Aralarında başbakan, bakanlar, milletvekilleri, genel müdürler, bölge müdürleri, askeri yetkililer kimi

Yazının Devamı

3. köprüde göçmen kuşlar tehlikesi

20 Eylül 2013

Boğaza 3. köprü projesi bir çok yönüyle tartışılıyor. Ancak doğa severler ve çevreciler açısından en önemli konu kesilen milyonlarca ağacın yanısıra göçmen kuşlar ve onların göç yollarının handikapları. Garipçe adı ise bu sorunun tam odağında yer alıyor. Çünkü bu şirin belde kuzeyden sıcak ülkelere uzanan kuş göç yollarındaki ilk durak. Ve bu on binlerce yıldır böyle. Ama bugün bununla ve tarihi kalıntılarıyla değil, boğaz köprüsü için yükselen ayağıyla gündemde.
Bu duruma en çok üzülen ve tepki gösterenlerin başında da İstanbul Kuş Gözlem Topluluğu geliyor. Garipçe Tepesi’nde yıllardır göç gözlemi ve kuş sayımı yapan topluluk üyesi Ümit Yardım, belli dönemlerde yüz binlerce kuşun boğaz ve İstanbul üzerinden geçtiğini söylüyor. Bu nedenle de 3. Köprü ve otoyolların göçmen kuşlar kadar insanlar açısından da tehlike oluşturduğunu öne sürüyor. Köprüden geçen araçların farlarının kuşları yanıltacağını savunan Yardım şöyle diyor:
“Yanılan kuş araca doğru gelecek, çarpması halinde de zincirleme kazalar oluşacak.”
Aynı tehlike Boğaziçi ve Fatih Sultan Mehmet köprüleri içinde yok mu? Her ikisi de yıllardır var. Neden böyle bir olay yaşanmadı, hatta sözü bile edilmedi? Yardım’ın

Yazının Devamı