Tunca Bengin

Tunca Bengin

tunca.bengin@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Tunca BENGİN

       Depremin öğrenciler üzerindeki etkisi çok şiddetli. Art arda gelen facialar nedeniyle ne okulları kaldı ne de okuma hevesleri. Öte yanda da can korkusu. Aralarında okulu bırakmayı düşünenler dahi var. Örneğin Sakarya Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Makina Mühendisliği 3. sınıf öğrencisi Özgür Kıvanç Sarı...Hasar nedeniyle 28 Şubat'a kadar eğitime ara verildiğini anımsatan Sarı, 'Daha şimdiden yarı yıl kaybettik' diye yakınıyor. Rektör, Prof. Dr. İsmail Çallı, 'cumartesi dersleri ve yaz mesaisiyle dönem kaybedilmeyecek' iddiasında ama; bu öğrencilere pek inandırıcı gelmiyor. Hatta birçoğu, rektörü başka okullara geçici kayıt izni vermemekle suçluyor. Üniversiteli gençler adına duygularını aktaran Sarı, şöyle diyor:
       "Ben ve benim gibi birçok öğrenciyi okuldan, okumaktan soğuttular. Şöyle ki; 17 Ağustos'taki faciadan sonra üniversitemizin eğitime devam edip etmeyeceği merak konusuydu. Öğrencilerin ailelerinin bulunduğu üniversitelere geçici kayıt yaptırabileceği olasılığı üzerine ekim ayında okula gidip sorduk. Aldığımız yanıt okul binasında sorun olmadığı, bir ay gecikmeli eğitime başlanacağı idi. Ayrıca kampus içerisinde büyük bir yurt inşa edilecekti. Okulumuz 8 Kasım 1999 tarihinde Cumhurbaşkanımız Süleyman Demirel tarafından açıldı. Ancak 12 Kasım Cuma günü 7.2'lik sarsıntı sonrası kapandı. Bir hafta sürer diye düşünürken, 28 Şubat denildi. Yarı dönemimiz gitti. Rektörün geçici nakle karşı çıkması yüzünden 2 bin öğrenci mağdur oldu. Yurt inşaatı da bitmedi. Peki şimdi ne olacak? Geçici nakil olanaksız, Yıldız Teknik ve İstanbul Üniversitesi bu haftadan itibaren vize sınavlarına başlıyor. Ya şubatta bir deprem daha olursa? Makina mühendisi olmak için çabalayan ben ve arkadaşlarım bu ideallerinden vazgeçmek üzere. Yazık değil mi?"

Yarım gün yeter mi?

       TBMM Deprem Araştırma Komisyonu'na helal olsun. Nihayet İstanbul'un derdine de merhem oldular. Hem de ne merhem(!). Koca kent haftalardır depremle yatıp kalkıyor, insanlar panikte; onların ayırdığı süre yarım gün...
       İstanbul'un sorunu o kadar çok ki; öncelikle depreme karşı bugünden yarına önlem çok zor. Kaçak yapılaşma almış başını gitmiş, yasayı takan yok, binalar çürük. Tarih - kültür zenginliği sanayi ile iç içe girmiş. Köyden kente göç deseniz başlı başına dert. Faciaya karşı doğru dürüst örgütlenmenin lafı dahi gündemde değil. Hastaneler personel açığından kırılıyor.
       Gelelim dünkü toplantıya; kimler yok ki? 32 ilçenin kaymakamları, belediye başkanları, muhtarlar, sivil toplum örgütleri, yer bilimciler, bürokratlar (Bayındırlık, Sağlık il müdürleri vb.)... Bu kadar zamanda, hepsini dinlemek olası mı?..

Botlar çürüyor

       Sağlık Bakanı Osman Durmuş deprem sonrası eleştiri oklarının yoğunlaştığı isimlerin başında geliyor. Oysa koltuğa oturduğunda parlak projeleri vardı. Örneğin, turizm merkezlerine yönelik yüzer hastaneler yapacaktı. Tabii, gündem değişti, unutuldu. Ama unutmayanlar da var. Okurumuz, emekli kaptan Ahmet Arkan, şöyle diyor:
       "Evim Büyükdere - Sarıyer sahilinde, yazlığım ise Altınoluk'ta. Türkiye'de her dönemde büyük yenilik ve hizmet vaatleri veren bakanımız önce mevcutları çalıştırsın. Boğazdan geçen gemilere sağlık hizmeti amacıyla alınan motorbotlar çürümeye terk edilmiş. Büyükdere Sağlık İstasyonu önünde yatıyor. Aynı durum Çanakkale için de geçerli."

Bu seslere kulak verin

       . Şişli Postanesi'ndeki keyfi kurallardan bıktık. Yurtdışına normal mektup kabul edilmiyor, geliyorsa da akıbetini bilmiyoruz. Postane Müdürü, Kaymakamlık, Ulaştırma Bakanlığı müfettişlerine durumu aktardık, kimse tınmadı. İnanmıyorsanız deneyin... Semt sakinleri
       . Torunumun kumbarasından 18 adet eski kağıt 50 bin liralık çıktı. Ziraat Bankası'na götürdüm, Merkez Bankası'nın aldığını söylediler. Göztepe'den karşıya geçmek verecekleri paranın iki katı. Ne yapayım, Türk parasını çöpe mi atayım? Ziraat Bankası devletin değil mi? Zehra BAL - İstanbul


Yazara E-Posta: tbengin@milliyet.com.tr