Vederson oynadığı pozisyona göre biraz daha içe doğru ilerlerken topu Obertan’a kaptırması değil de tecrübesiz bir oyuncu gibi ters kanada kadar rakibini kovalaması biraz sonra gelecek golün habercisiydi. Onun Obertan’a yaptığı yalancı baskı ve kovalamaca kademedeki diğer arkadaşlarının ataletini arttırırken kendi bölgesinin de boşalmasına neden oluyordu.
Artık havasından mıdır suyundan mıdır nedir bilinmez Vederson’un yaptığı hatalar zinciri eskiden sahalarımızda sıklıkla görülürdü. Topu kaptıran oyuncu artık neyi ispat edecekse rakibin peşine takılır gider, boşalttığı alandaki koridor da büyük tehlikeye yaratırdı.
İşte bu nedenle modern futbolda alan savunması yapılıyor, adam adama markaj tamamen mazide kalmış bir hatıra oluyor.
Fletcher’in ustaca yaptığı gol vuruşunun yeri ile Insua’nın yaklaşık on dakika sonra kaleciye teslim ettiği vuruşun yapıldığı nokta hemen hemen aynıydı. Fletcher sağ ayağı ile kalecinin uzanamayacağı sağına güzel bir vuruş yaparken, Insua bu sefer sol ayağı ile kalecinin üzerine çok zayıf bir şut çıkardı.
İşte bu bizim ülkemizdeki futbolun
Biliyorsunuz Rijkaard’ın ardından tonla yorum yapıldı. Onun teknik direktör bile olmadığı, kariyerindeki başarıların kendisinden kaynaklanmadığı, zaten Barcelona’yı herkesin şampiyon yapabileceği şeklinde bizim futbol kamuoyumuzu tatmin eden uzun uzun analizler yapıldı.
Bunun bir yere kadar doğru olduğunu düşündüğümüzde ortaya aslında cevap bulmakta gerçekten zorlanacağımız birçok soru çıkıyor ortaya.
Örneğin, Galatasaray, Fenerbahçe gibi değeri yüz milyon eurolarla ölçülebilen takımlarımızın yerel ölçekte Barcelona ya da Real Madrid’ten ne farkı vardır? Bir takımda iyi oyuncular eninde sonunda bir araya gelerek belli bir kadro istikrarı yakalayabiliyor. Öyle zamanlarda kenarda kimin oturduğunun gerçekten büyük bir önemi olmuyor. Türkiye’de bu gerçeğe uygun üç tane kulüp vardır ve onların başına kim gelirse gelsin son sene kadar biri mutlaka mutlu sona ulaşıyordu. Bu durumda yapılması gereken en basit şey doğru kadronun bir araya getirilmesini sağlamaktı.
Galatasaray bu anlamda belki de başında teknik adam
Önceki gün Galatasaray’ın, dün akşam da Beşiktaş’ın rakipleri karşısında yaşadıkları sıkıntılar bir anlamda ligde bulundukları yeri doğrular nitelikteydi. Her iki takımda da farkı bir ya da en fazla iki futbolcu sağlıyor, onlar takımın kadrosundan çıktıklarında sıradanlaşıyor, rakiplerine mahkûm oynamaya başlıyorlar.
Gerçi dün İnönü’deki mücadelede Sivasspor’un özellikle ikinci yarı zaman zaman futbolun dışına çıkan sert oyunlarının etkili olduğunu belirtmemiz gerekiyor. Schuster büyük bir ihtimalle yıldız oyuncusu Guti’yi koruma adına çok beklemeden kenara aldı.
Guti, olmadığında ve oynamadığında çok sıradan bir takım haline gelen Beşiktaş’a renk veren, karakterini değiştiren, arkadaşlarına nasıl oyun kurulmasını gösteren, kazanma hamlesi yapabilen gerçekten büyük bir yetenek. Guti’nin bitirici, öldürücü ve neredeyse %100 sonuç alan ara pasları Oğuz Çetin’i hatırlattı.
Türkiye’de orta saha oyun kurucu futbolcu anlayışında devrim yapan zamanının en önemli oyuncusuydu Oğuz
Bursaspor’un yıldız futbolcusu Sercan Yıldırım maçın son bölümlerinde peş peşe Volkan ile karşı karşıya kalıp gol vuruşları kaleci tarafından kurtarılınca bir anda karşılaşmanın hakkının Bursaspor olduğu yönünde bir duygu oluştu. Sanki futbolda kalecilik ekstra bir mevkiiymiş de o toplar tesadüfen kurtarılmış gibi.
Sercan Yıldırım’ın kötü vuruş yaptığını düşünenlerin kaleci Volkan Demirel’in forvetin önüne doğru nasıl hamle yapıp nasıl kalesinin açısını kapattığını ve golcüye fazla şans bırakmadığına da bakmaları gerekiyor.
Maç bu iki pozisyona indirgenmeyecek kadar kaliteli ve karşılıklı ataklarla oynandı.
Fenerbahçe’de Kasımpaşa maçından sonra ilk kez Bilica mecburen defansta görev alırken yine bir başka Brezilyalı oyuncu Cristian da forma şansı buldu. Ancak bu iki oyuncunun bize gösterdiği şey Fenerbahçe’nin kadrosunda iyi yedek oyuncuları olduğunun ötesine geçemiyordu.
Emre Belözoğlu hırsı ile tam bir motivasyon kaynağına döndü. Bu bir anlamda Galatasaray’ı UEFA Şampiyonluğuna götüren ve o sene
Kupa maçları her zaman sürprizlere açıktır. Özellikle İngiltere gibi kupası bol olan ülkelerde üst düzey takımların alt liglerden gelenlerle eşleşmelerinde enteresan sonuçlar çıkabiliyor. Fakat o maçın detaylarına indiğinizde favori olan takımın kadro olarak farklı dizilişlerle çıktığını da görürsünüz.
Beşiktaş’ın Mersin karşısındaki zorlanmasının geri planında böylesi bir mazeret olabilir mi?
Yusuf’un ilk on bir de oynamasını rotasyon olarak değerlendireceksek sorduğumuz sorunun cevabını olumlu vermemiz gerekiyor. Ancak Beşiktaş’ın kadrosunda Guti, Bobo, Fatih Tekke, Tabata gibi oyuncuların oynadığını eklediğimizde ikinci ligden gelmiş ve hücum etmeyi bilmeyen, hatta atağa bile kalkamayan bir Mersin İ.Y. karşısında bu kadar sıkıntı çekilmesinin kolay kolay anlaşılamayacağı da kabul edilmelidir.
Neyse ki bu ay bitiyor.
Erken form tutan ve Temmuz ayından Eylül’e kadar çıktığı bütün maçlarda rakiplerine karşı bol gollü üstünlükler kuran Beşiktaş’ın üzerine kabus gibi çöken Ekim ayı Mersin
Eskiden, çok eskiden bu ülkede üç büyük kulüp varmış. Onlar Anadolu’ya çıktıklarında ne yapar eder bir gol bulur, sonra üzerine yatar, İstanbul’a güle oynaya dönerlermiş. Mutlu mesut günler, aylar, seneler yaşarlarmış. Biri olmazsa diğeri, diğer ikisi olmazsa üçüncüsü ne yapar eder şampiyon olurmuş. Birbirlerinin başarısızlıklarından mutluluk çıkarır, başarılarını da en büyük kıskançlık duygusu ile izlerlermiş.
Üç büyük kulüp hayatın böyle devam edeceğini düşünürmüş. Bu gösteri izleyenlere kendilerinin belirlediği ölçüye göre futbol sunarlarmış. Hiçbir zaman biraz daha fazla değil. Çok mutluluk ya da tatmin hiçbir zaman olmazmış.
İstikrar asla!
Aradan yüz yıl geçmiş. Anadolu’daki takımlar zaman içinde kendilerini geliştirmiş, yeni stadyumlar, ciddi yatırımlar yapmış, bin bir zahmetle yetiştirdiği yetenekleri ellerinde tutmaya gayretine girişmişler. Zaten o üç büyük kulüp de yurt içindeki futbolculara
Ekim ayı Beşiktaş’ın üzerine kabus gibi çökmüşe benziyor. Kara Kartal Ekim ayında dörtte sıfır çekerken, kalesinde 8 gol görüp, sadece 3 gol atabildi. Bütün bu olup biteni Guti ile Quaresma’nın yokluğu ile açıklamanın büyük takım olma karakteri ile uyuşmadığı bir gerçekliktir.
Kayserispor ligin gizli liderlerinden bir tanesidir.
Geçen seneden bu yana başına çorap ören Antalyaspor yenilgisi olmasaydı ve o karşılaşmayı kazansaydı lider Bursaspor ile kafa kafaya liderlikte çekişiyor olacaklardı. Hemen hafızamızı tazeleyelim, geçtiğimiz sene ligin ilk devresini lider kapatmayı yine bir Antalyaspor maçıyla kaybetmişti.
Schuster dün Hagi’nin çıkardığı kadrodan etkilenmiş olacak orta sahada ön liberosu bol tercihle ilk on birini kurmuştu. Belki de o da Fenerbahçe karşısında etkili bir futbol ortaya koyan, geçen hafta İnönü’de Beşiktaş’ı bol golle yenen Manisaspor’u deplasmanda rahat geçen Kayserispor’u fazlasıyla ciddiye alıyordu. Son Porto maçından sonra defans sorununu
Hagi’nin görev almasıyla birlikte takım kadrosu ve dizilişinde önemli taşların yer değiştirmesi muhtemeldir, beklenmelidir. Son Ankaragücü karşılaşmasında kırmızı karta kadar Sabri ve Serkan sağ kanatta bir arada oynadılar. Pino solda görev yaptı. Hakan Balta stoperdeydi, orta sahanın merkezinde de Misimoviç oynuyordu. Bu diziliş oldukça zorlamaydı ve açıkçası adını andığımız isimlerin hemen hepsi oynadıkları bölgelerde başarısız oldular.
Hagi için kritik kararlardan bir tanesi orta sahadaki beyinin kim olacağıdır. Misimoviç-Elano arasında yapacağı tercih muhtemelen maça damgasını vurabilir. Şimdi birçok kişi hangisi oynarsa oynasın ne fark eder şeklinde bir soru sorabilir; ancak Hagi, beklenen performansı göstermeyen Misimoviç’i kenara alıp Elano ile başlarsa Galatasaray bu bölgede çok sıkıntı yaşayabilir. Bir diğer olasılık her ikisine birden forma şansı vermek gibi bir tercihi düşünebiliriz. Bu durum Fenerbahçe’nin işini hiç kuşkusuz çok rahatlatacaktır.
Bütün hafta boyunca Galatasaraylı futbolcular kendilerini