8.33 kala çember üzerindeki topun kararı

21 Şubat 2014

Her şey son çeyrekte maçın bitimine 8.33 kala Kleiza’nın attığı ve çemberin üzerinde duran topun bir süre içeri mi girecek yoksa dışarı mı düşecek kararsızlığında yönünü basketten yana kullanmasıyla değişti dersek sanırım yanılmış olmayız.

O ana kadar karşılaşmada bir türlü takımlardan birine doğru kırılamıyordu.

Birinci ve ikinci çeyreklerde Efes daha iyi görünmesine karşın son bölümlerde Fenerbahçe Ülker ön plana çıktı; üçüncü çeyrekte daha iyi olan taraf bu sefer sarı lacivertlilerdi ancak sonunu Efes getirdi.

Ama…

Dördüncü çeyrekte de benzer şeyler olacağının beklentisi yükselir, maçın son topa kalabileceği tahminleri gelirken o sihirli 8.33’lük denge bozan Kleiza basketi geldi ve sonra da Efes üst üste top kayıpları yaptı.

Basketbol adına çok da olumlu şeyler söylemek mümkün olmasa da mücadele seviyesi en üst düzeydeydi.

Efes potaya 30 üç sayılık atış denemesinde bulunurken bunların sekizinde; Fenerbahçe Ülker de 20 atışta 5 isabet bularak toplamda 50 atışta %26 gibi yüzdeye ulaşabildiler. Üstelik atışların büyük bölümü olabildiğince müsait pozisyonlardı.

Fenerbahçe Ülker geçen hafta 33/53’lük iki sayılık isabet ile 66 sayı üretip Laboral’a 34 sayılık fark ata

Yazının Devamı

Fenerbahçe kalabalıkları, kalabalıklar da adalet isteğini büyütüyor!

18 Şubat 2014

3 Temmuz Operasyonunun planlayıcılarının kafasında şöylesi bir senaryo olmalıydı.

Aziz Yıldırım’ı içeri aldıklarında sansasyonel bir ortam oluşacaktır, bir süre gazeteler bundan söz edecek,medyanın bütün organlarına servis edilmiş olan delillerle zaten yıllardır çok kötü bir profilini çizdikleri adam suçlu ilan edilecek, başkana bağlı geçinen ve onun beslediği bir grup taraftarın tepkileri olacak ama iki üç ay içinde her şey eski haline dönecekti; unutulacaktı.

Tribün grupları denilince akla gelecek görüntüyü şöyle tarif edebiliriz belki, yaşları 16 ile 25 arasında değişen, çoğunlukla işsiz güçsüz ve her an olay çıkarmaya hazır veya meyilli klasik holigan tipinde taraftar profili.

Hatta bu taraftar profili Aziz Yıldırım’ın Olgun Peker ile anılan işbirliğini çok daha anlamlı ve suçlamalarda yeralan iddiaları daha da güçlendirmiş olacaktır.

Müthiş!

Muhtemelen bütün bu olasılıkları düşündükçe keyiften şekilden şekle girenler de olmuştur.

3 Temmuz 2011 Pazar günü operasyona başlayanlar Türkiye gerçeğinin ne kadar uzağında olduklarını henüz bilmiyorlardı.

Yazının Devamı

Galatasaray'ın deplasmandaki kayıpları devam ediyor

17 Şubat 2014

Geçen hafta oynanan Eskişehirspor karşılaşması sonrasındaki yorumumu şöyle bitirmiştim;

“Fenerbahçe’nin 90 dakika hiç düşmeyen temposuna karşın Galatasaray biraz daha idareli oynuyor. Bu özellikle gol sıkıntısı çekeceği maçlarda çok zorlayacaktır.”

Bursaspor, Eskişehirspor ve Antalyaspor serilerinin hepsinde Galatasaray baskılı başladı. Rakipleri de Galatasaray’ın oynaması için açık alanlar bıraktı.

Bursaspor kendi kalesine 54 metre, Eskişehirspor da 56 metre mesafe bırakacak şekilde sahaya yayılmışlardı. (Bu maçla ilgili sayısal veriyi ancak bugün öğreneceğiz, tahminim bu metrelere yakın çıkacaktır)

Belki bu Bursaspor için anlaşılabilir ya da kabul edilebilir ancak bu maçı izledikten bir hafta sonra benzer bir taktikle Galatasaray’a karşı mücadele etme taktik anlayışını açıklamak teknik anlamda zor olsa gerekir.

Galatasaray özellikle rakiplerinin genişlettiği bölgelere çabuk ve etkili futbolcularını sokmayı başarınca taraftarının da coşkusu eşliğinde maçları daha ilk 30 dakika içinde çözüverdi.

Benzer şey Antalyaspor’a karşı da üçüncü kere tekrar ediyordu. Samet Aybaba sanki son iki hafta Türkiye’de yaşamamış gibi sahasında oynuyor olmanın rahatlığından olacak

Yazının Devamı

Alper Potuk merkezli oyunda ısrar edilmelidir.

16 Şubat 2014

Kadro açıklandığında zaten bildiğimiz bir gerçeğin bir kere daha farkına vardık; Fenerbahçe’yi ligin lideri yapan kadrodan dört oyuncu sahada olmayacaktı.

Bir, iki hadi neyse de dört oyuncu demek takımın neredeyse yarısı anlamına geliyordu; üstelik omurgayı da oluşturuyordu.

Caner gibi sezona sol kanatta damga vurmuş bir oyuncudan yoksun olmak bile tek başına eksiklik olarak değerlendirilebilecekken ona eklenenler Fenerbahçe’nin bütün düzenini alt üst etmeye yeterdi ki öyle de oldu.

Fenerbahçe’nin özellikle son beş altı, belki daha fazla maçtan beri süre gelen isabetli pas atma zafiyeti vardı ve bu yeni kadro ile birlikte isabetli pas sayısı ilk yarı neredeyse yok gibiydi.

Mehmet Topuz için bu misyon zaten birkaç sezon önce bitmişti; herkesin kenarda bekleyen Holmen’den büyük umutları vardı ancak dün bir kere daha gördük ki ya daha zamana ihtiyaç duyuyor ya da gerçekten o bölgenin adamı değil.

Caner Erkin’in etkinliği ve üretkenliği onun yerinde oynayan kim olursa olsun zaten aynısını tekrarlayamayacağından sıkıntı unsuruyken Kadlec’in asgari seviyelerde dahi katkı yapmaktan uzak kalması eksikliğin boyutlarını büyüttü.

Mehmet Topuz’la ilgili beklentilerin yok

Yazının Devamı

Fenerbahçe karşı vicdani karanlık duygusu

15 Şubat 2014

Bir ülkede adalet ancak durumlara karşı eğilip bükülmeden ve karşılaşılan olaylar ve olgulara her şekilde aynı yaklaşımı gösterebilme düşüncesi, bilgisi, cesareti, kararlılığı ve bilgeliği ile sağlanabilir.

Buna sahip çıkan paydaşlar ne kadar büyürse adalet de o kadar güçlenir.

Dahası orada adalete konu olacak hukuksuzluk zaten olmaz!

Ancak eğer duruşunuzu delirleyen şey farklı öznel sebepler olursa o zaman aradığınız şey pragmatizm olur.

3 Temmuz operasyonu, süreci ve davası ısrarla “Fenerbahçe ve Aziz Yıldırım” üzerinden konuşulmaya çalışıldı.

Bunun nedenlerini defalarca kere ve en son hafta içinde yazdığım yazılarla anlatmaya çalıştım.

Fenerbahçe ve Aziz Yıldırım ülkemizde son 20-25 yıl içinde sistemli bir biçimde belli bir algının içine yerleştirildi.

Aziz Yıldırım öncesinde Ali Şen vardı ve yıllarca takımın kazandığı penaltıları hakemleri ayarlamak suretiyle elde ettiğine dair kamuoyunda güçlü bir yargı oluşturulmuştu.

Yazının Devamı

Ligin yeni atmosferine uygun Beşiktaş

12 Şubat 2014

Kime neye göre hak vereceğimizi şaşırdığımız iki maç ve sadece tek üç puan üzerinden yapılan eşleşmede son gülen Beşiktaş oldu ve ortada duran ödülü de alarak ligin yeni atmosferine uygun bir şekilde konumlandı.

Bir futbolcu kendi takımına nasıl zarar verir sorusunun cevabıdır Donk’un ilk maçta yaptığı; rakip oyuncu tehlikeli bölgeden uzaklaşırken elindeki cismi rakibin oynadığı topa fırlatması sonrasında yarattığı kaos ile.

Donk böyle kirli oyuna başvurmasa zaten iyi oynadıkları maçtan üç puanı alacak böyle bir tekrara gerek bile olmayacaklardı.

O günkü Kasımpaşa ile bugünkü arasında en az Beşiktaş kadar fark var.

Kasımpaşa hızla hedeften ve zirveden uzaklaşırken Beşiktaş onun terk ettiği yeri dolduruyor.

Beşiktaş dünkü maç olmasaydı da bu çıkışını gösterecekti zirve ile arasında 5 değil de 8 puan olacaktı; ancak ne fark eder?

Galatasaray, Fenerbahçe ile dört puanlık farka rağmen ligin seyrinin kendi ellerinde olduğuna inanmaya başlamışken Beşiktaş’ın bunun tersini düşünmesine neden olacak bir şey olabilir mi? Hele çok daha dengeli ve olgun bir oyun anlayışıyla futbol oynamaya başlamışken?

Hiç kuşkusuz bu durum çok daha iştah açıcıdır.

Yazının Devamı

"Fenerbahçe algısı yönetimi"

11 Şubat 2014

Gökhan Gönül diyor ki; “yorumculardan da artık Fenerbahçe aleyhine verilen kararları konuşmalarını bekliyoruz.”

Bu ortamda böyle beklenti boşunadır. Araya serpiştirilmiş bir kaç yazar dışında konuları onun istediği gibi yorumlayacak kişi yok spor medyasında; böyle bir gündemleri de yok.

Hayatın dengesini kaçırmamak gerekiyor. Bu felsefeye her zaman inandım ve bu doğrultuda hareket etmeye gayret gösterdim.

Yaşamın kendisi zaten güç iktidar hesaplarıyla adaletsizlik üzerine kurulmuş ve bilimsel yasalarla da bu formülüze edilmiş durumdadır.

Kütleniz kadar çekim alanı yaratırsınız.

Bireyler tek başlarına kalabalıkların içinde bir değer olarak ayrıca kendisini ifade etmelidir, kaybolmamanın ya da sürüklenmemenin ön koşuludur bu ancak aynı zamanda toplumsal bir varlık olduğunu da unutmamalıdır. Örgütlü olmak ve birlikte hareket etmek kütleyi büyüten, genişleten ve haliyle de çekim alanı yaratan bir gerçekliktir.

Bizlerin çocuk olduğu 70’li yılların ortalarında Türkiye’de bir Fenerbahçe gerçeği vardı.

1980’li yılların sonlarına doğru bu gerçeği Yalçın Doğan Cumhuriyet Gazetesi'nde yayınladığı

Yazının Devamı

Saatini söyleyin de bilelim, 20.45 mi?

10 Şubat 2014

Futbolun basitliğinden söz ederiz ya bazen zordur, anlamak, konuşmak, değerlendirmek; çoğunlukla futbol futbol değildir çünkü.

Futbol bazen bir kurgudur ve siz o kurguyu hem bilirsiniz hem de futbol konuşmak istersiniz.

Kurgun bu kadar açık ve net olarak çıktığında da bir kurban verirsiniz ki meselenin arka planında olan şeyin devamı sağlansın.

Mesele Yunus Yıldırım falan değil; çünkü ona hakemliği bıraktırıp eğer gözlemci, temsilci hatta yorumcu payesi verip, on sene sonra da MHK Başkanı yaparsanız sistemin on yıllardır süren düzeninin devamına katkı sağlarsınız.

Aynen bütün sezonu Anelka’nın olmayan eliyle oyalayıp, temizeller pankartlarıyla sahaları kirletip, son hafta da paketleyip Fenerbahçe’nin elinden alıp, bir de “Appiah o golü kaçırarak ligimizin namusunu kurtarmıştır!” deme yüzsüzlüğü göstermede olduğu gibi…

O son rezil maçı yöneten hakem bugün televizyonlarda, kendisine verilen köşelerde hakemlik dersi veriyor. Sanki kendisi zamanında doğru hakemlik yapmış gibi.

“Yunus Yıldırım lime lime Fenerbahçe’yi doğradı” diye hakem çok değil sekiz sene önce daha büyük bir skandal maça izin veren.

Ne değişiyor?

Yazının Devamı