İsmail K. Güneydoğu gazisi... 2000 yılında Hakkâri Yüksekova’da mayına basmış. Sol bacağı dizinin bir karış üstünden sağ bacağı ise dizinin hemen altından kopmuş. Yıllar süren tedavinin ardından hayata yeniden tutunmuş. Bugün bacak protezleriyle yürüyebiliyor. Ve “Çok şükür baston kullanmıyorum” diyebiliyor.
Ancak; küçük(!) bir sorunu var. O da eskiyen 10 yıllık protezleri. Değiştirme hakkı var ama, yapamıyor. Çünkü; devlet yeni ve gelişmiş bacak protezleri için fark istiyor. Onun için de “Alıştım, hoşuma gidiyor bunlar” deyip geçiştiriyor! Eskiden bedeline ve süresine bakılmaksızın protezlerin yenilendiğini anlatan İsmail K. şöyle konuşuyor:
“Şimdi en az iki yıl kullanma zorunluluğu var. Sonrasında değiştirmek mümkün. Ama devletin yaptığı ödemeye de sınırlama geldi. Son sistem istersen ya farkını ödeyeceksin ya da önerilen eski tip protezi alacaksın. Onu alırken de rapor için hastanelerde zorlanacaksın...”
***
Seçkin D. Güneydoğu gazisi. 1990 yılında Siirt’te saldırıya uğrayan bir karakola destek için giderken, içinde bulunduğu mühimmat yüklü araç şarampole uçmuş. Sol eli bilekten kopmuş, boynuna platin takılmış. Gazi maaşı ve Almanya’daki ablasının desteğiyle iki
Karadeniz kıyısında inşa edilecek yeni havalimanı devreye girdiğinde Atatürk Havalimanı kalacak mı yoksa imara açılıp mazi mi olacak?
Her ne kadar “Daha küçük ölçekli hizmete devam edecek” ya da “Sadece charter, kargo ve eğitim uçuşları gerçekleştirilecek” denilse de, bu konuda kesin ve net bir açıklama yok. O nedenle de kimseye inandırıcı gelmiyor. Ve herkes, AVM, rezidans, gökdelenlerle betonlaşacağını düşünüyor.
Nasıl düşünmesinler ki; Ataköy’ün iki üç katı büyüklükte bir alan. Konum olarak İstanbul’un en değerli arazilerinden biri. Yani şahane bir rant kapısı...
Böyle bir yeri bırakmak, görmezden gelmek mümkün mü? Değil. Üstelik bunun işaretleri de var. İlki Ataköy sahilindeki yapılanma. Sonraki de büyük olasılıkla taşınması beklenen Hava Harp Okulu arazisi...
Sadece vatandaş değil, Bakırköy Belediye Başkanı Ateş Ünal Erzen de böyle düşünüyor. İçinde parkları olan rezidans ya da otel alanları üretilmesinden endişe duyduğunu belirten Erzen, şöyle diyor:
“Bu alanı inşaata açmak 10 milyarca dolarlık rant. Belediye başkanı olarak ödüm patlıyor ama; elimizde yetki yok. İmar yetkisi TOKİ veya Şehircilik Bakanlığı’nda. ‘Aldım’ diyor, yapıyor. Endişem sırf alanın
Yıllar önce Bakırköy’e bağlı şirin bir belde iken güzel evleri, ünlü markaları (Coca Cola, Pereja, Kültür Koleji, Ömür Yoğurdu) ile tanınan Bahçelievler, büyük ve modern bir ilçe artık...
Son dönemde ise artan genç nüfusun ihtiyacına paralel olarak rekor düzeye ulaşan spor olanakları ve de bunlara spor dünyası unutulmazlarının adlarını koymasıyla gündemde.
Bu açıdan bakıldığında Bahçelievler, hem 2020 Olimpiyatları’nı kılpayı kaçıran İstanbul için model bir ilçe, hem de spor dünyasının değerlerine sahip çıkan “vefa” örneği...
Sözde kalmayalım, yapılanlara bakalım; 9,5 yılda 5 spor kompleksi, 17 spor salonu... Tamamı belediye öz kaynaklarıyla yaptırılmış. Komplekslerde, yüzme havuzları, basketbol, voleybol salonları, buz pateni, fitness, step, ne ararsanız mevcut. Okulların bahçesindeki spor salonları ise gün içinde öğrencilere, akşam ve hafta sonları vatandaşa açık. Uzman hocalar eşliğindeki hizmet de ücretsiz. Amatörce sürdürülen tüm spor branşları destekleniyor. Çocuklara yönelik sürdürülen ücretsiz yaz ve kış spor okullarının yanı sıra, malzeme yardımıyla da spor ve sporcu özendiriliyor.
Bu durumda spora ilginin artmaması, başarının gelmemesi mümkün mü? Değil
Bugün, Van’da 9 Kasım 2011’de meydana gelen depremde, aralarında DHA muhabirleri Sebahattin Yılmaz ve Cem Emir’in de bulunduğu 24 kişiye mezar olan Bayram Oteli davasında karar bekleniyor. Tek sanık yaklaşık iki yıldır tutuklu olan ve savcının 22 yılla cezalandırılmasını istediği otel sahibi Tevfik Bayram. 24 canın bedeli neymiş, hep birlikte göreceğiz...
Karar ne çıkarsa çıksın vicdanlar tatmin olacak mı? Cem’in kardeşi Kemal Emir’e göre; asla...Çünkü; olaydan en az otel sahibi kadar sorumlu olan devlet yöneticileri hakkında açılmış tek bir dava bile yok. Kim bunlar? 23 Ekim 2013’teki birinci depremden sonra hasar tespitini doğru dürüst yapmayan AFAD yetkilileri ve vatandaşın canından, malından birinci derecede sorumlu olan Kriz-Koordinasyon Merkezi Başkanı Van Valisi. Onlar hakkındaki suçlamaların “görevsizlik kararıyla” dava dosyasından ayrılarak Yargıtay’a gönderildiğini belirten Kemal Emir,“Oradan sonuç çıkmadı. Anayasa Mahkemesi’ne yaptığımız bireysel başvuruya da bir yıldır yanıt gelmedi” diyor. TBMM’deki girişimden de sonuç alamayan Emirler’in son umudu ise AİHM...
* * *
Yarın, bir başka adalet mağduru Ayöz ailesinin düzenlediği etkinlik var. İçeriği trafik
Ülkemizde öğretmen, sosyolog, mühendis, sağlık personeli gibi değişik mesleklerde atama bekleyen on binlerce insan var. Bunların ortak sorunu yetersiz kadro ve sınavlarda torpillilerin kayırılması. Kamu Personeli Seçme Sınavı (KPSS)’ndan yüksek puan almasına rağmen işe giremeyen birçok adaydan, sözlü sınavlarda adamı olanların kollandığı ve kendisinden daha düşük puanlıların tercih edildiği yolunda iddialar var. Bunlardan biri de sosyologlardan.
Okurumuz Zeki Kara’ya göre; Adalet Bakanlığı, tarihte ilk defa rekor sayıda sosyolog alımı yaptı. 370 sosyolog alım süreci yaklaşık 6 ay sürdü. 2012 Ağustos’unun son günlerinde alım ilanı verildi. Eylül ayında başvurular kabul edildi. Ekim’de mülakat listesi (1850 kişi) açıklandı. Kasım ayında yapılan mülakatın sonucunda 370 şanslı sosyolog devlet memuru oldu. Tartışma ve itirazlar da o zaman başladı. Çünkü; 80 puan üstü 650-700 sosyolog atama beklerken, tercih edilenlerden 280’i 73 ile 79 arası puan alanlar idi...
‘Emeğimiz çalındı’
Bu da bir sosyolog adayının isyanı:
“Bizler kendi gücümüze, puanımıza güvenerek atamamızın yapılmasını bekliyoruz. Ama maalesef her koyunun kendi bacağından asıldığı bu memlekette kardeş
Daha önce iki kez askıya çıkan, ancak itirazlar nedeniyle Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nca revize edilen Fikirtepe Kentsel Dönüşüm İmar Planı yeniden askıda. Bölgeye kademeli emsal artışı veren ve yükseklik sınırı 80 metre olarak belirlenen son plan herkesi memnun etmiş gibi görünüyor.
Sıra bakanlık ve Kadıköy Belediyesi’nin kuracağı ortak büro aracılığıyla ruhsatların hızlı bir şekilde verilmesinde.Ve yıllardır süren mağduriyetlerin bitmesinde...
Fikirtepe’de mutlu sona ulaşıldı.Ya diğer mahalleler?.
Kadıköy, yerleşim alanı olarak çok eskilere uzanıyor. İlçedeki 30 bin 500 binadan sadece 2 bin 800’ü yeni. Caddebostan, Erenköy, Bostancı, Suadiye Fenerbahçe gibi mahallelerde ise 40-50 yıllık. Hiç bir mühendislik hizmeti olmadan ve İstanbul 1. derece deprem kuşağına alınmadan önce yapılmış binalar. Demiri, çimentosu, statik hesapları farklı. Sen yıkmazsan, deprem yıkacak. Bunu vatandaş da biliyor, belediye de ama; dönüşüm bir türlü hızlanamıyor. Nedeni vatandaşın imar artışı beklentisi.
Bugün bölgede geçerli olan imar katsayısı 2.07. Anlamı; bin metrekarelik arsaya 2070 metrekare inşaat.Yani 100’er metrekarelik 20 daire demek. Dönüşümün önünü tıkayan da bu. Çünkü;
Dur ihtarına uymadığı gerekçesiyle aracında polis kurşunuyla öldürülen Baran Tursun davası, iç hukuk olarak bitti. Delilleri gizlemek ve evrakta sahtecilikten yargılanıp beraat eden 10 polis çoktan görevlerine döndü. Silahı kullanan polis de iki yıllık(!) hapis cezasını tamamlayıp nisan ayında Üsküdar Paşakapısı Cezaevi’nden çıktı. Kamu vicdanı tatmin oldu diyebilir miyiz? Tabii ki hayır.
Tursun ailesinin gözü kulağı şimdi AİHM’nin vereceği kararda. Ama orada da Türkiye ağırdan alıyor. Dosya 2010’dan bu yana AİHM’nin gündeminde ancak, Adalet Bakanlığı’nın savunması hâlâ ortada yok. İki kez süre talebinde bulunan Türkiye için son tarih ise 12 Eylül 2013.
Bir hafta kaldı bakalım durumda değişiklik olacak mı? Altı yıldır hukuk savaşı sürdüren baba Mehmet Tursun’a göre; “zor”. Nedeni ise şu:
“Başvurumuz bir polis evladımızı öldürdü diye değil, Türkiye’deki yargı sistemiyle ilgili. 4 bin 500 sayfalık klasörde hukuk sistemimizdeki çarpıklıklar ve insan haklarına yönelik aykırılıkları belgeleriyle anlattık. Bunların sadece 20-30 sayfası oğlumuzun öldürülme şekli ve yaşadıklarımızla ilgili. Gerisi son altı yılda Şırnak, Antalya, İstanbul, Çanakkale ve daha bir- çok ilde karakola
Balık sezonu başladı. Gözler ve sözler umut dolu. Beklenti; istavrit, hamsi güldürecek, palamut,lüfer inşallah. Güler misin, ağlar mısın...
Ülkemiz su ürünlerinin yarısından fazlasını üreten Karadeniz’den beklentimiz üç bilemedin beş balık cinsi. Ya, zargana, çaça, kefal, levrek, mırmır, barbunya, kılıç balığı? Onların adı dahi geçmiyor. Havyarı ile tanınan ve nehir ağızlarında yaşayan Mersin balığı, pisi, dere pisisini hatırlayan bile yok. Çünkü; kirlilik ve bilinçsiz avlanma sonucu elbirliğiyle Karadeniz’i kararttık.
1965 yılından bu yana ticari olarak avlanan 23 balık cinsinden ancak 5’i kaldı.150-200 metre derinlikten sonra da canlı yaşamıyor.
Peki ne olacak? Bir süre sonra hamsi, palamut da mı ‘yok’lar listesine girecek?. Karadeniz tam anlamıyla ölü denize mi dönüşecek?
AB Tuna’da özenli
Sinop Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi’nden Prof. Dr. Levent Bat’a göre; durum iç açıcı değil ama; hâlâ umut var. Tabii 150-200 metrelik bölüm için. Bunun en belirgin işareti de eskisi gibi “kirli” akmayan Tuna Nehri. Romanya ve Bulgaristan’ın üyeliğinden sonra AB’nin Karadeniz’i kendi kıyısı olarak görüp sahip çıktığını belirten Prof. Bat, endüstriyel atık salınımının