Saldırıdan sonra duygularını net olarak ifade eden ilk açıklama Kuyt’tan gelmişti. Ne diyordu Hollandalı;
“Hala elim ayağım titriyor. Ayakta zor durabiliyorum. Dik durmak istiyorum, kötü şeyler düşünmek istemiyorum ama ağlıyorum ve kendime engel olamıyorum şu anda. Gözlerimden yaşlar geliyor. Ben bu şekilde devam edemem”
O otobüsün içinde olmamasına karşın sanki her şeyi yaşamış gibi arkadaşlarının başına gelen suikast girişiminin bütün ayrıntılarını tekrar tekrar kafasında kuruyor ve hissediyordu. Facia 2 saniyelik bir refleks sayesinde önlenmişti.
Planlı ve organize bir pusu kurulmuştu. Pusuyu kuranların tek bir hedefi vardı, içinde 40 kişilik Fenerbahçe kafilesini taşıyan otobüsün yoldan çıkarılması sayesinde bu ekibin mümkünse hepsinin, yok öyle olmuyorsa en azından birkaç tanesinin ölmesini sağlamaktı.
Kuyt bunu ayırt etmiş ve kendisi olmasa bile arkadaşlarının yaşayacakları bu sonu düşünerek tepki vermişti.
Sadece o değil ki;
Alves: “Türkiye dışarıdan sürekli bombaların patladığı bir Ortadoğu ülkesi gibi duruyor. Ailem ve sevdiklerim buradan ayrılmamı istiyor.”
Türkiye’de 4 Nisan 2015’te bir suikast teşebbüsü yaşandı. Suikast girişimi Trabzon’daydı, hedef içinde 40 kişilik Fenerbahçe futbol takımı kafilesiydi.
Pusu kurulmuştu.
Hani “tüfek icat oldu, mertlik bozuldu” diyor ya atalarımız, işte böyle bir şey vardı ortada.
Tarihimizin en karanlık sayfalarında olduğu gibi tüm cesaretini pusu kurmaktan alanlar yeni bir eylem planı yapmışlardı.
Bu pusunun bir benzeri 3 Temmuz’da da kurulmuştu!
Kafileyi taşıyan otobüs şoförü vurulacaktı.
Böylece saatte yaklaşık 90-100 km yapan araç kontrolden çıkacak, önce bariyerlere çarpacak, sonra yoldan çıkacak ve peş peşe taklalar atarak artık nerede duracağı belli olmayan, içinde belki de onlarca cana mal olacak bir sona doğru yol alacaktı.
Ve bu sabah gazetelerin manşetlerinde insanların çoğu zaman en yakınından daha çok sevdiği Fenerbahçe’li futbolcuların bir kısmının fotoğraflarını görecek ve kahrolacaktık.
Türkiye’ye dışarıdan gelmiş ve son beş yılda yaşananları öğrenmek isteyen biri “3 Temmuz’da ne oldu?” diye sorsa bugün futbol kamuoyunu meşgul eden bu ortamı göstererek “işte tam da böyle bir şey oldu!” diyebileceğimiz bir ortam var.
Dün Beşiktaş Spor Kulübü’nün Televizyonu maçın devre arasında koridorlarda yaşanan gerilimi gösteren küçük bir video yayınladı.
Görüntülerde bağıran biri olduğu duyuluyordu; biz bunun kim olduğunu Emre’nin yüzünü görerek anlamıyoruz. Ama biliyoruz. Ne söylüyor Emre?
"Şerefsizler gibi yüzüme bakıp da gider, tamam mı? Her maç geliyor, her maç yedikleri aynı b.k, tamam mı. … Ben f.ck off deyince, ben bir şey diyor oluyorum. Söyle ona bir daha el hareketi yapmasın, anam avradım olsun, İstanbul burası."
Bu sözleri için Emre’yi savunacak ya da onu anlamaya çalışacak değiliz. Ancak bu görüntüler hangi amaçla gösteriliyor bunu sorup cevabını aramamız gerekiyor. Çünkü Türkiye’de öyle bir algı mühendisliği var ki insanlar yapmadıkları şeyler yüzünden bütün ömürlerini cezaevinde geçirecek cezalar alabiliyorlar ve birkaç yıl sonra Devletin en başındaki kişi çıkıp “kandırıldık” diyebiliyor.
3 Temmuz farklı değildi.
Neye inandırılmamız isteniyor?
Em
Fenerbahçe aslında maçı kazanmamak için elinden gelen her şeyi denedi, ortaya koydu ancak futbolun perileri bir kere daha sarı lacivert camiaya bir şans verme adına üzerine bir de mesaj ekleyerek bir kere daha yüzüne güldü.
Galatasaray maçında gol 81. dakikada gelmişti, Sow Beşiktaş ağlarını sarstığında kronometre 90+1’i gösteriyordu.
Yani yavaş yavaş sezonunun sonunun geldiğini anlatmak istiyor futbolun gizemli perileri ancak ısrarla o mesajı almak istemeyenler de var.
Dün bir tragedya vardı Şükrü Saraçoğlu’nda.
Emenike Tragedyası…
Kuşkusuz bütün suçu futbolcuya yüklemek de olmaz, onu bu hale getiren teknik yönetim ve belki de Başkan en az futbolcu kadar sorumluluk sahibiydiler. Haftalardır artan gerilimi kazanma stresi yüksek bir derbi karşılaşmasına taşıyarak bir anlamda futbolcuyu kurtların önüne atmış oldular.
Fenerbahçe taraftarı dün akşam Emenike golü kaçırdığından itibaren Arenalardaki gladyatörlerin kaderini belirleyen Romalılar gibi başparmaklarını aşağıya indirerek futbolcunun infazına karar verdi.
Emenike de bu kararı formasını çıkararak protesto etti ve saha dışına kadar geldi.
Fenerbahçe sezonun ikinci yarısından itibaren bir adım ileri iki adım geriye giden bir performans sergiliyor, Galatasaray galibiyetiyle ligde oynayacağı Beşiktaş maçına liderlik için çıkacak duruma gelmişken, geçen hafta Gençlerbirliği’ne kaybederek bir anlamda bunu sanki istemiyormuş da elinin tersiyle itiyormuş görüntüsü verdi.
Beşiktaş, bu sezon ligde çok ilginç sonuçlar alıyor. Geçtiğimiz yıllarda kazanması gereken çok basit maçlarda yaptığı puan kayıplarıyla çok erken yarıştan koparken, bu sezon en azından seri galibiyetlerle final maçlarına çıkıyor.
Ancak final maçlarındaki tutuk ve sonuca gitmeyen futboluyla taraftarını üzüyor.
İlk yarıdaki Fenerbahçe ve Galatasaray maçlarını bu klasmanda görüp değerlendirebiliriz.
Avrupa Ligi’ndeki Clup Brugge eşlemesi de Beşiktaş için bir eşik atlama karşılaşmasıydı, ancak bunu da geçemedi ve Liverpool galibiyetiyle gelen havayı da ortadan kaldırmış oldu.
Fenerbahçe, Beşiktaş’ın tam aksi görüntüde önemli final maçlarını ciddiye alıp, rakiplerine karşı çok daha üstün performans sergileyebiliyor.
Trabzonspor maçının 0-0 sonuçlanması tamamen beceriksizlikten kaynaklanan bir durumdu.
Aynı şeyi Galatasaray derbisinde de tekrarl
Gençlerbirliği takım halinde güzel ve akıllı oyun oynayarak hak edilmiş bir galibiyet alırken, karşısında rakip diye oynayan ekibin Fenerbahçe olduğunu anlamak için insanın kendisini fazlasıyla zorlaması gerekiyordu.
Fenerbahçe kenar yönetimi ve sahadaki tüm oyuncularıyla tanınmayacak derecede kötü bir oyun ortaya koydular. Bu kadar dağınık, bozuk, dengesiz, beceriksiz ve ciddiyetten uzak oynarsan, kenarda da takımı yönetemezsen yenilgi kaçınılmaz olur.
Mesela dün Fenerbahçe son saniyede bir penaltı kazansa ve maç berabere sonuçlansa, kazara Webo son kafa vuruşunu golle sonuçlandırsa Gençlerbirliği için yazık olurdu.
Geçen hafta Galatasaray karşısında oynayan bu takım ve oyuncular mıydı?
Son beş hafta da iki yenilgi iki beraberlik alan Fenerbahçe zirveden uzaklaşırken, her geçen gün de şampiyonluk istemiyormuş görüntüsüne bürünüyor. Zaten bu haliyle ligi uzun süre götürmesine de imkan yok; haftaya Beşiktaş’ı yense bile bir sonraki haftanın garantisi yok.
Fenerbahçe’nin bu olmadığını biliyoruz ancak üzerinde Fenerbahçe forması giyenler bu bilinçteler mi gerçekten anlaşılması çok zor!
Ve Fenerbahçe’nin gerçek sorunu da bu!
Emenike ve Sow…
12 Mayıs 2012 günü karşılaşma sonrasında Kadıköy’de olanlardan Cüneyt Çakır’ın haberi olmamış, onu çok ilgilendirmiyor da olabilir. Ancak o gün yönetim gösterdiği maç sonucu bir takım 0,5 puan farkla şampiyon olmuş, diğerinin tribünleri bütün sezon yaşadığı kaosun gerilimine ilave olarak stadyumundaki ağır tahrik sonrasında karışmış ve içlerinde çok küçük yaşlardaki çocukların da olduğu kişiler hayati tehlike altında saatlerce stadyumdan çıkamamıştır.
Cüneyt Çakır iyi bir insan mı yoksa kötü mü, hesap içinde midir değil midir, bunu bilemeyiz. Bizim elimizdeki tek veri onun yönettiği karşılaşmalar ve buralarda verdiği kararların standart sapma oranları veya seviyeleridir. Bu nedenle iyi hakem midir yoksa kötü mü, hakemliğinin etkilerini tartışabiliriz.
Cüneyt Çakır’ın futbolcunun zaman geçirmesi veya oyundan çalmasına gösterdiği hassasiyetle ilgili en çarpıcı örnek Ali Sami Yen Stadyumu’nda Gökhan Gönül’ü taç atışı sırasında top toplayıcının sahaya kontrolsüzce attığı topa eğildi diye ikinci sarıdan atmasıydı.
Bu bir irade göstergesidir. Cüneyt Çakır’ın elbette bu kartı çıkarmaya yetkisi ve gücü vardır, olmalıdır.
Artık bütün spor kamuoyu bilir ki Cüneyt Çakır futbol
Şüphesiz Fenerbahçe’nin rakipleriyle oynadığı maçlardan ortaya çıkan tek bir sonuç var; Fenerbahçe açık farkla diğerlerine karşı net bir üstünlüğü var.
Ligin ilk yarısında oynanan Galatasaray maçı da dâhil olmak üzere Fenerbahçe bunu her maçta gösterdi, dün akşamki oyun da sonuç da istatistikler de ligdeki her iki takımın gerçek pozisyonu çarpıcı bir şekilde ortaya koyuyordu; ancak bu göstergelerin büyük bölümü ligdeki tablo ile üst üste çakışmıyor.
Fenerbahçe hem iç hem de dış sorunlarını çözemeden ve sürekli de büyüterek yoluna çok zor şartlarda devam ediyor.
Maçın ikinci yarısı oynanıyor. Uzun bir topla buluşan Emenike Galatasaray’ın sol kanadında çok uygun bir pozisyonda, Galatasaray savunmasının gol atması için tek başına bıraktığı Kuyt’ın bacaklarının tam ortasına sanki gol vuruşu yaparcasına bir pas veriyor; tabii top Kuyt’ın iki dizine çarparak gol pası olma özelliğini tamamen yitiriyor.
Bu pozisyonda iki önemli konu var;
İlki ligin liderinin savunmasının içler acısı durumu, hem Emenike’nin topla buluşma anında hem de Kuyt’ın altı pasa yakın bir yerde tek başına bırakılmasında hataları var. Galatasaray’ı bu pozisyondan tek bir şey kurtarabilir; o da