17 Ağustos, 12 Kasım facialarının ardından hepimiz söz vermiştik. Yaşadıklarımızdan ders alacaktık. Hırsız müteahhitlere, çalan - çırpan yöneticilere göz açtırmayacaktık. Ve hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı!..
Zaman geçti sözler unutuldu. Unutkanların başını ise politikacılar çekiyor. Dolayısıyla da meydan yine üçkağıtçıların, avantacıların elinde kaldı. Para hırsıyla raporlar - kararlar değişiyor. Kişisel menfaatler uğruna insan hayatları hiçe sayılıyor. Özetle her şey eskisi gibi... İzmitli depremzede
Naime Selmin Özden'in mektubu bunun açık kanıtı.
Mektup 'Olası İstanbul depreminde İzmit şehir merkezinde İkizli Çeşme Meydanı'nda Ulugazi İlkokulu yanındaki 4 ağır hasarlı rapordan orta hasara çevrilen evimde öleceklerin katillerine dur deyin' diye başlıyor. Ve şöyle devam ediyor:
"İzmit'te 17 Ağustos faciasını yaşamış bir depremzedeyim. Müteahhitten satın aldığım 75 metrekare evimize Bayındırlık Bakanlığı tarafından 4 ağır hasar raporu verildi. Evin yıkımını beklerken eski yer sahibi müteahhitle bir olup benim ve komşumun isim ve imzalarımızı isteğimiz dışı kullanıp (bu konuda dava açacağım) Sakarya İdare Mahkemesine'ne itiraz etmişler. Neticede evi orta hasarlıya çevirttiler. Düzce depreminden beri ev tehlike arz ediyor. Dört hasarlı raporda 16 mühendisin imzası var. Evin demirleri ince, çimentosu yanık, kolon eksiği ve kolon kiriş kırıkları tespit edildi. 16 mühendis boş yere mi bu diplomaları aldılar? Biri yanıldıysa diğer 15'i de mi yanıldı?
Bu kişilerin amacı devletin ikişer milyar onarım yardımını almak. Evleri allayıp pullayıp zararlarını ortadan kaldırmak. Hiçbiri bu evde oturmaya cesaret edemezler, satıp kaçacaklar.
Ben bunlara alet olmak istemiyorum. Benim akrabalarım, dostlarım göçük altında öldü. Bir kısmı sakat, bir kısmı da öksüz - yetim kaldı. Şimdi bu haksızlığı içime sindiremiyorum. Bu insanların hırsına isyan ediyorum. Benim evim 2 milyar liralık onarım yardımını hak etmiyor."
Eczacı Naime Hanım raporları da göndermiş. Dediği gibi tümünün altında kapı gibi inşaat mühendislerinin imzası var. Açık açık bu evde oturulamaz demişler. 28 Mayıs 2000 tarihli son kararda ise
orta hasarlı deniliyor. Kim bilir bu durumda kaç tane ev - işyeri var?..
Damsız girilmez!
Bar kapılarındaki fedaileri bilirsiniz. Sergiden karpuz seçer gibi adam ayırırlar. ABD'den yazan profesör okurumuz
Selman Akbulut da buna isyan ediyor. Umuma açık yerlerde kadın - erkek ya da kılık - kıyafete göre ayırım yapmanın vatandaşa haksızlık olduğunu söylüyor. Okurumuz şöyle diyor:
"İstanbul Etiler'de ya da Bodrum, Marmaris bar sokaklarına bir göz atın, eğlence yerleri kapılarında (hepsi erkek, kıyafetleri sallapati bile olsa) yabancılar buyur edilirken, Türklerin nasıl ayıklandıklarını görürsünüz. Aynı olayı ben de yaşadım. Yurtdışına gitmeden önce bir profesör arkadaşımla Etiler'deki barın kapısından
damsız giremezsiniz gerekçesiyle alınmadık. Kapıcıların vazifesi o yerlerde olay çıkarıp başkalarını rahatsız edenleri alıp huzuru sağlamak mıdır? Yoksa insanların görünümüne göre ön yargıyla ayırımcılık yaparak vatandaşın huzurunu kaçırmak mıdır? Vatandaşın vergileriyle inşa edilmiş sokaklarda, vatandaşın belediyesinin hizmeti ve denetimi altında olan ticari yerlerde ayırım yapılması kanunen yasaklanmalıdır. Ve bu uygulamada ısrar eden işyerlerinin ruhsatları iptal edilmelidir."
Gözler Satala'da
"Zeugma'yı Birecik'in en cahili bile bilir ve bir gece kazıp zengin olma hayalleri kurardı. Bazıları bu hayallerini gerçekleştirip paha biçilmez eserlerimizi dışarılara götürdü. Zeugma antik kentini kurtarmak tabir yerinde ise kol kangren olduktan sonra aklımıza geldi. Halbuki yakınında ülkemizin en büyük kentlerinden birisi ve onun anlı şanlı yöneticileri oturuyordu. Tabii, devleti hortumlayanlara plaket vermek varken, bu gibi antikadan işlere kimsenin vakti olmazdı. Nedense aklımız hep sonradan gelir. Diyorum ki; hiç olmazsa Gümüşhane Kelkit'teki
Satala'yı iş işten geçmeden kurtarsak."
Yavuz ÇETİN
Yazara E-Posta: tbengin@milliyet.com.tr