Hürrem, nikahı basmıştır ama istekleri bitmez. Bu sefer de Sevgililer Günü’nde padişahtan Kız Kulesi’ni hediye olarak talep eder. Sultan Süleyman “Orası küçük mumum, ben sana ilk fırsatta Andorra veya Lüksemburg’u alır veririm’’ der...
Bu haber Valide Sultan’ı sinirlendirir. “Gavur icadını yaydığı için St. Valentine’nin kellesini al aslanım’’ der. Padişah “Onun suçu yok, bu adeti yayan Yolağası Hıncal Paşa’’ der. Valide Sultan, “O zaman onun kulağını çek aslanım’’ der. Padişah “Anne kocaman oldum, tarihe geçtim, bana aslanım deyip durma’’ der. Valide Sultan “Ne diyeyim, cim bom bom mu diyeyim’’ der. Padişah cevap vermez, aniden atına binip Edirne’ye kaçar...
Bu arada herkes aynı kalmış, sadece Şehzade Mustafa büyümüştür. Pargalı “Vay canına çocuğa bak, tahta çıkmak için kendini sıkıp çabucak büyüdü. Ayrıca patatesleri oyup oyup kendine tuğra yapması da dikkatimden kaçmadı. Tetikte olmalıyım’’ diye heykellerle dertleşir. “Tetik dedim ama, nedür, bilmezem’’ diye düşünür...
Tüm paşalar Yedikule’ye
Valide Sultan, sabaha kadar Leo’nun mektuplarını okumuş ve şafak sökerken mektupların Rusça değil, Lehçe yazıldığını anlamıştır...
Öte yandan Sümbül Ağa, Sultan Süleyman avdayken gelen Venedik elçisine kendini padişah gibi tanıtır ve “Öyle sular içinde memleket olmaz. Size bir ay mühlet, kurutun o suları. Kurutmazsanız donanmayla geliriz tillahi” der. Haçlı dünyası bir kez daha korkulara kapılmıştır...
Resmi nikah peşindeki Hürrem, bu isteği gerçekleşene kadar Süleyman’a sokulmaz. Padişah’ın yoğun saç okşayışları ve “Güneşim, ayım, gecem, gündüzüm, ışığım, mumum, sabahım, aydınlığım, günaydınım, kelebeğim, arım, çekirgem, kaftanım, sarığım, tatlandırıcım’’ şeklindeki iltifatları sonuç vermez. Bunun üzerine Süleyman, “Zinhar gözüm görmesin seni’’ diyerek Hürrem’i saraydan kovar. Hürrem, çocuklarıyla beraber Beykoz Simit Sarayı’na yerleştirilir. Bu arada Viyana kuşatılmıştır. Fakat ağırlaşan iklim şartları ve yaklaşan Kış Olimpiyatları nedeniyle Süleyman, kuşatmayı kaldırır. Padişah, Pargalı’ya “Zaten daha İstanbul’un fethini kutlamaya tam doyamadım. Derhal şölen tertip edin’’ emrini verir...
Sultan Süleyman tüm hışım ve haşmetiyle bağırarak Pargalı’yı çağırır. Pargalı “Gene ne oldu acaba? Azarlamak için mi devşirdin kardeşim, hayret bi olay’’ diye homurdanarak huzura çıkar. Süleyman “Yakışıyor mu bize Pargalı? Cihan sultanının sarayında IKEA mumları var bre! Durduk yere İsveç Krallığı’na sefer mi yaptırtacaksın bana’’ diye haykırır. Pargalı “Oh be, dandik meseleymiş’’ diye sevinir ve Şiraz’dan mum dökme ustalarını getirterek bu meseleyi çözer...
Valide Sultan, çok dertlidir. Harem’de mücadele iyice sertleşmiş, artık büyük cariye-küçük cariye ayrımı kalmamıştır. Daye Hatun’u çağırır, “Benim içim bayıldı, biraz kestirecem, ben uyurken sen benim yerime dertlen’’ der...
Hürrem, padişahla resmi nikah yapmayı kafasına koymuştur. Gül Ağa’yı yollayıp bu konuda Şeyhülislam’dan görüş ister. Gelen görüş “Yok artık, bari bi de Esma Sultan Yalısı’nda kokteyl yapsınlar’’ şeklindedir. Fakat Hürrem, kolay pes edecek kadın değildir. Her an nikah için lazım olabilir diye, zamanında ressam Leo’nun çizdiği altı adet vesikalık resmini hazır eder...
Bu arada, son sezon matrak oyunlarında şike ve teşvik yapıldığı iddiası ortaya atılmış, konuyla ilgili olarak Matrakçı Nasuh
Demokraside 'doğru-yanlış’ olmaz, ‘gerçek’ olur. Her fikir korkusuzca söylenebilir, her görüş yaymak amacıyla yazılabilir. Zaten demokrasi denmesi bu yüzden, tersi faşizm olur. Eyleme dönüşmeyen düşünce en temel, en doğal haktır.
İşgalciliğiyle Antep'i ‘Gazi’, Maraş'ı ‘Kahraman’, Urfa'yı ‘Şanlı’ yapan Fransa, son ırkçı kararıyla kendini ne yapmıştır, başlıktaki boşluğu siz doldurun!
Faşist, zorba, ilkel, şansız, şerefsiz, vb. sıfatlarla anılmak istemeyen ülkeler, düşünceyi ve konuşmayı yasaklama utancından kurtulmalı, hangi dilde ve ne anlatıyor olursa olsun.
Demokrasi tahammül demek, Sarkozy'ye bile...
Uğur Mumcu’yu öldürdüler... Çünkü Mumcu’nun aydınlatamayacağı tek cinayet buydu...
iKi RESiM ARASINDAKi
‘Türkiye-Yarı Açık-Cumhuriyeti’ mi olur, Somaliland'den ilhamla ‘Turkeyland’ mi olur, onu da referanduma götürürsünüz!
EN UĞURLU 13-CUMA!
''Şapkanızı yana yatırın'' diyor Frank Sinatra, ''Açıların tavrı vardır.”
Efsane Sinatra, 13 Ocak Cuma, Tepebaşı Romeo&Juliet'te anılacak. Ayşe Gencer, Meltem Ege, Elif Çağlar, Şirin Soysal, Evrim Özşuca ve Ferhat Öz'ün Sinatra şarkılarını yorumlayacağı gece, 22.30'da başlayacak. Gecenin sunucusu da benim!
İnsan, ölümlü… Tüm canlılar gibi… İyi ki de ölümlü… Büyük Hayyam'ın tespitiyle, “Ölüm olmasa yaşama sırası bize gelmezdi…”
Bıraktığında doğal yolla ölecek insanı, milliyeti ve halkı ne olursa olsun; silahla, bombayla, mayınla öldürünce zafer mi kazanacaksın?.. O ölecek de sen ölümsüz mü kalacaksın?..
Sivil ya da asker, bilerek veya yanlışlıkla, öldürülmesin artık… Barış içinde sivil hayat doğal, hayata aykırı olan ölüm saçan silahlar… Ve her üniformanın içinde bir sivil insan var…
Total zekanı ölüm için değil, hayat için kullan n'olur, ey insanlık…
iKi?RESiM ARASINDAKi
Mizahçılara sorulan standart sorulardan biridir: “Peki siz nelere gülersiniz?”
Bundan sonra cevabım hazır: ‘Keşan Müftüsü’ne!’
Ne demiş muhterem: “Noel Baba, düzgün biri olsaydı, eve bacadan girmezdi!”
Doğru söze ne denir?! Bu mantıkla, Superman delikanlı biri olsa, öyle martı gibi uçmaz! Örümcek Adam’ın cibilliyetsiz olduğu, sağa sola ağ fırlatmasından belli! Pamuk Prenses’te sağduyu olsa yedi erkekle aynı evde yaşamaz!
Pes yani sayın müftü. Siz uymayın Noel Baba’ya, yaşlı başlı adam o. Aklı yerinde biri, ne diye geyiklerle yoldaş olur ki?!