Tunca Bengin

Tunca Bengin

tunca.bengin@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Atatürk Havalimanı'nın 3. pisti, inşaat başladığı günden beri tartışılıyor. Yerinin yanlışlığı, özellikle de iniş - kalkıştaki riskten söz ediliyor. Ve buna rağmen inşaat devam ediyor. Üstelik astarı yüzünden pahalıya geldi, trilyonlar yuttu. Bir kaç ay sonra da devreye girmesi amaçlanıyor. Bakalım pilotlar ne düşünüyor:
"Pistin yeri yanlış. Ama yanlışı yanlışla düzeltmek daha büyük risk. Dünya Sivil Havacılık Teşkilatı (İCAO) kurallarına göre pistin en az 150 metre yakınında bir metrelik inşaat dahi yasak. Bir bakıyorsun Florya yolu 60 metre mesafede. Çevredeki lokantalar binaların yakınlığı 110 metre. Bırakın bunları, pistte iniş kalkışı yönlendiren hava radarının anteni piste 20 metre uzaklıkta. Buraya uçak indirmek faciaya davetiye."
Eski piste bakıyoruz, standartlara uygun. Yola, binalara uzaklığı 700 - 800 metre. Ama bunlar siyasilerin umurunda değil?

Yok olan güzellikler

Avrupa Birliği'ne tam üyelik sürecindeki Türkiye çevre ve doğa konusunda da hassas olmak zorunda. Yoksa bu iş zor... Nedenine gelince;
Türkiye çevre konusunda bir çok uluslararası sözleşmeye imza atıyor ama; uygulama yeterli olmuyor. Kağıt üstünde kalıyor. İşte, basit iki örnek:

Su kirli, hava tozlu

Güllük Körfezi Milas sınırları içinde yer alan denizi ve havası ile tertemiz bir turizm merkezimiz - di!.. Ne yazık ki; limanı sayesinde bu özelliğini yitirdi. Güllük kasabası sakinlerinden Yücel Alpan, şöyle yakınıyor:
"Çevre illerden gelen feldispat madeni bu limandan gemilere yükleniyor. Stok sahalarıyla liman arasında her gün yüzlerce kamyon trafiği yaşanıyor. Toz, toprak, gürültü ve kamyon terörüyle cennet yer yaşanmaz hale geldi. Madenin tozu kabasanın üzerine iniyor. Astım, bronşit hastalıklarında artış var. Denizde kirlendi. Açıkta bekleyen gemilerin atıkları, pislikler sahili öldürdü. Bir ara limanın kasaba içinden kalkması gündeme geldi. Hepimiz umutlandık. Ama sonradan vazgeçildi. Bölge milletvekillerimize, bakanlara, başbakanlara durumu ilettik. Ancak değişen bir şey olmadı."

Ağaç mı, bal mı?

Datça Yarımadası doğal ve kültürel varlıklarından dolayı özel yasayla (Bozburun Yasası) koruma altında. Ancak, son dönemde ormanlık arazide garip şeyler oluyor. Çok miktarda ağaç kuruyor, elden gidiyor...
Aktur Sitesi sakinlerinden Mürşide Batıbayı ile Hasan Küçük nedenini araştırmışlar. Tespitleri ilginç:
"Kuruma ağaçlar üzerindeki pamuklarda yuvalanmış parazitlerden kaynaklanıyordu. Durumu Datça Orman Bölge Şefliği'ne ilettik. Bize 'bu pamuklanmalardan arıların bal ürettiğini, özellikle yaygınlaştırıldığını, ilaçlamanın arılarını öldürebileceğini' söylediler."
Açıklamadan tatmin olmayan site sakinleri şimdi TEMA'dan yanıt bekliyor. Ve haklı olarak soruyor:
"Yetkili bir merci bize doğru bilgiyi lütfen iletsin. Bal üretiminin ekonomiye katkısı var, ya kuruyan ve kuruyacak çam ağaçları?.."

'Yaraları sardık'

Deprem sonrasında bölgedeki üniversitelere tercihlerin düşük olması bekleniyordu. Dolayısıyla puanlar da inecekti. Ancak beklenen olmadı. Sakarya Üniversitesi'ni tercih eden öğrencilerin yüzde 30.4'ünün deprem bölgesinden olduğu ortaya çıktı. Yeni gelenlerle birlikte öğrenci sayı 21 bin olmuş...
Rektör, Prof. Dr. İsmail Çallı, facia öncesinde yurt olanağının çok kısıtlı olduğunu anımsatarak 'Kredi ve Yurtlar Kurumu'na ait yaklaşık 600 kişilik yurt vardı' diyor. Bugün ise ekim ayı sonunda hizmete gireceklerle birlikte yurt kapasitesi 8 bine çıkacak. Rektör, şöyle devam ediyor:
"Devletin gönderdiği ödenek ve yardımlarla üniversiteye yeni binalar kazandırıldı. Tahrip olan laboratuvar malzemelerinin hemen hepsini yeniledik. 350 daimi konutu bitirerek depremden zarar gören personelimizin hizmetine sunduk."



Yazara E-Posta: tbengin@milliyet.com.tr