Son yıllardaki olağanüstü performanslarıyla, üst üste iki Avrupa Şampiyonası’nda boyunlarına taktıkları madalyalarla gururumuz olan Potanın Perileri bir rüyaya daha çok yaklaştı ama olmadı.
İlk kez katıldığımız Dünya Şampiyonası’nda final oynamak için tek bir engeli vardı ay-yıldızlı kızlarımızın, o engele ayağımız takıldı. Çünkü İspanya karşısında kazanmak için her şeyi çok iyi yapmamız gerekirken, kısaların bir türlü maça girememesi sonumuzu hazırladı. Aslında ilk çeyrekte görüntü güzeldi. Nevriye bir gün öncesinin aksine bu kez maça hızlı girmişti. Onun iyi oyunu, dışarıyı da rahatlatıyor, uygun şut imkanı yaratıyordu. Ancak erken faul problemine girdi, rüzgar tersine esti. Onun kenarda oturduğu ikinci çeyrekte yeniden skor sıkıntısı başladı. 13’te 3’lük saha içi isabeti, dışarıdan rakip potayı hiç tehdit edemememiz, İspanya savunmasının iyice gömülmesini sağladı. Buna rağmen kendisini ayakta tutan savunması yine millilerimizin yanındaydı, skor kopmadı.
2. yarıda Nevriye yeniden oyuna girip, arka arkaya 9 sayı atarak takımımızı öne taşıdığında umutlar iyice artmıştı. Ancak İspanyollar, yıldız oyuncunun temposunu da ekstra yardımlar getirerek kırmayı başardı. O
A Milli Kadın Takımımız, artık adeta Türk Basketbolcusunun karakteri haline gelen bir senaryoyu dün tekrar etti. Geriye düşmek, farkın açılmasını izlemek, artık iş işten geçerken son bir çaba ile maça tutunmak, sahaya yüreğini koymak, inat etmek ve istediğini adeta söküp almak.
Son zamanlarda öyle çok alıştık ki, farklı gerideyken gelip maçlara ortak olmaya, birçoğunu kazanmaya.
Aslında dün iyi başlamıştı millilerimiz maça. Sırbistan, hücumdaki sıkıntımızı, savunmada sürekli adam değiştirerek krize çevirmeyi amaçlasa da Şaziye’nin arka arkaya attığı üçlükler, Sanders’ın ribauntlardaki müthiş performansı boşa çıkarmıştı bu çabalarını. İlk çeyrekte her şey yolundaydı ama dış şutlar girmeyince yine kriz başladı. Sanders’ın kenarda olduğu anlarda, ribauntlarda yakalandığımız gibi Nevriye’nin bir türlü oyunun içine girememesi, ilk yarıyı 9’da 0 saha içi isabetle bitirmesi, işimizin tamamen dış atışlara kalmasına neden olmuş, ancak bu kez Sırbistan 6’da 4 isabetle bu alandan istediğini bulup, öne geçmeyi başarmıştı. Millilerimiz’in 10 dakikada 6 sayı atması, ikinci devrenin başında farkın Sırbistan lehine 10 sayıya çıkması tehlike çanlarının kulağımızı sağır edercesine çalmasını
Potanın Perileri, konsantrasyonun çok güç olduğu bir maç oynadı Mozambik ile. Rakibin hiçbir umudu kalmamışken, siz işinizi iki maçta bitirmiş ve liderliği garantilemişsiniz, olmaz ya, hadi oldu diyelim, o maçı kaybetseniz bile çeyrek finale en avantajlı şekilde yükselmişsiniz.
Dolayısıyla maç gibi değildi de idman yaptık diyelim Mozambik karşısında. Fransa ve Kanada maçlarının aksine daha tempolu oynama düşüncesi kendisini hissettirdi daha ilk dakikada. Ancak o düşüncenin başarıyla sahaya yansıtıldığını söylemek çok zordu Ankara Arena’da.
Maç sonunda top kaybı hanesindeki 21 rakamı hiç yakışmadı bu düzeyde bir takıma. Yani teoride doğruyu bulmuştuk ama pratikte yine yapamadık istediklerimizi sahada...
Coachtan koşun talimatını aldıktan sonra iş biraz da oyuncularda bitiyor. Bu kadar önemli isimlerin, hücumda biraz daha sonuca yönelik hamleler yapması gerekiyor. 16-17 saniye eveleyip-geveledikten sonra son 6-7 saniyede pozisyon aramak sonuç vermiyor.
Ancak başta da belirttiğim gibi bu bir idman maçı havasındaydı. Yine de sevindirici görüntüler vardı. Hızlanma düşüncesinin Işıl oyundayken daha başarıyla yapılması, Şaziye’nin keskin şutör kimliğini yeniden kazanması,
Fransa galibiyetinin getirdiği moral ve güvenle, galibiyetin çeyrek final anlamına geleceği maça, beklenildiği gibi iyi başlamıştık. Tıpkı Fransa maçının ikinci devresindeki gibi Nevriye ile Sanders’ı topla buluşturuyor ve onların boyalı alandaki üretkenliği ile rahat skor buluyorduk. Ancak ne zaman ki frene bastık, işte o zaman uyumaya başladık.
Özellikle ikinci çeyrekteki görüntümüz felaketti. Zaten set hücumda bu denli zorlanırken, tempoyu düşürme gayretimiz çok ilginçti. Aldığımız ribauntlar sonunda hızlı hücum şansımızın olduğu durumlarda bile frene basmamız, skor krizini her dakika biraz daha yükseltti. İlk çeyrekteki ribaunt üstünlüğümüz, top kayıplarına kurban gitmişti, ikinci çeyrekte bu istatistik de dengelenince basketin gol gibi hissedildiği bir devre izlendi. İkinci çeyrek skorunun sadece 7-5 olduğunu hatırlatmak, ne kadar kötü bir 10 dakika izlediğimizi anlatmak için sanırım yeterli.
İkinci periyodun kopyası şeklinde geçen 3. periyodun ardından son 5 dakikaya girilirken, kısalardan beklediğimiz kıpırdanma Birsel’den gelince rahatladık. O dakikaya kadar skoru bulunmayan yıldız oyuncu, son dakikalara 7 sayı, 2 asist sığdırınca aslında çok daha rahat kazanmamız
Hep bunu yapıyoruz. Erkek takımımız da böyle kadın takımımız da... Çok kısa süre önce 12 Dev Adam kalp sağlığımızı test etmişti aslında, Potanın Perileri inanmadı galiba o test sonuçlarına.
Nasıl bir heyecandır yaşadığımız, sığmaz ki bu satırlara...
Rakip Fransa. Gruptaki diğer iki takıma baktığımızda ‘Bugün kazanan lider olur’ fikri herkesin kafasındayken, Ankaralı basketbolseverler bir kez daha salonun tamamını doldurmuşken, bu maçı kaybetmek olmazdı.
Olmazdı, zaten olmadı. Ama ‘ömrümüzden ömür gitti’ sözü, dünün en net tanımı.
Maça inanılmayacak kadar kötü başladık. Fransa tempoyu düşürmeyi amaçlamıştı, bunu başarıyla yaptı. Bizimkiler ise topu bir kez bile içeriye sokamadı. Kaderimiz dışarıdan atılacak atışlara kalmıştı, sadece 3 isabet de işimize yaramadı. Nevriye ile Sanders’ın sayısı yoktu. İşte koskoca ilk yarı boyunca boyalı alanın durumu!
İkinci yarıda işler değişti. Maça başlarken rakibe göre takım çıkarmıştı Ceyhun Hoca. Dumerc-Gomis ikilisine karşı çift guardla, Tchatchouang’ı durdurmak için genç Cansu sahadaydı. Bu farklı düzen, kendi sahasında oynama stresini fazlasıyla yaşamıştı, potaya bakamamıştı.
3. çeyrekle birlikte kendi düzenimize dönmüştük. Bu
İspanya’daki FIBA Dünya Kupası’nda madalya hedefine ulaşamayan milliler buna karşın turnuvadan eli boş dönmedi.
A Milli Basketbol Takımı, Litvanya yenilgisiyle organizasyonu tamamladı. Ancak sıkıntılı bir süreçte çeyrek final oynayarak, son yılların aksine, tüm maçların son saniyesine kadar mücadeleyi bırakmayarak yeniden ’12 Dev Adam’ kimliğini hatırlattı.
Dünya Kupası’nın çeyrek finalinde, A Milli Takım Litvanya’ya yenilerek elense de, mücadelesiyle umut verdi.
Ergin Ataman’ın ilk milli takım tecrübesi, aslında çok kötü bir zamana denk gelmişti. Hidayet, Ömer gibi uzun yıllardır bu takımın temel taşları olan isimlerin vedası, Ersan’ın sakatlığı, Birkan’ın hazırlık döneminde sakatlanması, Enes’in yine gelmemesi, geçiş jenerasyonunu daha da sancılı yaptı.
Ergin Ataman, Aydın Örs ekolünden gelen bir isim. Efsane ismin başarı reçetesindeki ilk madde olan ‘Sıradışı hedef koyacaksın ve tüm ekibini buna inandıracaksın’ düşüncesini aynen uyguladı. Birçok kişi bu kadronun Dünya Kupası’nda maç bile kazanamayacağını savunurken, o madalya hedefini ortaya attı. Hazırlık maçlarındaki görüntü de aslında kamuoyunu karamsarlaştırdı. Ancak coach her fırsatta, hazırlık maçlarının
A Milli Basketbol Takımımız, Litvanya yenilgisi ile Dünya Kupası macerasını noktaladı. Bu şartlar altında oynanan çeyrek final ‘net şekilde’ başarıdır, herkes bu ekibi alkışlamalı.
‘Dünya Kupası yerine Avrupa Şampiyonası elemeleri mi oynasak’ düşüncesiyle kurulan, geçiş jenerasyonuna denk geldiği için kadro çeşitliliği olmayan, Ersan, Birkan, Kenan gibi isimlerin sakatlığı ile eksik kadro ile İspanya’ya gelen, yeni bir coach ve teknik ekibe emanet edilen bir takımdı Türk Milli Takımı.
Buna rağmen, son ana kadar mücadeleden ödün vermedi 17, 14 ve 12 sayı geriye düştüğü üç maçı, yürek farkıyla kazanarak, buralara kadar geldi. Çünkü herşeyden önce ‘takım’ olunabilmişti.
Litvanya maçını da kazanabilirdik aslında, üç sayı yüzdemiz biraz daha yükseğe çıkabilseydi. Tüm rakipler gibi Litvanya da ilk opsiyonumuz boyalı alan olduğu için, 5. dakikadan itibaren dış şutumuzu riske etti, sürekli içeriye yardım getirdi. Yani aslında görüntü Avustralya maçındaki gibiydi. Dışarıdan gelecek katkı kaderimizi belirleyecekti ve yazık ki dış şut isabetimiz sadece yüzde 17’ydi.
Biz de savunmada gerekli önlemleri almıştık. Turnuvanın şu ana kadarki yıldızları Valanciunas ile Motiejunas’ı
Tebrik etmek gerekir Ergin Ataman ve oyuncularını. İlk hedef olan çeyrek final bileti alındı. Hem de yine tarihe geçecek bir sonla, bir kez daha müthiş bir geri dönüşle, bir kez daha müthiş bir inatla, bir kez daha göğsümüzü kabartırcasına, bizi hesaba katmayan ve yarı finalde ABD’den kaçmak için ilk turda bilerek maç kaybeden Avustralya karşısında.
Artık her takımın birbirini çok iyi tanıdığı, açıklarını çok iyi kullandığı noktadayız. Birbirine yakın güçler arasındaki maçlarda anlık performanslar belirleyici olacak. Dün de öyleydi.
Avustralya hücumdaki ilk opsiyonumuzun Ömer olduğunu bildiği için, dışarıdan istikrarlı atamayışımıza da güvenerek, şutu riske etti, topu içeri geçirtmedi.
Ender ilk üçlüğü soksa da, devamını getiremeyip, takım halinde ilk çeyrekte 7’de 1 ile oynayınca milliler, kontrolü Avustralya’ya bıraktı. Neyse ki sahada her şeyi mükemmel yapan Sinan vardı. Hem yine rakibin en etkili ismini durdurma görevini yerine getirdi, hem de 10 dakikadaki 8 sayısıyla farkın açılmasını önledi.
Ergin Ataman 4 kısaya dönerek, boyalı alanı açmak istese de, tam saha baskı ile topun yarı sahayı geç geçmesini sağlayan ve hücumda organize olma süremizi azaltan Avustralya