Dakika 8. Visca, hücum yönüne göre sağ taraftan, fazlasıyla boş durumda, çerçeveyi bulsa Altay’ı zor durumda bırakabilecek, çok sert bir şut gönderdi kaleye ancak az bir mesafeyle dışarı çıktı top.
Bir uyarıydı bu; zaten yıllardır Visca’yı burada izlememiş olanlar için kesinlikle bir sürpriz olamazdı. Herhalde futbolcunun dökümü yapılsa buna benzer en az 5 golü rahatlıkla bulunacaktır.
8 dakika sonra, Visca yine aynı yerden kaleye doğru yaklaştı; yakın sayılmayacak bir markajla takip ediliyordu Bosnalı oyuncu ve belki yine şut çekmesi bekleniyordu. Ancak şut yerine ceza sahasına orta yapmayı tercih etti bu kez.
Top ceza sahasında ofsayt çizgisinin biraz gerisinden hareketlenen Okaka ile buluştu.
İlginçtir pasın Visca’nın ayağından çıkmasından hemen sonra Okaka’ya gelirken önce Serdar Aziz’in salise farkla peşinden de Altay’ın pozisyonun takibini bırakarak kollarını bir hakem gibi yukarı kaldırdıklarını gördük.
Gol olmuş, Başakşehirli oyuncular sevinirken o sırada Serdar Aziz ve Altay’ın kolları henüz yere inmemiş, havada bekliyordu.
Pozisyonu bir kere daha izleyin, abartmadığımı göreceksiniz.
Visca’yı tutması gereken savunma oyuncusu, futbolcuya rahat orta yapma fı
Bir Avrupa Kupası macerasına nasıl başlanması gerekir sorusunun cevabı “işte böyle” olur sanırım.
Fenerbahçe hem kendi özgüvenini sağlamlaştırıyor hem de bir bakıma rakiplerine mesaj gönderiyor.
Yüksek mücadele içeren ilk yarının nasıl 1-1 sonuçlandığını anlamak için sanırım herkesin bir süre sessizce düşünmesi gerekiyordu; çünkü bu oyunun karşılığı kesinlikle beraberlik değil 3-0 olmalıydı.
Oyun!
Evet, Fenerbahçe’de yıllar sonra artık bunu konuşabilecek bir yere geldik.
Ortada bir oyun varsa bunun da gelişim sürecini anlayabiliyor, takip edebiliyor olmak gerekir; Fenerbahçe’nin teknik direktörü de bunu yapıyor.
Oyun sadakatine bağlı kalarak oyuncu performanslarının gelişimini sağlıyor.
Bu ne demek?
Geçen sezonun en kritik karşılaşması Sivasspor’du Fenerbahçe için; kazanması halinde büyük bir ihtimalle şampiyonluğa ulaşacağı bir maçı kaybetmişti, tıpkı bir önceki sezon gibi.
Sivasspor Süper Ligin kendine göre bir istikrarı ve ortalaması olan ve bunu de hiç kaybetmeyen bir takımı.
Geçen sezonu 5. ondan öncekini 4. de tamamladı ve üst üste iki sezon Avrupa kupalarına katılma hakkı elde etti.
Rıza Çalımbay, Galatasaray-Fatih Terim istisnasını bir kenara bırakırsak Süper Ligde kendine göre o da istisnai bir durum yaratarak Sivasspor’da uzun yıllardır görev yapıyor.
Bunun hakkını ve ölçüsünü bir kere ortaya koymak gerekiyor.
Fenerbahçe’nin geride bıraktığı son 3 sezondaki istikrarsızlıklarıyla birlikte bu döneme nasıl bir tablo ile başladığını da...
Bu maçın 90+7. Dakikasında gol atıp kazanmış olsaydı karşılaşmanın zorluk derecesi ve sonuna kadar mücadele eden takım gerçeği konuşulacaktı futbol kamuoyunda.
Peki Fenerbahçe uzatma dakikalarında o golü bulacak pozisyonlar üretebildi mi veya onu istedi mi?
81. dakika...
Vitor Pereira 3 golle büyük katkı veren Enner Valencia’yı oyundan çıkarıyor, yerine 18 yaşında henüz doğru düzgün hiçbir yerde profil fotoğrafı olmayan Fatih Yiğit Şanlıtürk’ü oyuna alıyor.
O dakikadan sonra Fenerbahçe’nin ileri üçlü dizilişi yaş ortalaması 18; Arda (16), Fatih (18), Muhammed (20) haline geliyor.
Hiç abartısız herhangi bir seviyede hazırlık karşılaşmasında dahi göremeyeceğimiz bu durum UEFA’nın 2 numaralı kupasında gerçekleşiyor.
Bir daha görür müyüz bilemem ancak bu durumun çok değerli olduğu gerçeği önümüzde duruyor.
Hikaye bu değişikliklerle bitmiyor.
Büyük bir ihtimalle 88. Dakikada durum 3-2 olunca kafalardan şu geçiyor “Vitor Hoca fazla ileri gitti, Avrupa macerasının şakası olmaz!”
Evet, geçen hafta 90. Dakikada kazanılan serbest vuruşun başına Arda geçip topa Sosa vurunca eleştirdiğimizde işte tam da bu mealde tepkiler gelmişti.
Dakika 87.
Maç sıkışmış ve neredeyse de 2 puan avuçtan gitmek üzere...
İnanılır gibi değil; oyuna 16 yaşındaki Arda Güler giriyor.
50 yıldır futbolu aynı at gözlüğü ile yorumlamaya devam eden bakış açısına göre bu değişiklik olsa olsa “Ağam bizimle eğleniy” şeklinde tepkiyi hak ediyor.
Aynen Helsinki maçında Arda’nın topu alıp o serbest vuruşu kullanmaya teşebbüs etmesine verilen gibi...
“O kadar da değil!”
Aksine tam da o kadar işte!
Arda oyuna giriyor, olması gerektiği yerde koşuyor, rakibini üzerine çekiyor ve karşılaşma boyunca sürekli ıslıklanarak izlenen Samatta’dan aldığı pası Zajc’a uzatıveriyor ve o da çok düzgün bir vuruşla 3 puanı getirecek perdeyi açan golü atıyor.
Dakika 90.
Nazım tek başına ceza sahasına doğru hareketlenmişken tam çizginin üzerinde düşürülüyor, bir ayağı rakip ceza alanının içinde diğeri dışarıda; darbeyi dışarıdaki ayağına alıyor.
Penaltı mı değil mi bir tartışma konusu olduğu kesin ama Fransız hakem “faul dışarıda” diyor ve serbest vuruş veriyor.
Tribünlerden ‘Arda, Arda’ sesleri yükseliyor.
Topu eline alıyor Arda, vurma hazırlığı içinde hatta Fransız hakem de serbest atışı onun kullanacağını düşünerek uyarılarda bulunuyor.
Ancak biraz geri planda duran Sosa, genç oyuncuya kendisinin kullanacağını işaret ediyor.
Arda “what” ile “why” arası bir şey söylüyor ve yüzündeki ifade düşüyor.
Geçen sezon Fenerbahçe’de 4 gol atabilmiş Sosa gelip topa vuruyor ve barajdan dönüyor.
Hangi boyuttan yaklaşırsanız yaklaşın Süper Ligin en kırılgan ve hassas dengeler üzerinde duran takımı Fenerbahçe’dir. Bu nedenle Fenerbahçe’yi değerlendirmek, sonunda ilk söylediğiniz yere de çıksa hem kolay hem anlamlı değildir.
Neredeyse 60 senedir her sezon başında ve sırasında “bu sene Fenerbahçe’yi şampiyon yapacaklar” ne kadar boş bir söylemse, “bu Fenerbahçe’den hiçbir şey olmaz” ifadesi o kadar niteliksizdir.
Çünkü yorumculuk artık böyle kolay ve vasat bir çerçeve içine sıkışmamalıdır.
Dünkü maçın ne kadar eksiği varsa zaten hepsini bütün gün okuyup dinleyeceksiniz. Ben size başka bir yerden pencere açarak anlatmaya çalışacağım.
Son 40 yıl içinde Fenerbahçe’ye bir oyun sistemi yerleştiren ve bununla da başarıya ulaşan 3 önemli teknik adam gelmiştir. Bu teknik adamları ayrıcaklıklı yapan yerleştirdikleri taktik kurgunun sadece kendi dönemleri ile sınırlı kalmamalarıdır.
Kimlerdi;
Bu kadar mı; Fenerbahçe’ye gelen çok değerli teknik
Fenerbahçe’de 3 yıl sonraki Kongre heyecanı çok daha keskin çelişkiler ve karşıtlıklarla sona erdi. Hemen bir gün önce Aziz Yıldırım’ın 2 saat süren basın toplantısında söyledikleriyle oluşan gündem onun dışına çıkmaksızın genel olarak bir cevap verme çerçevesiyle sınırlandı.
Bu tarafından bakıldığında bir Kongre niteliğine ulaşıp ulaşılmadığı da akıllarda soru işareti olarak kaldı.
Aziz Yıldırım 3 yıl sabırla sustu. Çok ağır bir yenilgi almıştı; bunu kabullenebilmek, hazmedebilmek hiç kolay değildi. İçindeki duyguların ne kadar birikmiş olduğu da daha ağzından ilk çıkan cümleleriyle birlikte görüldü.
Susmak, hele 20 sene yönetmiş olduğunuz Kulüp’ten hemen her fırsatta “arkanıza büyük bir enkaz bırakarak ayrıldığınızın” konuşulduğu bir ortamda hiç kolay değildir.
Susabilmenin kolay olmadığını da bize ertesi gün Başkan Ali Koç gösterdi.
Sn. Aziz Yıldırım’ın söyledikleri kesinlikle bir cevap hakkı doğuruyordu ancak yeri ve zamanını ayarlamak önemliydi. Burası Fenerbahçe Spor Kulübü’nün Kongresi mi yoksa Aziz Yıldırım’a cevap verme platformu muydu; geçen dönemin bir değerlendirmesi, gelecek 3 yılda neler planlanıp, programlandığı ile ilgili geleneksel Başkan özetinin