“Ee, bu sıcakta klimayı çalıştırırsanız bozulur tabii” diyen klima tamircisine sahip güzel ülkem,
Öğrencilerin ‘ertesi gün’ yüzünden, pazar akşamları, bütün okul günlerinden daha fazla sıkıntı yaşadıkları acar ülkem,
Sinemanın çocuk yıldızlarının, büyüdüklerinde genellikle kriminal işlere karıştıkları aziz ülkem,
Düşmanla görüşmeden barışmanın imkansızlığını asla algılayamayan cabbar ülkem,
Nüfusa oranla en fazla ‘esmer tenli sarışına’ sahip özel ülkem,
Gezegenin, hesap öderken “Sizin ne vardı?” diye soran yegane garson tipine sahip leziz ülkem,
Bakanların başı, validesini kaybettiği için o haftaki programını yapmayan yapımcılar barındıran tuhaf ülkem,
Dese ki Kenan Evren:
“12 Eylül darbesini ben, ben olduğum için yapmadım, Genelkurmay Başkanı olduğum için yaptım, benim yerimde kim olsa yapacaktı. Ben, özünde iyi bir uygulamacıyım. Ben, konjonktür kurbanıyım...”
Dese ki Kenan Evren:
“Biz bu darbeyi İç Hizmet Kanunu’nun 35’inci maddesine göre yaptık. Bu madde olmasa da, koruma ve kollama için bir gerekçe bulurduk. Silahlı kuvvet olunca, gerekçe bulmak kolay. Zaten insanlık tarihinde hep böyle olmamış mıdır? Yasaları, silahı daha kuvvetli olan koymamış mıdır?..”
Devam etse Kenan Evren:
“Amerika’nın ‘bizim çocuklar’ dediği biz generaller değildik, Amerika’nın çocukları bu ülkenin sermaye sahipleri, patronlarıydı. Biz sadece sermayenin istediği sistem için mesai yapan üvey çocuklardık. Çünkü toplumsal gelişme, ekonomik gelişmeyi sollamıştı; ezilenler, ezilmeyecekleri bir dünyanın mümkün olduğunu anlamışlardı. ‘İç hizmetimiz’ sosyalizmin önünü kesmek oldu. ‘Dış hizmetimiz’se, sermaye düşmanı Varşova Paktı’nın yayılmasını engellemeye yardım etmek, çöküşünü hızlandırmak...”
Eklese Evren:
Özet: Ali Kaptan gergindir. Cemile tedirgindir. Aylin üzgün, Berrin çökkün, Mete bitkindir. Kim varsa, yılgın, bıkkın, kızgın, kırgındır. Osman’sa cücedir...
Minik Osman, Pamuk Prenses müsameresinde prens rolü beklerken ‘Neşeli’ rolü geldiği için bunalıma girmiş, okula gitmeyi reddetmektedir. Devreye Süleyman girer ve oyunun adını ‘Pamuk Cüce ve 7 Prens’ olarak değiştirir. Böylece Neşeli, prens olacak ve Osman, hayata dönecektir...
Kayınvalidesinin önerisiyle triko işine geri dönmeye hazırlanan Cemile, oğlu Mete’nin pantolon paçalarından tayyörler, döpiyesler yapmaya kararlıdır. Mete’yse tünel kazarak, cezaevindeki Nihal’in yanına sızmaya.... Ali Kaptan da kararlı olmak istemekte, ama neye kararlı olacağına karar verememektedir...
Dr. Hülya, Yapı İnşaat’ın aşırı sıkıcı kuruluş yıldönümü partisinden tek ayakkabısını bırakarak kaçan Soner’in peşindedir. Soner “Yanılıyorsunuz, ben oraya hiç gelmedim’’ diye Hülya’dan kurtulmaya çalışır. Bunun üzerine Hülya, tek ayakkabıyı Soner’e giydirmeye çalışır, ayakkabı Soner’e olmaz. Hülya, ağlayarak kaçar. Gene devreye Süleyman girmiş ve sabaha kadar uğraşarak Soner’in ayağını taraklı hale getirmeyi başarmıştır...
Dönen dolapların peşinde
Kötü kalpli işadamı Kenan Bey, bir yandan Selma Hanım’ı gün boyu serseme çevirerek karışımı hazırlarken, bir yandan da “Kerizsin galiba oğlum Kenan, zaten petrol işi yapıyosun, sağlam para kazanıyosun, ne gereği vardı silah kaçakçılığına girmenin” diye kendi kendine düşünür. Eve kendi çabasıyla dönmüş olan bez bebek “70’li yıllardayız Kenan Abi, dönemin modası silah kaçakçılığı, sen n’apıcaksın, üzme kendini’’ diyerek onu rahatlatır...
Hain Carolin, Cemile’nin trikotaj atölyesinden ayağını kestikten sonra, Halk Ekmek’ten alışveriş yapmasını, Et Balık ve Süt Endüstrisi Kurumu’na girmesini de yasaklatmıştır. Zaferini kutlamak için Cağaloğlu Hamamı’nı kapatan Carolin, İstanbul’daki Alman arkadaşlarıyla gün boyu yıkanır...
Telkinde bulunur
Bu arada Sağlık Bakanı duruma el koymuş ve Tarık’la Hülya’yı karşısına alarak “Gençler, ikiniz de doktorsunuz, aynı hastanede çalışıyorsunuz, özetlerden izlediğim kadarıyla iyi anlaşıyorsunuz, hayır boyunuz posunuz da birbirine uygun, kendi aranızda sağlam aşk yaşamak varken niye biriniz gider hamile kadına tutulur, diğeriniz de çocukludan beter, Süleymanlı adama yanar tutuşur, anlamadım gitti’’
Sağlık Bakanlığı, işi gücü bırakıp Aylin’in peşinde gezen Dr. Tarık’la, Soner’in evinden çıkmaz olan Dr. Hülya hakkında soruşturma açmıştır. Devreye Süleyman girer ve doktorlar için ‘zorunlu ilişki’ yasası çıkartarak problemi çözer...
Hakkı’yı öldürenin Nihal olduğu ortaya çıkmasına rağmen Mete hapiste tutulur. Sebebi, yaptığı müzikle halkın canını sıkmış olmasıdır...
Verdiği ilaçlarla Selma’yı fena eden Kenan, hayır duası almak için gittiği annesinden bakla ezmesiyle döner. Şirkete geldiğinde Ali Kaptan’ı küvette kağıt gemi yüzdürürken görür, Ali Kaptan mesleğini çok özlemiştir. Kenan “Bir kez bile dümen başında görünmüşlüğün yok arkadaş, bu nasıl bir kaptanlık’’ diye homurdanır...
Karolin’in intikamı
İşte, ‘Muhteşem Yüzyıl’ dizisinden reytingleri alt üst eden karelerin çıkış noktaları
Sultan Süleyman, haftalık olağan görüşme için İbrahim Paşa’yı huzuruna çağırır. İbrahim Paşa, ‘’Sakalınız günden güne genişliyor sultanım, bunun hikmeti ne ola?’’ diye sorar. Süleyman, “Aziz başkan çıkana kadar bu böyle” der. Pargalı “Halk, yayıldığımız üç kıtayı kanıksadı hünkarım, yeni kıta ister, yeniçeri savaş ister” diyerek gündeme girişir. Padişah “Bırak şimdi yeniçeriyi, oymak beyini; Şarlken denen madrabaz elçi yollamış, alın huzura” der...
O esnada haremden çığlıklar gelir. Diyete başlayan Valide Sultan, karbonhidrata yüklendiği için Şeker Ağa’yı saraydan atmış, yerine de Priştine’den Omega Han’ı getirmiştir. Buna sinirlenen Hürrem Sultan cariyeleri örgütlemiş, “Hepimiz şekeriz” yazılı pankart açtırmıştır...
Osmanlı tokadının icadı
Şarlken’in elçisi, imparatorun mesajını iletmek yerine “Niçin mutlakiyet, padişahlığa ne zaman başladınız, ıssız bir zindana düşseniz yanınıza alacağınız üç cariye kim?” tipi sorulara girişince, bu şaklabanlığa öfkelenen Sultan Süleyman, basar tokadı. Osmanlı Tokadı’nın çıktığı an bu andır. Tokat manyağı sahte elçi, Papa’ya bağlı bir
Özet: Sultan Süleyman, Viyana'yı kuşatmış fakat alamamıştır. Hürrem, Sultan Süleyman'ı kuşatmış ve almıştır. Son olarak Pargalı'nın heykelleri dile gelip canlanmıştır…
Esasen heykeller canlanmamıştır, Valide Sultan'a öyle görünmüşlerdir. Çünkü Valide Sultan, Afyonkarahisar'dan gelen deli balı, tüm ikindi kaşıklamıştır. Nigar Kalfa'yı çağırıp ''Artık bana Valide Sultan demeyin, Dalida Sultan deyin'' der. Boş boş bakan Nigar Kalfa'ya baldan dört kaşık yedirir…
Padişah'a Arşidük Ferdinand'ın yine ordu topladığı haberi gelir. Padişah ''Şu Ferdinand savaşa harcadığı enerjiyi şov bizınıs'a harcasaydı en kral kumpanyacı, en parlak turneci olurdu'' der. Pargalı ''Şov bizınıs nedir sultanım?'' diye sorar. Padişah ''Kahpe bizınıs'' diye espri yapar lakin sadece kendisi güler…
Bu arada, hareme acemiliği henüz bitmiş, yeni tertip cariyeler gelir. Bunlardan biri Nora isimli bir Hırvat kızıdır. Hürrem Sultan, “Nereden tanıyorum ben seni?” diye Nora'ya sorar. Nora, “Geçen yıl Örovizyon'da Hırvatistan'ı temsil ettim sultanım” der. Böylece Nora, bir anda Hürrem'in ahretliği olur…
Pargalı, Nigar Kalfa'ya ''Kolpa evlilik yaptırarak Nasuh Efendi'ye ayıp ettik amma bari üç hakkı daha