Hangi sporcuyu bir hafta boyunca bu şekilde küçümserseniz sonunda ondan üst düzeyde bir performans izlersiniz. İşte Galatasaray’ın Kadıköy’deki görüntüsü Hagi-Tugay’ın da gelişiyle birlikte bir anlamda 2000 ruhunun canlanmasıydı.
Daha ilk dakikadan itibaren farklı bir Galatasaray izleyeceğimizin sinyalleri gelmişti. Temeldeki motivasyon gücü hafta boyunca aşağılanmış olmanın yarattığı psikolojik dopingdi. Üstüne takımın Rijkaard ile arasında kopan iletişim bozukluğunu eklemek gerekiyor. Aslında böyle zamanlarda dikkatlerden kaçan bir şey oluyor. Dün Fenerbahçe’ye karşı ekstra mücadele ortaya koyan futbolcuların bu hafta sonu Bursaspor’dan beş gol yemiş Ankaragücü’ne karşı nasıl oluyordu da mahkûm oynayabiliyorlardı?
Taze olanın her zaman dışarıdan bakan bir göz olarak takımdaki yanlışları daha iyi görebildiği bir gerçekliktir. Hagi’nin kulübedeki duruşundan bize yansıyan şey kendisine duyduğu güven duygusunun en üst düzeyde oluşuydu. Bu bir takım için çok önemlidir. Ancak
Bir torbanın içindeki bulunan 50 adet kırmızı marka ile 50 adet lacivert markadan rast gele 10 adet çekiyorsunuz ve üst üste 10 defa lacivert marka geliyor. 11. markanın kırmızı gelme olasılığı, lacivertten her zaman daha fazladır. Bunu üst üste 10 defa tura gelmiş para atışında 11. atışın yazı gelme olasılığıyla da eşitleyebiliriz.
Futbol böylesi bir matematik olsaydı dün İddaa oranları açıklandığında Fenerbahçe’nin 1,5, Galatasaray’ın 4,2 olan oranları da muhtemelen yer değiştirirdi.
Gerçi futbolun matematik bilimiyle hiç ilgisi olmadığını da söyleyemeyiz. Üst üste sekiz maçta gol yemeyen kalecinin dokuzuncu maçta gol yeme olasılığı artık %90’dan daha fazladır. Dünyanın birçok ülkesinde böylesi derbilerde girişte örneklediğimiz olasılık hesabının tuttuğunu da görürsünüz.
Bütün bu istatistiği ve olasılık hesaplarını alt üst eden “metafizik” bir durum var Fenerbahçe-Galatasaray rekabetinin içinde. Herkesin bildiği gibi bu rekabete Galatasaray ilk dört yıl yenilgisiz
Schuster, geçen senenin defanstan başka bir işe yaramayan ve gol atamayan bu kadrosuna ısrarla hücum futbolu oynatmaya devam edince on kişi kalmış ancak çok hızlı atağa kalkabilen gol silahı olan takımlara karşı kaybetmeyi de sürdürüyor. Beşiktaş’ın yediği ikinci ve üçüncü golün özeti buydu. İlk golde de formsuz kalecisinin büyük hatası vardı.
Beşiktaş bir anlamda kendi kendine yenilmiş oldu.
Kazanması mümkün müydü?
Sağ kanatta oynayan Hilbert ceza sahasına ondan fazla orta yaptı. Ancak bir tanesi bile pas niteliğinde değildi. Hatta bu ortaların bir iki tanesi Porto yarı alanının sıfır çizgisi üzerindendi. Bu atakların önemli bölümü golle sonuçlanabilirdi, Beşiktaş da sahadan üç puanla ayrılırdı.
Şimdi diyebilirsiniz rakip kanatları kapattı, göbeğe de fazla adam yığarak oyunu kilitledi; bu ciddi bir mazerettir. Ancak Beşiktaş orta sahada tek pasa dayalı ve oyunu kanatlara açıp, genişlik kazandıracak öylesine rahat alanlar buldu ki buradan gol üretememenin nedenini bulmak için futbolcuların teknik
Şu soruyu direkt olarak sormamız gerekiyor.
“Rijkaard, Galatasaray’ın başından Ankaragücü hezimeti nedeniyle mi uzaklaştırıldı?
Çünkü geçen sezon da aşağı yukarı tam da bu zamanlarda Ankaragücü net bir skorla Galatasaray’ı 3-0 yenmişti. O tarihlerde Rijkaard’ın bir kredisi vardı ve futbolda böyle sonuçların olabileceği düşünülüyordu. Ancak aradan geçen sürede, özellikle ligin beklenen ve umulandan kötü bir şekilde tamamlanması, Avrupa’da ve kupadaki başarısızlıklar bütün eleştiri oklarını Hollandalı teknik adamın üzerine çekmişti. Kuşkusuz Galatasaray’ın 50 yıllık “bir bileni” Rijkaard’ın teknik direktör bile olmadığını her hafta köşesinden ve ekranlardan pompalıyordu.
Her hafta üzerine dolacak şekilde sorunlar birikiyor, sabır dediğimiz şey de azalıyordu. Rijkaard’ın görevden alınması güçlü olasılıklardan biri durumuna gelmişti zaten.
Böyle durumlarda yöneticiler yönettikleri kurumun geleceği adına her türlü ihtimale göre bir B Planı
Pazar akşamı, Ankaragücü yenilgisinin hemen sonrasında Mehmet Helvacı sıcağı sıcağına duruma el koyacaklarını belirten bir açıklamada bulunmamış, Adnan Polat ertesi gün Rijkaard ile yola devam edeceklerini tekrarlamış olsaydı kuşkusuz futbol kamuoyu üç gündür Galatasaray’ın yeni teknik adamı için bunca ismi tartışıp kafa yormazdı. Ancak Galatasaray camiasının bu kadar acele ediyor oluşunun gerisinde öğrenilmiş çaresizlikten kaynaklanan bir refleks vardır.
Fenerbahçe derbisi!
Galatasaray, Fenerbahçe ile üç hafta sonra oynuyor olsaydı gündem bu kadar Rijkaard üzerine yoğunlaşmayacaktı. Yönetim, fazlasıyla kredisini tüketmiş ve oyuncularıyla arasındaki iletişimi kopmuş bir teknik adamla Fenerbahçe karşı, üstelik Kadıköy’de derbi oynayıp, yeni bir Deja vu yaşamayı göze alamadı.
Şu an kimin geleceği çok büyük bir önem taşımıyor. Yeter ki Fenerbahçe derbisi kazasız bir şekilde atlatılsın. Bir gerçek var ki teknik adam değişiklikleri, yeni bir oyuncu transferi derbilerde her zaman şans ibresini değiştirmiştir.
&ldquo
Geçtiğimiz yıllarda özellikle son üç sezon Fenerbahçe hücum ederken rakip alanda görebileceğimiz atak oyuncu sayısı üç futbolcuyu geçmezdi. Bunlardan bir tanesi Kezman-Güiza olur, diğeri onun hemen arkasındaki Alex, hücum eğer soldan yapılırsa o kanadın, yok eğer sağdan yapılırsa da orada kim oynuyorsa diğer kanadın oyuncusu kameranın kadrajına girerdi. Daha kalabalık hücumu ancak duran top organizasyonlarında yapardı sarı lacivertli formayı giyenler. Fenerbahçe yıllarca Alex’in de yardımıyla duranla toplarla rakibi çözen bir takıma dönüşmüştü.
Oysa dün akşam televizyonumuzun bize sunduğu çerçeve içinde hemen hemen beş adet Fenerbahçeli futbolcuyu her an bir arada görebilme şansı yakaladık. Üstelik bu oyuncular tek paslarla sürekli birbirleriyle yardımlaşırken ilk defa merkezden yapılan atak organizasyonlarının bu kadar etkili olabildiğine şahit olduk.
Stoch, Dia, Niang, Emre çok iştahlı oyuncular… Sürekli atağı düşündükleri için de takımı ister istemez ileriye taşıyorlar.
Türkiye’de futbolu yakından takip eden birçok kişi Fenerbahçe, Beşiktaş, Galatasaray’ın futbol tarzlarına o kadar aşinadır ki örneğin dün akşamki Manisaspor’a Beşiktaş’ı yenmesi için nasıl bir taktik vermesi gerektiğini üç aşağı beş yukarı bilebilir. Yani, elbette başarısının ayarı ile oynamaya çalışmıyoruz; Hikmet Karaman maç öncesinde rakibi ile nasıl oynaması gerektiğini test edebileceği en az on karşılaşma izlemiştir; aynen dün akşam İnönü’deki tribünlerde yerini almış Yılmaz Vural, Güvenç Kurtar gibi…
Ancak bu başarı sürdürülebilir olamıyor.
Geçtiğimiz ay sonunda bu sayfaların arasında ülkemizdeki yerli teknik adamların gerçekliği ile ilgili küçük bir tartışma başlatmıştık. Hikmet Karaman’ın yaptığını da bu ölçekte değerlendirmek gerekiyor. Önceki hafta kendi sahasında Kayserispor’a puanlar verip, İstanbul’da Beşiktaş’ı yenmenin ya da daha öncesinde Trabzonspor’a yenilgi tattırmanın “sonuçta” takımın klasman durumuna
Yanlış, plansız, programsız, belli bir fikre dayanmadan kurduğu takımın daha sezonun hemen başında ligden koptuğu yıllarda Fenerbahçe tribünlerinden bir ses yükselirdi.
“Ali Şen başkan, Fenerbahçe şampiyon!”
Bu ses umutsuzluğun, karamsarlığın, çaresizliğin dışa vurumuydu ve kurtarıcıya duyulan ihtiyaçtı.
Oysa gerçeğin tam da buna karşılık gelmediği görüldü.
100. yılını yaşayan Ankaragücü’nün 3. golünden sonra Galatasaray tribünleri sanki yaşanmıştan hiçbir ders almamış gibi o kurtarıcıyı davet eden tezahüratlarına başladı.
“İmparator Fatih Terim!”
Galatasaray’ı bu duruma Rijkaard getirmiş gibi taraftar Hollandalı teknik adamı istifaya davet ederken gerçek sorumlular protokolde taziyeleri kabul ediyordu.
Bu maç sonrasında Elano’nun koca bir 45 dakika boyunca boş yere neden ısındırıldığı; hatta maça ilk on birde başlatılmadığı yüksek sesle sorulacaktır. Ancak bu takıma büyük umutlarla ve