Avrupa’nın “En Hızlı Büyüyen” ödülüne layık görülen İstanbul Sabiha Gökçen Uluslararası Havalimanı’nın web sitesininin “Güvenlik” bölümünde şöyle yazıyor:
“Havalimanımızda uçak ve yolcu için tehdit oluşturabilecek materyalin ileri teknoloji ürünü cihazlarla tanımlanarak geçişin önlenmesinin yanında, kötü niyetli kişilerin ya da bu kişilerce kullanılan şahısların da belirlenerek uçağa binmesinin engellenmesi prensibine dayanan uluslararası standartlarda bir güvenlik doktrini benimsenmiştir.”
Gerçekten de olması gereken ve yolcuyu rahatlatan sözler ama ya uygulama?..
24 Temmuz Perşembe günü Anadolu Jet’in 07.00’deki Ankara uçağına binmek için 05.30’da foto muhabiri arkadaşım Dağhan Kozanoğlu ile birlikte Sabiha Gökçen’deyiz... Alandaki yolcu kalabalığı tam ödülü hak edecek cinsten... Kemer, cüzdan, saat çıkararak ilk kontrolden normal geçiyoruz. Ama ikincisinde tam bir curcuna yaşıyoruz. Bir kadın yolcunun kolu valizle x-ray cihazı arasına sıkışıyor ve alan karışıyor. Anında tüm cihazlar duruyor, başlarındaki meraklı görevliler olay mahalline koşuyor. Sakinleştiğinde ise ne uçuş kartı ne de kimlik kontrolü yapılıyor. Aynı durumu uçağa gidiş kapısında da yaşıyoruz ve tek bir yerde kimlik kontrolünden geçmeden uçağa yerleşiyoruz.
Demek ki; yazılanlar “uluslararası” ama uygulama tam Türk işi. Ya da yine web sitesinde yazdığı gibi “Konforlu, hızlı ve kolay(!)”geçişin gereği...
Tekeli Taburu’nda artık vukuat yok
Aşiret kavgası nedeniyle Van’a giderken uçakta Ali ismindeki Aksaraylı bir gençle sohbet ettik. Şemdinli’deki Tekeli Sınır Taburu’nda askermiş. Hani şu PKK’nın sık sık saldırısına uğrayan, 2010 yılında da Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve dönemin Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un birlikte ziyaret ettiği yer var ya, işte orası...Hemen “Durum nasıl, sıkıntı var mı?”diye sordum. Ali, beş aydır taburda olduğunu ve taciz ateşi bile yaşanmadığını söyledi. PKK’nın Şemdinli’ye geçiş noktası olarak bilinen bölgede hareketlilik de, silah sesi de yokmuş. İkinci sorum “Komutanlardan, kötü muamele, baskı, dayak var mı?”ya Ali, “Yok, rahatız” diye yanıt verdi. Ali sonra da taburdaki mescitten söz etti. Cuma namazlarında doluyormuş, diğer günlerde de izin alan namazını kılıyormuş. Komutanlar arasında da namaz kılan çokmuş...
Güneydoğu’da iki cadde
Cumhuriyet caddeleri, öteden beri Van ve Hakkâri’nin tek gözde yerleriydi, kente göre en değerli işyeri ve evler bu güzergâhlar üzerindeydi. Hemen tüm etkinlikler de buralarda yapılırdı. Ama şimdilerde pabuçları dama atılmış durumda. Çünkü, marka mağazaları, yiyecek- içecek mekânlarıyla yeni cazibe merkezleri Van’da Maraş, Hakkari’de Altay caddeleri olmuş. Van’dan başlayalım.
Cumhuriyet Caddesi ile İpekyolu’nu birbirine bağlayan Maraş Caddesi 10 yıl öncesine kadar sıradan bir yoldu. Bir otel ve üç dört dükkân dışında bir şey yoktu ve havanın kararmasıyla birlikte sessizliğe bürünürdü. Şimdi ise lüks otelleri, gece geç saatlere kadar açık kalan marka mağazalarıyla cıvıl cıvıl bir yer... Trafiğin, tıkandığı, insanların omuz omuza yürüdüğü cadde üzerindeki mağazaların değerleri milyon dolarlarla ölçülüyor. Kiralar da 5-25 bin lira arasında değişiyor.
Gelelim Hakkâri’ye; Belediye binası ve marka mağazaların bulunduğu Altay Caddesi de gece geç saatlere kadar kalabalık bir yer. Ve rakamlar Van’daki kadar olmasa da yüksek. Örneğin küçük bir pizza ve köfte dükkanının aylık kirası 4 bin 500 lira. Ancak bu ilgi ve yoğunluğun nedenleri arasında gidilecek başka bir yer olmaması da var. Zaten gençler de burayı “Mecburiyet Caddesi” diye tanımlıyor...