Yedi ilçenin anası olmasının ardından yüzölçümü olarak küçülmesine ve 1,5 miyona yaklaşan nüfusu 200 binlere inmesine rağmen Bakırköy, “kalabalık” sıfatını yitirmedi. Çünkü; bir yandan ulaşım için kavşak sayılan kamu taşımacılığı durakları, görkemli AVM’leri ve de açık bir AVM’den farksız İstasyon ve İstanbul caddeleri ile gündüz nüfusu hala 1 milyonun üzerinde. Ve eskiden olduğu gibi de betonlaşma tehdidi altında. Bunun son örneği Ataköy sahili... Gelecekteki ise ise Hava Harp Okulu arazisi ve Atatürk Havalimanı’nın bulunduğu bölge.
Tehdidi daha iyi görmek için, eskiyi anımsamakta yarar var. Şöyle ki; geçmişin şirin sayfiye merkezlerinden biri olan Bakırköy, taş işçilikleriyle dikkat çeken Rum evleri, iki üç katlı ahşap konutları ve yeşiliyle İstanbul’un en gözde yerlerinden biriydi. Ancak sanayileşme ve kentleşme sürecinde bu gözdeliğin adı betonlaşma oldu. Aşırı yapılaşmayla yeşilden griye dönüş başladı ve ilçede nüfus patlaması yaşandı. Örnek;1960-1970 yılları arasında İstanbul genelindeki nüfus artış oranı yüzde 60 iken, bu oran Bakırköy’de yüzde 233. Aynı durum 1970-1980 arasında da geçerli. (İstanbul yüzde 57,Bakırköy yüzde 158 - TÜBAV verileri) Sonrası 1,5 milyona yaklaşan nüfus ve bölünme;
1957’de Zeytinburnu (Fatih’in batı mahalleriyle birlikte)1987’de de Küçükçekmece ayrılarak ilçe oldu. Bunu 1992’de Bağcılar, Bahçelievler ve Güngören ilçeleri izledi. Ardından Bağcılar ve Güngören’in bazı mahallelerinden Esenler(1994),Küçükçükmece’den de Avcılar doğdu.
İştah kabartan araziler
Bugün Bakırköy, nüfus büyüklüğü bakımından İstanbul’daki 39 ilçe arasında 29. sırada. Ama yukarıda da belirttiğim gibi betonlaşma tehdidi açısından hala en başlarda. Ve bunu bilmek için özel araştırma ve belge de gerekmiyor. Çünkü Belediye Başkanı Ateş Ünal Erzen de aynı endişeyi taşıyor. Özellikle de kuzeyde yapımına karar verilen 3. Havalimanı’nın hizmete girmesinden sonra Atatürk Havalimanı’nın bulunduğu arazinin geleceği konusunda... Kendi ilçesinin sınırlarında olmasına rağmen,arazi hakkındaki kararı TOKİ ya da Şehircilik Bakanlığı’nın vereceğini söyleyen Erzen’in, “Burayı imara açacaklar diye ödüm kopuyor” sözleri tehlikenin ciddiyetini kavramaya yeter sanırım. Doğru kararın, o bölgeyi ranta açmak değil,yeşil alan ya da çocuklara yönelik eğlence merkezi olarak değerlendirmek olduğunu savunan Erzen, bu konuda “Botanik Parkı”nı örnek gösteriyor. 100 bin metrekarelik bir araziyi imara değil, halka açtıklarını anlatan Erzen, şöyle diyor:
“E-5 ( D-100) cepheli bu arazi de çok değerli bir yerdi. Plan değişkliğiyle imara açıp, 2- 2,5 milyar dolarlık rant yaratılabilirdi. Ama biz üste para vererek yeşili tercih ettik. Doğal gölet, gezi ve dinlenme alanları, çocuk oyun bölümleri, botanik
ve tematik bahçeleriyle
soluk alınabilecek bir alan yarattık. Park sabah akşam çocuklarla dolu, İstanbul’un her yerinden insanlar geliyor. Allahtan tapusu bizdeydi, yoksa
TOKİ bırakmazdı.”