15 Temmuz akşamı hâlâ çok karanlık... Özellikle de MİT’ten Genelkurmay’a iletilen istihbaratın içeriği ile bunun Cumhurbaşkanı ve Başbakan’la neden paylaşılmadığı noktasında... MİT’ten gelen istihbarat içeriğiyle ilgili Genelkurmay kanadından sızan neydi? Kara Havacılık Okulu’nda üç dört helikopter saat 19.00’da kalkabilir ve bir faaliyette bulunabilir diye Fetocu, pişman olmuş bir subaydan gelen ihbar. Bundan da darbe çıkarımı yapmak olası değil. Aynı konuda MİT’in sonradan verdiği bilgiye dayanarak siyasi kanat ne dedi? Saat 15.00’te MİT’e gelen bir binbaşı kendisinin de içinde bulunduğu bir timin MİT Müsteşarı’nı kaçırmakla görevlendirildiğini söyledi. Bunun üzerine de Genelkurmay acil koduyla önce faksla, sonra da sözlü olarak darbe teşebbüsü hakkında bilgilendirildi. Genelkurmay Başkanı ile MİT Müsteşarı da saat 20.00’ye kadar darbeyi önlemek amacıyla toplantı yaptı...
Bir yanda duyuma dayalı flu bir istihbarat olduğunu söyleyen Genelkurmay, öte yanda MİT’in sonradan verdiği bilgiler ışığında nokta istihbaratla darbe ihbarı yapıldığını anlatan siyasiler. Yani tam bir kara nokta...
Dün, bu durumu MİT Kontrterör Dairesi eski Başkanı Mehmet Eymür’e sordum. Eymür’ün ilk sözü “garip” oldu, sonrasında da “MİT Başkanı Genelkurmay Başkanı’na gidiyor. Genelkurmay Başkanı bu işin içinde mi değil mi bilmiyor. İhtilaller kime karşı yapılıyor? Mevcut hükümetlere. Öncelikle bu kadar basit bir şey dahi düşünülmüyor” dedi.
MİT’in darbe girişiminin merkezi olan Akıncı Hava Üssü’ndeki hareketliliği pişman olmuş bir binbaşıdan tesadüfen öğrenmesini de garipseyen Eymür, niyesi de şöyle açıkladı:
“MİT’in elindeki ABD’den alınan sinyal istihbarat sisteminin hava fotoğrafları da dahil bir sürü teknik imkânları var. Onu bırak, MİT’in Akıncı Hava Üssü içinde özel bir yeri var. Kendi uçakları, helikopterleri de orada duruyor, pilotları da genelde emekli asker. Üsteki bir hareketlilik ve anormalliği bunların hissetmesi lazım.”
Eymür’ün “Başarılı olamayacağı bilinen bir darbeye niye teşebbüs ettiler?” sorusuna verdiği yanıt da şuydu:
“Geceleyin saat 03.00’te falan olsaydı bu iş kesinlikle biterdi. Genelkurmay Başkanı’nı esir almışlar, elini ayağını bağlamışlar, yatırmışlar... Şimdi daha bilinmeyen kimseler var. Sonradan katılmayanlar, vazgeçenler oldu belki de...”
FETÖ’nün TSK’ya nasıl sızdığı kayıttaydı
TSK’daki cemaatçi mevcudunun ne olduğu konusunda kimsenin tam bir fikri yok. Ancak ürkütücü rakamlar telaffuz ediliyor. Nitekim Milli Savunma Bakanı da askeri okullarda okuyan öğrencilerin yüzde 95’inin FETÖ ile ilişkili olduğunu açıkladı, dahası koskoca paşaların komutan değil, “imam” sözü dinlediği de ortaya çıktı. Yani mikrop bünyeyi öyle sarmış ki 3-5 bin kişiyi içeri tıkarak, bir o kadarını da ordudan atarak bir anda tedavi ya da temizlik mümkün değil. Hani “Kanserden değil, geç kalmaktan kork” derler ya, aynen öyle bir durum söz konusu. Hatta daha da vahimi denilebilir çünkü TSK’daki bu rahatsızlıkla ilgili tanının çok öncelerden konulmasına rağmen bilerek ya da bilmeyerek göz yumulma gibi bir durum var. Bunun en çarpıcı kanıtı da Fethullah Gülen hakkında “Laik Devlet yapısını değiştirerek yerine dini kurallara dayalı bir devlet kurmak amacıyla yasadışı örgüt kurup bu amaç doğrultusunda faaliyetlerde bulunmak” suçundan dava açan (22.08.2000) dönemin Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi Cumhuriyet Savcısı Nuh Mete Yüksel’in iddianamesinde yer alan şu satırlar:
“...Türk Silahlı Kuvvetleri’ni ele geçirmek amacıyla sızma politikasını sessiz ve derinden devam ettirmektedir.
Türk Silahlı Kuvvetleri mensupları arasına sızma çalışmalarının yanı sıra subay ve astsubay çocuklarını kendi okullarına ve dershanelerine kaydettirmeye, yetiştirilen bu çocukları askeri okullara sokmaya çalışmaktadır.
Fethullah Gülen tarafından, Silahlı Kuvvetler içinde yapılanabilmek ve ileride etkinliğe kavuşabilmek amacıyla yeni projeler üretilmeye başlanmış, bu çerçevede askeri okullarda okuyan öğrenciler önce fiili hedef olarak belirlenmiş, kültür düzeyi yüksek, kendine bağlı, türban takmayan bayanların askeri öğrenciler ile tanışmaları ve evlenmelerinin sağlanabilmesi için gerekli vasatı sağlayacak bir yapılanmaya gitmiştir. Fethullah Gülen, bu yöntem ile 10 yıl içinde Türk Silahlı Kuvvetleri içinde söz sahibi olacağı bir konuma gelmeyi planlamaktadır.”
Savcı daha ne desin? Gün hariç tarih bile vermiş... Bu durumda “Bunlara kim neden göz yumdu?” diye de sorgulamak gerekmez mi?..
Özay Şendir
‘Diyalektik bir şey’ olarak Lozan tartışması...
16 Mayıs 2025
Abbas Güçlü
Sosyolojik hatalar!
16 Mayıs 2025
Zafer Şahin
Sanatçılar ‘Terörsüz Türkiye’ istemiyor mu?
16 Mayıs 2025
Abdullah Karakuş
Krizler, görüşmeler ve sonuçları
16 Mayıs 2025
Güldener Sonumut
İttifak’ta görüş ayrılığı çıkmadı
16 Mayıs 2025