Politikacıların dilinden “Biz size efendi olmaya değil, sizin hizmetkârınız olmaya talibiz” sözü hiç düşmez. Ama gel gör ki uygulamada hep “Önce can sonra canan” sözü geçerlidir. İşte bugün Türkiye’nin görüntüsü aynen böyle... İktidarında, muhalefetinde “vekiller” kurultay ve koltuk hesapları yapıyor “asiller” ise sorunlara çözüm bekliyor. Üstelik bu sorunlar arasında “uyuşturucu kullanımı”gibi gençlerimizin, hatta çocuklarımızın yaşamlarını tehdit eden bela ve bağımlılara yönelik tedavi çıkmazları da var. Ancak bu bile ağırdan alınıp öteleniyor. İşte Meclis’in tatile girmeden önceki son toplantısında(13 Ağustos 2014) MHP’nin uyuşturucu madde bağımlılığı araştırma önerge istemi görüşülürken (reddedildi), tutanaklara yansıyan dikkat çekici detaylar:
Mehmet Hilal Kaplan (Kocaeli): ...Gençler bizim gençlerimiz, bu çocuklar bizim çocuklarımız, yaşamlarını yitirmesine seyirci kalmayalım. Gelin, bu konuyla ilgili yapılan yasal düzenlemeleri gözden geçirelim. Bakın, Kocaeli’nde bir aile, çocuğunun bonzai kullandığını da ifade etti ve benden yardım istedi. Yardım isteği şu: “Lütfen, AMATEM’e telefon eder misiniz, ben üç aydır randevu alamıyorum.” dedi. Ben, İstanbul’daki AMATEM yetkilisini ve doktor arkadaşımı aradım, dedim ki: “Böyle böyle bir arkadaşımıza randevu istiyorum, bir gencimize.” “Ne yazık ki biz çok yoğunuz, hakikaten, dönem dönem altı aya, sekiz aya varan randevular vermek durumundayız” dedi.
İnanamadık ve tıp doktoru olan bu sözlerin sahibi CHP’li Kaplan’a dün “Gerçekten tedavi olmak isteyenlere aylar sonrasına mı randevu veririliyor” diye sorduk. Aldığımız yanıt farksızdı:
“Yedi, sekiz ay, hatta bir yıl sonrasına gün verildiğinden yakınan aileler de var. AMATEM yetkilileri başvuru yoğunluğunun yanı sıra sentetik madde bonzaiye müdahalede zorlandıklarını da söyledi. Bu konuyu Sağlık Bakanlığı’na iletip acilen AMATEM’lerin sayılarının artırılmasını önerdim. Çünkü bu siyaset üstü bir konu.Bakın, eylül ayında okullar açılacak, bu madde bağımlılığının ticaretini yapan ayakçılar, torbacılar okul önlerinde gençlerimize, çocuklarımıza bu maddeyi satacaklar. Gelin, sadece polisiye tedbirlerle yetinmeyip, tükürük testiyle, caydırıcı bir önlemi de devreye sokalım.”
Bu arada, Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıklar Hastanesi Başhekimi’ni de aradık. Ama yoğun iş temposu ve toplantıları nedeniyle görüşemedik...
#İstanbulunTaksileri iyileştirilmeli
Sosyal medyada sivil toplum girişimlerine yeni bir platform eklendi: change.org. Bu kanalla Facebook destekli çeşitli imza kampanyaları düzenleniyor ve kısa zamanda çok sayıda tepki toplanıyor ve katılım sağlanıyor. Bir süre önce imara açılan zeytinlik alanlarla ilgili de bir kampanya düzenlenmiş on binlerce imzaya ulaşılmıştı.
Son kampanyanın başlığı da “#İstanbulunTaksileri iyileştirilmeli, şehre yakışır bir taksi sistemi istiyoruz. @ibbbeyazmasa” şeklinde. Bu girişimin bize hatırlattığı bir anekdotu anlatmadan, kampanya metninden birkaç satır başı verelim:
“Taksi şoförlerinin trafik bilgileri eksik, iletişimleri kötü, taksiler bakımsız ve her şeyden öte güvensiz. Taksi şoförünün kim olduğunu, nasıl bir yeterliliği olduğunu müşteriler asla bilemiyorlar.
Tüm taksiler duraklara bağlansın, duraksız taksi bulunmasın. İSPARK taksi durakları dışında, taksileri geliştiren denetleyen duraklar kurulsun. Taksilerde şoförlerin fotoğraflı kimlikleri bulunsun. Fotoğraf ile uyuşmayan şoförler şikâyet edilebilsin.”
Gelelim bir arkadaşımızın başından geçen olaya. Yer 4. Levent Metro Durağı, saat gece yarısı... Taksiye binen müşteriye bir karış sakalla ters ters bakan şoför yola koyulduktan hemen sonra sigarasını yakar. Yani iki kuralı birden çiğner. Yasal kural “Takside sürücü dahil sigara içilmez”, nezaket kuralı “Sigara yakmadan önce müşteriden izin istenir”. Yolcu “ya sabır” çekerek gideceği yere varır. Daha bundan beter, örneğin yolcu seçmek, turisti kazıklamak gibi o kadar çok vukuat var ki taksilerde...