Siyasette yeni dönemde AKP’nin en önemli argümanlarından biri ne? Gençleşmek ya da Erdoğan’ın deyimiyle partiyi ve de devrimleri gençliğe emanet etmek. Benzerlerini, liderlik ve “A” kadrosu dahil, CHP de yıllardır söylüyor ama fiiliyatta bunu yansıtan bir görüntü yok ya da tek tük var ama o da göstermelikten öteye geçemedi. Yani bir Çipras ya da şimdilerde olduğu gibi Macron’un yanı sıra vitrinde yeni yüz arayışları hep sözde kaldı, kalıyor. Dolayısıyla, gençleşme ve yeni heyecanlar konusunda, daha önce de söylediğimiz gibi, CHP, koşu bandındaki sporcu benzeri, çok efor sarf ediyor ancak yol alamadı, alamıyor. Hem de bu yönde rekor(!) kırmasına rağmen...
Örneğin, Yalova Milletvekili Muharrem İnce son günlerdeki görsel ve yazılı medyada söyleşilerinde özellikle neyi vurguladı:
“Son 7 yılda partide genel başkan yardımcılıklarına 131 (kişi sayısı olarak 68) atama yapıldı. Parti sözcüsü de defalarca değişti.”
Bu ne demek? Kılıçdaroğlu hâlâ kadrosunu kuramadı... Bunlar olmadı, sıradakiler gelsin... Ya da atamalar “başarı” odaklıysa kendisinden başka herkes hatalı veya başarısız...
Bu durumu CHP’nin önde gelen bazı isimleriyle konuştum ve öncelikle “Bu çok yüksek bir rakam değil mi?” diye sordum. Yanıt şöyleydi:
“Doğru, çok fazla ve bu kadro kuramıyor diye okunur. Daha da kötüsü, oraya gelenlerin hepsinin birbirine düşman olması. Yani bir sevgi bağı, birlikte kadro olmak, başarıya yürümek gibi bir olay yaratılamadı. En büyük sıkıntı bu. Zaten bu sistem CHP’ye de uygun değil. Güçlü genel başkan, güçlü genel sekreter daha doğruydu. Parti Meclisi genel sekreteri seçiyordu. Genel başkan yardımcıları da böyle seçilselerdi belki başarılı olabilirlerdi. Şimdi öyle değil ki... Seçim meçim yok; Genel başkan atıyor, üç gün sonra beğenmedim deyip alabiliyor.”
Ya genel başkanlık tartışmaları?
“CHP’de şu anda genel başkan değişmez. Çünkü toplumda oy vermek için heyecan uyandıracak bir isim olması lazım. Böyle biri yoksa genel başkan değişmez durduğu yerde. Yani Kemal Bey’in değişmeme formülü Kemal Bey’den değil alternatifi olmayışından kaynaklanıyor. Tabii giderse mutlaka biri çıkar diyenler de var ama taban genelde o görüşü benimsemiyor. Kim gelecek, önce geleceği göreyim diyor. Delegasyon oy verecek birini bulmalı ki Kemal Bey’e oy vermesin. Kime verecek?”
İyi ama bir de delege yapısının durumu var ve bunun da ağırlıklı olarak Kılıçdaroğlu’ndan yana olduğu çok net. Yani şu anki delege yapısına rağmen lider değişikliği söz konusu olabilir mi?
“Değişmez gibi görünse de olur. Çünkü delegasyon da başarı arıyor. Örneğin Deniz Bey Ricky Martin gibi indiği 1998 kurultayında 1200 delegeden 900’ünün oyunu aldı. 1999 seçiminde CHP baraj altı kalınca da istifa etti. Deniz Bey tekrar gelmek istedi, aynı delegasyon salona Deniz Bey’in resmini dahi sokmadı. Bir sene sonra ise yine aynı delegasyon Deniz Bey’i omuzlarda getirdi. Delegasyon her halükârda başarı arar... Şimdi de eğer başarılı olacağına inandığı bir aday çıkarsa Kemal Bey 200-300 oy alır, kalır. Yeter ki isim çıksın...”
Özetle, dememiz o ki; Cumhurbaşkanı’nın söylediği gibi, atı alan Üsküdar’ı geçti. Yani artık sistem değişti. Başta ana muhalefet CHP olmak üzere mevcut siyasi partilerin bu gerçeği fark edip 2019’a göre hazırlıklarını ve kadrolarına organize etmeleri gerekiyor. Çünkü sadece günün modasına uygun vitrin değişiklikleriyle sonuç alınmadığı ortada. Ve de artık bu gerçekle yüzleşmeleri kaçınılmaz. Tabii yüzde 50 artı 1 halk desteğini almak istiyorlarsa ya da varım diyorlarsa...
DAEŞ’te yeni tehdit ‘sempati’ bombası
Manchester’daki konserde kendini patlatan bombacıyla birlikte DAEŞ’in yabancı savaşçılarının Batı dünyası için ne kadar büyük bir tehdit oluşturduğu bir kez daha ortaya çıktı. Çünkü terör örgütünün Ortadoğu’daki varlığı azaldıkça bunların birçoğu ülkelerine döndü. Eli kulağındaki Rakka operasyonunun ardından da kalanı dönecek. Hem de gittiklerinden daha şiddet yanlısı, daha fazla radikal olarak... Peki, Avrupa’yı bekleyen tehdit sadece gidenlerin geri dönmesi mi? Ya da onları kontrol altına alarak veya yok ederek tehdit ortadan kalkar mı?.. Hayır, çünkü asıl sorun terör örgütünün askeri boyutu değil, Müslüman gençler içerisinde DAEŞ’e sempati duyanların varlığı ya da üretmiş olduğu kavramsal olgu... Bunun oranının da özellikle İngiltere’de çok yüksek olduğuna dikkat çeken Terör ve Güvenlik Uzmanı, eski bordo bereli Abdullah Ağar şöyle demişti (25.03.2017 tarihli yazımız):
“Bütün dünyada sempati duyanların oranı ortalama yüzde 9’ken, İngiltere’deki rakam yüzde 24’lerde. Çünkü inançları yüzünden ötekileştirildiklerini düşünüyorlar. Ötekileşen, bir şekilde hemen marjinalleşiyor ve radikalleşiyor, radikalleşen de terörize oluyor. İngiltere’de ötekileşmeyi hisseden belki bir milyon kişi, bundan marjinalleşen 100 bin kişi, radikalleşen bin kişi, terörize olan 10 kişi ama böyle oluyor bu iş..”
Yani tehlike ya da tehdit sanılandan çok daha büyük...
Özay Şendir
Ayıplı bir tartışma, 'işine yarayacak'
14 Mayıs 2025
Didem Özel Tümer
Türk şirketlere BAE’de finansa erişim kolaylığı
14 Mayıs 2025
Abbas Güçlü
En son imparator!
14 Mayıs 2025
Ali Eyüboğlu
EOKA’nın köyünde ölümle burun buruna! Neşe Karaböcek’ten Kıbrıs anıları…
14 Mayıs 2025
Dilara Koçak
Yaz gelmeden detoks değil, denge zamanı
14 Mayıs 2025