Tunca Bengin

Tunca Bengin

tunca.bengin@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Soma’nın acısı dinmeden yeni bir maden faciasıyla sarsıldık. Oysa yitirdiğimiz 301 canın ardından ne denilmişti? Soma, Türkiye’deki madencilik sektörü için milat olacak, ocakların da maden işçilerinin de koşulları düzeltilecek. Yani bundan böyle insanlar bile bile ölüme gönderilmeyecek. Peki ne değişti? Komisyonlar kuruldu, milletvekilleri ocaklara indi, nihayetinde de Meclis’ten kavga dövüş geçen “Torba”nın içine maden işçilerinin çalışma koşullarında iyileştirmeler öngören bir yasa iliştirildi. Ve kısa bir süre de ölüm korkusu, tedirginliği yaşanmadı! Çünkü, “Biz bu durumda kârdan zarar ederiz” diyen patronlar, binlerce işçiyi kovup, ocaklara kilit vurdu. Sonrası ise Karaman- Ermenek...
Yemek ve yol paraları kesilmesine rağmen çaresizlikten işbaşı yapan insanlar yerin altında mahsur kalıyor. İşletme sahibi “Trafik kazası gibi” diyor, ilkel ocağın faaliyetine göz yuman yetkililer kurtarmadaki teknik yetersizlik ve beceriksizliği, “İnşallah kardeşlerimize ulaşacağız” diye geçiştiriyor. Aileler ve iş arkadaşları ise ocak ağzında umutla bekliyor...
Açıkcası göçük, gaz ya da su fark etmiyor ve madencinin fıtratı! değişmiyor...

Haberin Devamı

Bu mu çocuğun yüksek yararı?
Koruyucu Aile Hizmeti’nin amacı, çeşitli nedenlerle öz ailesi yanında bakılamayan çocukları sağlıklı gelişebilmeleri için koruyacak, sevecek, güven sağlayacak, sosyal ve maddi gereksinimlerini karşılayabilecek sıcak bir aile ortamına kavuşturmak. Yani öz ana babasından görmediği ilgi ve sevgiyi verecek “emin” ellere teslim etmek. Bu nedenle de tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de korunmaya muhtaç çocuklar için en çok tercih edilen bakım şekli. Tabi doğru uygulandığı ve gerçekten “çocuğun yüksek yararı” ilkesi dikkate alındığı sürece...
* * *
Hayati tehlike nedeniyle 6 yıl süren evliliği süresinde anne olamayan M.Ç. anne ve babasıyla aldığı ortak karar doğrultusunda İstanbul Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü’ne başvurarak koruyucu aile olmak ister. Dilekçesinde de “0-24 ay arası kız bebek ve uzun süreli bakmak isteğini” belirtir. 22 Temmuz 2014 tarihinde kurumdan gelen telefonda ise “Şeyh Zayed Çocuk Yuvası’ndan 23 aylık A.B isimli bir erkek bebekle eşleştirme yapılacağı” bilgisi verilir. “Mutlaka bir hikmet vardır” diyerek 23 temmuzda küçüğü bağrına basan M.Ç.’ye aynı gün yuvanın pedagoglarınca 3 gün sürecek alıştırma süreci başlatılır. Ancak ertesi gün ortaya çıkan çocuğun anneannesi, M.Ç’ye tepki gösterince işler karışır. Sonrasında neler mi yaşanır? M.Ç.‘nin annesi Hilmiye Aygül Levi’nin Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık ve Aile Bakanlığı’na yaptığı başvurulardan aktaralım:
“25 Temmuz’da yuvanın müdür yardımcısına ‘çocuğun geri alınma durumu varsa üzüntü olmasın’ diye başvurduğumuzda, ‘içiniz rahat olsun’ denildi. Bayram tatili o gün başladığı için de küçüğün evimizde izinli olarak kalacağı, 31 Temmuz’da da Tepebaşı’na giderek koruyucu aile sözleşmesinin imzalanması gerektiği bilgisi verildi. Belirtilen günde kızım ve ben küçüğümüz ile birlikte gittiğimizde, bir kez daha ‘Ailesi istiyorsa sözleşme imzalanmasın, hem aileye hem bize özellikle de küçüğe büyük üzüntü olur” dedik. A.B.’nin babasız olarak 14,5 yaşında bir kız çocuk tarafından dünyaya getirildiği, büyük dedesinin bunu namus meselesi yaptığı için, çocuğun hayati tehlikesinin olduğu, acil kod ile korumaya alınan bir küçüğün kurum olur vermedikten sonra da aileye verilemeyeceği anlatıldı. İkna olduk imzaladık ve o hafta sonunu dünyanın en mutlu küçüğü ve ailesi olarak geçirdik. Ancak 4 Ağustos günü gelen telefonla ‘ailesi istiyor’ denilerek çocuğu geri vermemiz söylendi. Sesimizi kimseye duyuramadık ve 30.09.2014’te kızım küçüğümüzü, ‘işe gidiyorum annem, para kazanıp akşam gelip seni alacağım’ diyerek ve ağlayarak bıraktı...
* * *
Bu durumda kazanan var mı? Ya da sonuç çocuğun yüksek yararına mı? Sorunun yanıtı İstanbul Sosyal Hizmetler eski İl Müdürü Kahraman Eroğlu’ndan:
“Sağlıklı bir inceleme yapılmadığı açık. Alıştığı aileden geri alınan çocuk yıkıma uğrar. Çocuğu almak için hazırlanan ailenin ise beklentileri, umutları kırılır. En önemlisi de bugün verip yarın alırsan, bir dediğin bir dediğini tutmazsa kurum olarak güvenilirliğin kalmaz.”