Demokrasi niye var? Gücü olan haklı olmasın. Gücünü kullanan başkalarını ezmesin.
Sokak ne diyor:
“Baskıcı uygulamalardan bıktık. Ne giyeceğimize, ne içeceğimize, kaç çocuk doğuracağımıza karışılmasın. Çapulcu olmadığımızı göstermek için buradayız.”
Yani, ey iktidar sandıktan aldığın gücü baskıya dönüştürdün.
14 gündür meydanlardan yükselen ortak ses bu. Üstelik, bunun bir bilek güreşi değil demokratik hak arama mücadelesi olduğu da ısrarla vurgulanıyor. Aynı sözler dün Taksim Meydanı’nda bir kez daha yinelendi. On binler özgürlük şarkıları okuyup, slogan atarken Taksim Dayanışması Platformu da istekleri sıraladı.
Ancak demokrat olduğunu iddia eden, 76 milyonu kucakladığını söyleyen iktidar hâlâ anlamamakta direniyor. Sokağın sesine kulak verip, uzlaşmak yerine sert üslubunu sürdürerek bilek güreşine zorluyor. Anlaşılmaz bir tutumla inatlaşıyor. Dünkü konuşmalar, 15-16 Haziran’da İstanbul ve Ankara’da yapılacağı duyurulan mitingler bunun açık kanıtı.
Aslında inatçılık iktidar için yeni bir şey değil. 3 Kasım 2002 seçimlerinde “İnadına Tayyip” sloganıyla sandıktan çıkan AKP, 2010 referandumunda da kampanyasını “İnadına evet”diyerek yürütmüştü. Ama bu kez durum farklı. Çünkü: ülke hızla tehlikeli bir kutuplaşmaya sürükleniyor. Bunun kimseye yararı olmadığı tecrübelerle sabit. Çok şey öğrendik dediğimiz 90 kuşağının yaşamasına da hiç gerek yok.
Vali’den geciken özür
Lütfi Kırdar; 1938’de İstanbul Valiliği ve Belediye Başkanlığı’na atandı.12 yıl görevde kaldı.
Harbiye’deki Spor Sergi Sarayı, Açıkhava Tiyatrosu, Dolmabahçe’deki İnönü Stadyumu, Taksim Meydanı ve Atatürk Bulvarı onun döneminde yapıldı. 1940 yılında İstanbul’un nazım planını (geleceğini) hazırlayan dünyaca ünlü Fransız şehir plancısı Henri Prost’un önerisiyle Topçu Kışlası’nı yıktırdı. Alanı ağaçlandırıp park yaptı. Başbakan bugün kendisini “Tarihi binayı yıkan zihniyet ve vali” olarak anıyor.
Hüseyin Avni Mutlu; 11 Mayıs 2010 tarihinden bu yana İstanbul Valisi. O da Topçu Kışlası’yla gündemde. Ama bu kez yıkılan bina değil, parktaki ağaçların kesilmesine karşı çıkanların çadırları. Dövülen, gazlanan, yerlerde sürüklenen gençler. Gözaltılar, yaralanmalar, ölümler. Sonrasında tüm Türkiye’ye yayılan öfke patlaması. Fitili orantısız güç kullanan polisin ateşlediğini herkes kabulleniyor, ancak “çadırları yıkın” emrini veren hâlâ sır!
Taksim Dayanışması Platformu “şiddet emrini verdiği” gerekçesiyle Vali’nin görevden alanmasını istiyor. Mutlu ise twitter mesajlarıyla Gezi Parkı’ndaki eylemcilere selam yollayıp özür diliyor. Hatta “Kendini özgür bir birey olarak tanımlayan Gezi Parkı gençleriyle, her türlü eleştiriye açık bir sohbet yapmak istediğini” söylüyor. Keşke çadırlar yıktırılmadan önce deneseydi.
Polise dikkat!
Orantısız güç kullanan polise öfke sürüyor. Üç beş tane eli sopalı ya da kaskındaki numarasını silen polisin cezalandırılmasıyla da geçecek cinsten değil. Çünkü herkes hala yediği gazı, dayağı konuşuyor. Emniyet-sen Genel Başkanı Faruk Sezer ise polisin her zamanki gibi günah keçisi olduğunda ısrarlı. Emir almadan, polisin değil gaz kullanmak elini bile kaldıramayacağını belirten Sezer, başından beri sürecin yanlış yönlendirildiğini söylüyor. “Kitap okuyup, şarkı söyleyen gençlere müdahale edilmeseydi bunlar yaşanmazdı” diyor. O nedenle de İstanbul Emniyet Müdürü’nün görevden alınmasını istiyor.
Sezer’in dikkat çektiği bir başka nokta. Günlerdir evlerine gidemeyen, sokakta yatan polisin yaşadığı gerginlik. Gezi Parkı olayları için İstanbul’a her ilden takviye geldiğini belirten Sezer, kentteki 5 bin çevik kuvvet polisinin de 24 saat aralıksız görevde olduğunu ve hataya zorlandığını söylüyor.
Özay Şendir
Netanyahu için sonun başlangıcı…
18 Mayıs 2025
Abbas Güçlü
Eğitim vezir de eder rezil de!..
18 Mayıs 2025
Zeynep Aktaş
Toparlanmanın devamı gelir mi?
18 Mayıs 2025
Ali Eyüboğlu
Hande Subaşı: Modellikten geliyorum, ama modayı hiç takip etmiyorum
18 Mayıs 2025
Güldener Sonumut
Yunanistan’ı anlamama sendromu
18 Mayıs 2025