İdmanlara devam!

22 Ağustos 2010

Ömer Aşık başta olmak üzere Oğuz ve Semih de hazır gözükünce pota altı bizim için sürekli işlenmesi gereken bir hazine gibiydi

Asya kıtasında bile başarılı olamayan ve Dünya Şampiyonası’na katılma hakkını ‘wild card’ ile kazanan Lübnan’a karşı oynarken sadece hangi dönemde neleri iyi yapıp, neleri yapamadığımızı görme şansını bulacaktık. Ancak bir türlü takımın yakasını bırakmayan şanssızlıklar devam edince, Sinan’ın sakatlığı nedeniyle oynamadığı maçta, Hidayet de ilk periyotta aynı nedenle çıkıp bir daha giremeyince düzen dışına çıktık, güçlü bir takıma karşı hiç uygulayamayacağımız beşlerle sahada yer aldık.
Kerem Gönlüm’ün 3 numaralı pozisyonda, Oğuz ve Ömer Aşık’ın da olduğu 5’te bulunması, bu sakatlığın zorunlu getirisiydi. Lübnan potansiyeli kısıtlı olduğu için, cezayı sadece 3 sayılarla kesti ama daha hızlı oynayabilecek bir takımın, büyük tehlikeler yaratabileceği çok netti. İlk periyotta sadece 1 üçlük atan Lübnan’ın ikinci çeyrekte Oğuz’un savunduğu 4 numaralı pozisyondan 5 üçlük bulması, 3 uzunlu sistemin getirisiydi! Bu sisteme rağmen verdiğimiz hücum ribauntları ise ciddi bir meseleydi.
Tanjeviç’in yine 3 numaralı pozisyonda oynatacağını açıkladığı Ersan’ı, Sinan ve

Yazının Devamı

Tanjeviç’e acil müdahale şart!

16 Ağustos 2010

Almanya gibi sıradan bir takım (Nowitzki yokken) karşısında alınan utanç verici yenilgi için yapılacak savunma ‘sonuçta hazırlık maçı’ şeklinde olacaktır. Evet, bu savunma hazırlık maçlarının temel amacı düşünüldüğünde oldukça mantıklı.
Yani bizim Almanya karşısındaki amacımız, Kerem Gönlüm (9 dakika oynadı), Ömer Aşık (5’te 4 isabet ile başladığı maçın ilk yarısında sadece 8 dakika süre aldı) gibi sezonun büyük kısmını oynamadan geçiren isimlerin maç eksiğini gidermek olsaydı, Evren Büker (yine hiç süre alamadı) gibi, Kerem ve Ender’in ardından bu takımda guard pozisyonunu idare edebilecek tek oyuncuya ‘acaba bu yükü kaldırabilir mi?’ düşüncesiyle oyun kurdurulsaydı, işte o zaman, ‘hazırlık maçıdır, olur bunlar’ derdik. Fark 21’e kadar çıkarken pres deneyebilirdik, alan savunmasına dönebilirdik... Ama yapmadık. İnşallah coachumuz da ‘nasıl olsa hazırlık maçı’ diye bunları yapmamıştır diyorum ama, 6 yıldır biz kendisinin maç çevirdiğine hiç tanık olmadık.
Ama biz yine geçen yıl Efes Cup’ta denediğimiz Ersan’ı 3, Sinan’ı guard oynatma hayallerine, Cenk’i oyun kurucu, Oğuz’u 4 numarada kullanma fantezisini de ekledik. ‘Türkiye’yi yendik, başarılı olabiliriz’ düşüncesine kapılan

Yazının Devamı

Kısa mesaj!

3 Haziran 2010

Fenerbahçe Ülkerli oyuncular daha maçın ilk dakikalarında hem izleyenlere, hem taraftarlara en önemlisi de rakibe ‘Bu iş bitmiştir’ mesajını verdi, yani kısa kesti.
Efes’in gittikçe daralan rotasyonu ve sarfettikleri efor düşünüldüğünde, bir de Fenerbahçe seyircisi tarafından doldurulan salonda, oyuncuların performansının fazlasıyla yükseldiği hesap edildiğinde zaten kimin favori olduğu herkes tarafından dillendirilmişti ama bu kadar çabuk olacağı da beklenmezdi.
Efes’e önce sertlikle mesaj gönderdi Fenerbahçe... Göğüs göğüse temaslardan kaçmayacağını ve salondan ne olursa olsun şampiyon olarak çıkacağını vücut diliyle anlattı. Efesli oyuncular ise, belki de artık yorgunluktan olacak; aynı şekilde karşılık vermek yerine, sürekli şikayet etme yolunu seçti. Mutlaka haklı oldukları pozisyonlar da vardı ama rakibin sertliğinden korktukları da çok açık belliydi. İlk periyotta Fenerbahçe’nin iki sayılık atışlardaki 14 denemesine karşın Efes’in sadece 3 kez boyalı alanı kullanmaya çalışması ve ortaya çıkan 32-10’luk skor vücut diliyle verilen mesajın istatistiklere yansıyan şekliydi!
Başta, son 4 senede elde edilen 3 şampiyonluğun değişmez kahramanı, bu serinin de yıldızı Ömer

Yazının Devamı

En önemlisi istemek

2 Haziran 2010

Denk güçteki iki takımın karşılaşmasında yine galibiyeti yine daha çok isteyen takım elde edecek. İki takım arasında ciddi bir güç farkı olmadığı için sahaya konacak ‘yürek’ler galibi belirleyecek. Efes’in handikapı büyük. Kerem ve Thornton’un olmayışı, Kaya’nın son maçın son 5 dakikasını ayrı tutarsak aklının bambaşka yerlerde olması, kısıtlı olan kadroyu iyice daralttı.
Ancak Ender’in önderliğinde sahaya konan başkaldırış 5. maçta bu şanssızlıkları hissettirmedi. Efes kazanmak istiyorsa yine ‘ölümüne’ mücadele etmeli. Tabii ki Kaya’nın durumuda takımı için çok önemli.
Fenerbahçe Ülker bugün şampiyon olmak istiyorsa, onlar da en azından rakipleri kadar istemeli. 5. karşılaşmada Ömer Onan dışındakiler sahada yok gibiydi. Eğer Fenerbahçe Ülker’in gençleri, 35 yaşındaki Charles Smith’in enerjisinden kendilerine azıcık pay çıkarırlarsa, sarı-lacivertliler favori. Çünkü iki takım da artık birbirinin ne oynadığını biliyor; Efes ikili oyunlarla potaya gidiyor, 4 numaradan bulacağı şutlara güveniyor, Fenerbahçe ise boyalı alanı daha çok kullanıp, üstünlüğünü kabul ettirmeye çalışıyor. Yani kimse yeni bir şey beklemesin, zaten bundan önceki 5 maçta da gördük ki, daha çok ‘isteyen’

Yazının Devamı

Biyonik güç!

31 Mayıs 2010

Efes Pilsen ile Fenerbahçe Ülker gibi denk güçteki iki takımın birbirlerini yenmesi normal, ancak 3-1 geriye düşen, Thornton ve Kerem gibi iki kilit oyuncusunu sakatlıkları nedeniyle kaybeden Efes’in, zaten yerli oyuncu sıkıntısı çekerken bir de Ermal ile Sinan’ın oyun içinde 5 faulle dışarıda kaldığı maçta ezeli rakibini devirmesi bence büyük bir olay!
Durum 3-1’ken Ergin Ataman’ın ‘biz bu seriyi çeviririz’ demeci, oyuncularına büyük bir güven ve hırs kazandırmış. Maçın büyük bölümünü önde oynayan Efes, belli ki bu maça öncelikle kafa olarak iyi hazırlanmış.
Lacivert-beyazlılar’a dün akşam maçı kazandıran başlıca etken, 5 faul aldığı için sadece 16 dakika sahada kalmasına rağmen savunmasıyla Ukic’i bezdiren Sinan’dı. Ukic öylesine kontrolden çıktı ki, Sinan 5. faulünü yaptığında neredeyse onu soyunma odasına kadar sırtında taşıyacaktı.
Sinan’ın erken faul problemine girmesi nedeniyle maça süper başlayan Kasun’un zorunlu olarak benchte oturduğu anlarda ise Ermal yıldızlaştı. Yıldız oyuncunun skora yaptığı müthiş katkı da kritik noktalardandı. Ancak gelelim en can alıcı ana. Ermal de Sinan’dan sonra 5 faul alınca elinde sadece 2 tane Türk oyuncusu kalan Efes, mecburen serinin

Yazının Devamı

Tebrikler Erdoğan’a

28 Mayıs 2010

Final serisinin 4. maçına iki takım da çok akıllı başladı. Bir önceki maçta sadece dışarıdan atarak kazanamayacağını anlayan Efes, her topu boyalı alana geçirmeye çalışıyor, rakip guard Ukic’e yine Sinan ile baskı yapıp (Greer oynadığında da Smith ile) rakibi düzen dışına itiyordu.
Fenerbahçe de güçlü olduğu alanı, yani boyalı alanı Vidmar ve Semih ile kapatıyor, rakibin penetrelerindeki isabetini 5. dakikada 6’da 1’de tutuyordu. 6. dakikada Fenerbahçe yine kısalınca savunmanın ortası açıldı, lacivert-beyazlılar bu alanı kullanıp öne geçmeyi başardı.
Fenerbahçe’nin oyun kurmadaki sıkıntıyı gidermek için çift guarda döndüğü dakikalarda ise boyalı alan Kerem için açıldı, Greer tarafından savunulmaya çalışan Efes’in guardı ‘post up’ ile potaya gitmeye başladı. Ona getirilen yardımlar da, boş üçlük pozisyonları yarattı, Efes farkı yavaş yavaş açmaya başladı, fark 17 sayıya kadar çıktı.
Ancak 25. dakikada Ertuğrul Erdoğan’ın tam saha prese başlaması ve alan savunmasına dönüşü, bir anda rüzgârı tersine çevirdi. İnanın o anda Efesli oyuncular, hayatlarında ilk kez presle karşılaşmış gibiydi! Yapılan 3 top kaybı ve Fenerbahçe’nin bulduğu kolay sayılar tribünleri de ateşledi, salonda

Yazının Devamı

İlahi güçler taraf tutmaz!

26 Mayıs 2010

Fenerbahçe Ülker’in maça girişini anlatan en iyi tanım, bence ‘Kusursuz fırtına’... 2’de 2 üç sayı, 7’de 7 iki sayı isabetiyle oyuna başlayan, müthiş bir istekle savunma yapıp, rakibine 4 dakika boyunca sayı attırmayan bir takıma ne denir ki başka!
Efes’in sakatlık furyasında sıranın Thornton’a gelmesi ve lacivert-beyazlılar’ın Kerem, Sinan, Shumpert, Kaya ve Kasun gibi normalden daha da uzun bir 5’le maça girmesi de aslında fırtınayı yaratan etkenlerdendi. Thornton’un yokluğunun Efes’e en önemli etkisi ise ön alan savunmasındaki yumuşamaydı. Zaten o alanın isimleri Kinsey ile Ömer de farkı 18 sayıya kadar çıkardı. Efes için bir handikap da Kasun’un da sakat olmasıydı.
Dışarıda Thornton’u kaybettiği için sıkıntıda olan Efes, içeride de güçsüz kaldı. Boyalı alanda ilk iki maç adeta tek başına savaşan Kaya’nın bitkin hali ve Vidmar ile Oğuz’un 3 saniye içindeki hakimiyeti ilk yarıda her şeyin sarı-lacivertliler lehine gelişmesinin diğer nedenleriydi. Koskoca 20 dakikada Efes’in sadece 10 kez iki sayılık atış denemesi ve 2’sinde isabet bulabilmesi de, Fenerbahçe’nin boyalı alan hakimiyetinin göstergesiydi!
İkinci yarıda ise basketbolun doğasına aykırı bir olay gerçekleşecekti!

Yazının Devamı

Efes ders almış!

23 Mayıs 2010

Final serisinin ilk maçında Efes’e göz açtırmayan Fenerbahçe Ülker, oyuna yine aynı tempoyla girmiş ve sakat olan Kasun’dan da yoksun kalan Efes boyalı alanında krallığını ilan etmişti. 4 dakikada elde edilen 8-1’lik skor ve ribauntlardaki ezici üstünlük, bu düzenin getirisiydi. Ancak arka arkaya iki top kaybı yapan Semih’in panik halde kenara alınışı ve Fenerbahçe’nin de 4 kısaya dönmesi, oyunu Efes’in istediği tempoya getirdi. Halbuki, yapılan top kayıpları düzenle alakalı değil kişisel hataydı, yani sistemi değişmek hataydı..
İlk maçta 4 kısalı sistemde Efes’in canı çok yanmış, Ukic’e yapılan ikili sıkıştırmalarda boşta kalan oyuncu cezayı kesip, sarı-lacivertliler’in öne geçmesini sağlamıştı. Ancak Ergin Ataman bu kez çok doğru bir hamle yaparak maça Sinan ile başladı, böylece Ukic’e yardım götürmek zorunda kalmadı. Bu düzen Fenerbahçe hücumlarına yansıdı, ilk maçta yüzde 60 ile üçlük atan sarı-lacivertli ekip, dün ilk 10 üç denemesinde isabet bulamadı.
İki uzunla çok etkili olan Fenerbahçe boyalı alan savunması, kısalmayla birlikte kabak çiçeği gibi açılınca, mükemmel bir gününde olan ve tam 11 asist yapan Ender sahneye çıktı. Fenerbahçe savunması öyle felaket bir hal

Yazının Devamı