"Bir imkansızlığa karşı yüz imkan kaç para eder ki?" demiş Brecht daha 1916'da... Gencecik yaşında...
Politika yazmak istemiyor canım!
Yay fazla gerildi ve boşandı galiba... Taptaze bir umursamazlık içindeyim... Ve dipdiri bir ilgisizlik... Hiçbir yerin tam merkezindeyim. Acaba bu yamyamlar da
"Aff - ı Şahane"ye, pardon,
"Aff - ı Rahşane"ye mazhar olacak mı? Zihnimin sapa bir dış mahallesinden sinyaller alıyorum. Yine en iyisi edebiyat... Edebiyat iyi de şu dil olmasa!.. Ne garib! Bizde en
"ilerici" geçinenler
"Öztürkçeci"... Yani
"dil ırkçısı"... İkisi nasıl bağdaşıyorsa...
"Sadeleştirme" adına yapdıkları da
"tasfiye"... Daha doğrusu
"katliam"!!! Dr. Kerem Doksat'ın deyimiyle
"çanta kelimeler" icadı. Sonra da içine tıkışdır tıkışdırabildiğin kadar değişik kavramı:
"UYUM"... Ahenk, intibak, riayet, ayar...
"SALDIRI"... Taaarruz, tecavüz, tasallut, akın, hücum... Yeryüzünün en ince ve zengin dillerinden birini ilkel bir kabile lehçesine çevirdiler, yetmedi, şimdi bizatihi bir ırza geçme vak'ası olan
"Öztürkçe"nin de ırzına geçiyorlar! Kendi uydurdukları kelimeleri yanlış kullanıyorlar! Alın size
"etken / etkin"!.. "Olay / olgu"!.. "Öneri"yi hem
"teklif" hem
"tavsiye" anlamına kullandıkları için onlara
"her iki anlamda birden" bir
"önerim" var:
"Osmanlı" yerine de
"yılanyavrusal" desinler! Çünkü
"Osman" Arabca
"yılan yavrusu" demek. (Meraklısına: İspanyolca'daki
"Guzman" da
"Osman"dan gelmedir. Başındaki
"G" Arabca'daki
"ayın"a tekaabül ediyor.
"Z" ise
"peltek s" harfine...)
Yaşasın Edebiyat!!! Kahrolsun Türkçe!!! Bütün çivileri oynatıp birçoğunu da sökerek olsa olsa Harbiye - Galatasaray arası ancak yoğun bakımla
"yaşatılan"(!) çağrışım yükü
"sıfır" bir
"jargon" yaratabilir, kendiniz söyler kendiniz dinlersiniz. Her dil sürekli olarak yeni kelime üretir ama
"gen manipülasyonu"yla değil! Bu arada beni, fazlaca eski bir dil kullandığım konusunda uyaran, Yargıtay Onursal Üyesi, değerli Okuruma da, önce iltifatlarından ve dikkatinden ötürü teşekkür etdikten sonra şunu belirtmek isterim: Benim için kelimelerin
"yaşı" değil kavramları en dakik şekilde ifade etme özellikleri önemlidir. Dediğim üzre, 250 kelimeyle meramını anlatmaya çalışan bir kabilenin mensubu olmak istemiyorum. Bu vesileyle bir de ufak düzeltmeye müsaade edersiniz sanırım: Mesajınızda zikretdiğiniz
"Türkçem, ses bayrağım benim!" dizesi Fazıl Hüsnü Dağlarca'nın değil Arif Nihat Asya'nındır.
"Türkçem" derken bunu
"Öztürkçe" bağlamında kullanmadığından eminim.
Otuzbeş yıldır boşuna mı nefes ve mürekkeb tüketiyorum acaba? Belki de yaşlanıyorumdur... Kafka'nın kahramanlarından biri öbürüne sorar:
"Yani ihtiyarlık saadeti imkansız mı kılar? -Hayır, saadet ihtiyarlığı imkansız kılar."Bakalım büyüyünce hangi mesleğe gireceğim? Ne demiş şair:
"Mesleğim fersude otel defterlerinde mukayyet:'Elden Düşme Hayaller Taciri'...
Bazen mukaddimeden önce gelir nihayet.
Ey, ben ki Unutkan Şehir Muhaciri!
Ey, ben ki Akıp Kaybolan Zamanın Varisi!
Ey, ben ki Namütenahilerin Süvarisi!"
Dışarıda yağmur adamakıllı şiddetlendi...
Yazara E-Posta: yatsiz@milliyet.com.tr