İki ayrı koldan yürüyen Balyoz Davası’nın kaderini belirleyecek duruşmalar bir hafta arayla kasım ayında Anadolu 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülecek. Birinde Anayasa Mahkemesi’nin “Haklarının ihlal” edildiği kararının ardından infazları durdurularak, yeniden yargılanmalarına karar verilen 236, diğerinde haklarındaki hüküm Yargıtay’da bozulan 62 sanık var. Her iki davanın tanıkları da eski Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök ile eski Kara Kuvvetleri Komutanı Aytaç Yalman... Yani yıllardır, dinlenilmesi istenen ancak “özel yetkili” 10. Ağır ceza Mahkemesi tarafından “gerek yok” diye reddedilen dönemin komutanları... İşte o paşalar, 3 ve 10 Kasım’daki duruşmalarda balyoz harekat Planı’nın darbe girişimi olup olmadığına ilişkin soruları yanıtlayacaklar. Davaların seyrini etkilemesi beklenen bir başka gelişme ise sanıklar ve avukatlarının başından beri sahte olduğunu savundukları dijital dokümanlarla ilgili yeni bilirkişi incelemesi yapılması yönünde verilecek karar. Bunların darbe teşebbüsü olmadığını kanıtlayacağını öne süren Av. Hüseyin Ersöz’e göre; tanık komutanların beyanları ve yeni bilirkişi raporu özel yetkili mahkemenin mahkûmiyet, yargıtay’ın onama kararı verirken ortaya koyduğu iki temel gerekçeyi çürütecek. Bu da sanıkların beraatleriyle sonuçlanacak... Yıl sonuna kadar bu kararın çıkmasını umdukları belirten Ersöz’ün sonrasına dönük öngörüleri de şöyle:
“Verilen beraat kararlarına dayanarak haksız tutukluluk nedeniyle ağır ceza mahkemelerinde tazminat davaları açılması söz konusu olacak. Devlet, bu davalarda hükmedilen tazminat tutarlarını, tutukluluk halinin devamı konusundaki kararları imzalayan hâkimlere rücu edebilir. Yine hâkim ve savcılar sahtecilik iddialarının araştırılmaması nedeniyle, görevi kötüye kullanmak suçlamasıyla karşı karşıya kalacaklar. Bu da resen ya da bizim başvurumuz üzerine HSYK tarafından soruşturma açılmasına neden olacak. Aynı durum emniyet mensupları için de söz konusu...”
Ustamın adı Hıdır elimden gelen budur
“Gaziantep Fizik Mühendisliği mezunuyum, işyerim Suriye’deki malum olaylar nedeniyle battı. Şimdi eşimin tayini dolayısıyla İzmir’deyim ve iş bulamıyorum. Ülkenin fizik mühendisine ihtiyacı yokmuş.”
Bu satırlar 31 yaşındaki Caner Arslan’ın Başbakanlık İletişim Merkezi’ne (BİMER) yaptığı 414282 numaralı başvurudan. Arslan’ın 10 Temmuz’da yaptığı 532244 sayılı başvurusu da şöyle:
“Daha önce ki başvurum sonucu yönlendirmenizle İŞKUR’a davet edildim, fakat bana göre bir işin olmadığını belirttiler. Ben de bir inşaatta amele olarak çalışmaya başladım. Kazma kürek sallamak beni utandırmıyordu ama usta, kalfa herkesin gözünde alay konusu oldum. Bense fizik mühendisi olarak aylar sonra eve götüreceğim haftalığımın peşindeydim. Sonunda yüksek güç isteyen işte, uzun zaman susuz kalmaya dayanamayınca şantiye dışına su almaya giderken patronun azarlaması da sabrımı taşırdı. Anlayacağınız yine işsiz kaldım. Sizden ricam, bu iletiyi dikkate alırsanız İŞKUR’a yönlendirmemeniz, oranın hali de içler acısı...
Yanıt mı? Buyrun:
Başvuru sahibine bilgi vermek üzere konunun ilgili olduğu kurumlara gönderilmesi kanuni bir mecburiyettir. Bu nedenle talebiniz ilgili kuruma gönderilmiştir.
Bilgilerinizi rica ederiz...
Hangi İSKİ’ye inanalım?
İstanbul’un iki aylık suyu kaldı, barajlardaki toplam su rezervi son 10 yılın en düşük (yüzde 20) seviyesinde ama “susuz kalmaktan” söz eden yok. Dahası, İSKİ suların akacağı, tasarruf amacıyla kesinti yapılmayacağı konusunda oldukça iddialı. Bunu da internet sitesine koyduğu 11 Temmuz 2014 tarihli duyurusunda şöyle gerekçelendiriyor:
“Bugün itibariyle 188 milyon 290 bin m3 su rezervimiz var. Aktif hacim dediğimiz bu miktara ilaveten, su kaynaklarımızda ‘0’ kotunun altında ölü hacimde toplam 100 milyon m3’e yakın kullanılabilir su bulunmaktadır.”
Aynı sitenin, “Su kaynaklarımızı koruyalım” ve “Suyuma sahip çıkıyorum” başlıklı bölümlerinde ise “Susuzluktan etkilenmemek için mevcut su kaynaklarını doğru kullanmalıyız” uyarısı yapılıyor. Dahası, suyu israf edenlerin 185 ALO İSKİ hattına bildirilmesi isteniyor.