<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
Ekonomide denge her şeyden önemli. Büyüme, enflasyon, faiz oranları, döviz kurları, sıcak para girişi, hatta borsa endeksi gibi karşılıklı etkileşim içinde olan büyüklükler kendi içlerinde ve birbirlerine karşı denge içinde olmak zorunda.
Merkez bankalarının asli görevi, fiyat istikrarının korunması. Yani, mevcut dengenin korunması ve eğer denge bir biçimde bozulmuşsa, yeni dengenin kurulması için her şeyin yapılması. Çünkü, fiyat istikrarı denilince sadece enflasyondaki değil, faiz oranlarındaki, döviz kurlarındaki ve diğer göstergelerdeki istikrar anlaşılır.
Serbest piyasa ekonomilerinde, sistem gereği zaman zaman bu dengelerde bozukluklar oluşur ve bu bozukluklar zamanında giderilmezse krizlere yol açar. Çünkü, piyasa ekonomilerinde piyasayı oluşturanlar dengeleri bozmak ve bu bozulmalardan spekülatif kar elde etmek peşindedirler. İşte, merkez bankalarının asli görevi dengelerin bozulduğunu önceden görüp, düzeltme yönünde zamanında karar almak, uygulamaları yürürlüğe koymaktır. Bu konuda merkez bankalarının önündeki en önemli engel ise siyasi istikrarsızlıktır.
Ülkemizde krizlere yol açan dengesizlikler, döviz kurlarında, faiz oranlarında ve sıcak
Çağdaş devlet mümkün olduğunca küçüktür ve küçülmeye çalışır. Oysa, bizde devlet her yıl büyüyor. Geçtiğimiz iktidarlar döneminde bırakın özelleştirme yapılmasını, devletleştirmeler yapıldı. Hiç gereği yokken ve bizler bas bas bağırırken bankalara el konuldu. Ticari bankalar devlete devredildi. Bu hükümet zamanında da gelenek sürdürüldü. ÇEAŞ ve Kepeze el konuldu. Bu kuruluşlar yeniden devletin oldu. Ben Uzanları kesinlikle savunmuyorum. Ama, hiç olmazsa bu kuruluşlara el konulur konulmaz başka birisine satılmalı veya devletin zararları başka bir biçimde karşılanmalıydı.Çağdaş devlet bankacılık yapmaz. En büyük bankalarımız her dönemde devlet bankaları olmuştur. Son 5 yılda ise devlet bankacılık sektörünün % 70ini yönetir hale gelmiştir. Her dönemde devlet bankalarının özelleştirileceği söylenmiş ama olmamıştır. Devlet bankalarının yöneticileri her zaman özelleştirmeye taraftar görünmüşler ama gerçekte karşı olmuşlardır. Devlet bankalarının varlığı yüzünden mevduata verilen tam garanti de rekabet şartlarına uygun olmayacağı bahanesiyle sürdürülmüştür.Çağdaş devlette ticari işletmelerin zararı halka ödettirilmez. Bizde işler hep terstir. Birer ticari işletme olan bankaların
<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
Çağdaş devlet işletmeci değildir. Oysa, Türkiye'de en büyük işletmeci devlet. Üretimin de, tüketimin de büyük bölümü devlet tarafından yapılıyor.
Çağdaş devlet mümkün olduğunca küçüktür ve küçülmeye çalışır. Oysa, bizde devlet her yıl büyüyor. Geçtiğimiz iktidarlar döneminde bırakın özelleştirme yapılmasını, devletleştirmeler yapıldı. Hiç gereği yokken ve bizler bas bas bağırırken bankalara el konuldu. Ticari bankalar devlete devredildi. Bu hükümet zamanında da gelenek sürdürüldü. ÇEAŞ ve Kepez'e el konuldu. Bu kuruluşlar yeniden devletin oldu. Ben Uzanlar'ı kesinlikle savunmuyorum. Ama, hiç olmazsa bu kuruluşlara el konulur konulmaz başka birisine satılmalı veya devletin zararları başka bir biçimde karşılanmalıydı.
Çağdaş devlet bankacılık yapmaz. En büyük bankalarımız her dönemde devlet bankaları olmuştur. Son 5 yılda ise devlet bankacılık sektörünün % 70'ini yönetir hale gelmiştir. Her dönemde devlet bankalarının özelleştirileceği söylenmiş ama olmamıştır. Devlet bankalarının yöneticileri her zaman özelleştirmeye taraftar görünmüşler ama gerçekte karşı olmuşlardır. Devlet bankalarının varlığı yüzünden mevduata verilen tam garanti de rekabet şartlarına
Bernard Crick "Democracy (Demokrasi)" isimli kitabında yukarıdaki görüşleri dile getirip, "Modern Demokrasi"nin şartlarını şöyle tanımlıyor:a) Kişilerin istediklerinde ve istedikleri ölçüde siyasi hayata katılabilmeleri,b) Yasa ve kuralların özel girişimler ve ticari hayat bakımından mümkün olduğunca serbesti sağlaması,c) Laik devletin sürekliliği ve bu sürekliliğe toplumun inanması,d) Toplumda çok geniş bir orta sınıf bulunması,e) Entelektüel, elit bir toplum kesiminin yetişmiş ve yenilerinin yetişiyor olması,f) Siyasi partiler, çok partili bir seçim sistemi ve parlamento gibi demokrasinin klasik unsurlarının bulunması,g) Halk tarafından seçilen temsilcilerin ülkeyi yönetmesi,h) Belirlenen sık aralıklarla serbest seçimlerin yapılması,i) Serbest piyasa ekonomisinin varlığı,j) Mülk edinme serbestisinin bulunması,k) Mahkemelere ve yasalara güven ile yasalar karşısında eşitliğin sağlanmış olması,l) Devlet ve özel sektör kurumlarında şeffaflığın bulunması,m) Alternatif ve bağımsız bilgi kaynaklarının varlığı,n) Basın özgürlüğünün sağlanmış olması; bilginin açık olması ve serbestçe, kolayca ulaşılabilmesi,o) Fikir özgürlüğü bulunması ve kişilerin görüşlerini istedikleri gibi ve
<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
Demokratik bir hükümetin anayasal ve sosyal konulardaki görüşü de demokrat olmalı; kişi özgürlüğüne, insan haklarına inanmalı ve toplumun tepkilerini her zaman göz önünde tutmalıdır. Toplumun ve toplumdaki tepki merkezlerinin tepkisi çoğu zaman eşitlikten ve siyasi sonuçlardan çok daha önemlidir.
Bernard Crick "Democracy (Demokrasi)" isimli kitabında yukarıdaki görüşleri dile getirip, "Modern Demokrasi"nin şartlarını şöyle tanımlıyor:
a) Kişilerin istediklerinde ve istedikleri ölçüde siyasi hayata katılabilmeleri,
b) Yasa ve kuralların özel girişimler ve ticari hayat bakımından mümkün olduğunca serbesti sağlaması,
c) Laik devletin sürekliliği ve bu sürekliliğe toplumun inanması,
Hükümet önce "Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu"nu çıkararak, teftiş kurullarına paralel "İç Denetim Koordinasyon Kurulu"na bağlı bir denetim sistemi oluşturdu. Bu sistem kamudaki denetim görevinin tek elde toplanmasını sağlıyor.Şimdi "Kamu Yönetimi Temel Kanunu" çıkarılıyor. Bu kanunla teftiş kurulları lağvedilip, her bir kurumun kendisine uygun biçimde ve "İç Denetim Koordinasyon Kurulu"na bağlı denetim sistemi oluşturulması sağlanıyor.Hükümet bu konuya o denli önem veriyor ki, Başbakan son grup toplantısı konuşmasını bu konuya ayırdı. Başbakan, konuyu kamuoyunun görüşüne sunduk derken, TESEV dışında kimse ile görüş alışverişinde bulunulmadı ve basındaki yoğun eleştiriler yok sayıldı. Aksak muhalefet CHP ise, henüz bu konuda net bir görüş oluşturamadı.Başbakanlık Müsteşarı Ömer Dinçer üçüncü ve son darbeyi vurmak için bir yasa tasarısı hazırlattı. Tasarının adı, "Bazı Kanun ve Kanun Hükmündeki Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı". Bu isim altında birçok şey değiştirilerek, gerçek yapılacaklar gizleniyor. Tasarı Müsteşar Yardımcısı Mustafa Çetin başkanlığındaki bir komisyon tarafından hazırlanmış.Tasarının 8. maddesi ile Başbakanlığın ana hizmet birimleri
<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
Temel amacı teftiş kurullarını yok etmek olan yasalar zinciri devam ediyor:
Hükümet önce "Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu"nu çıkararak, teftiş kurullarına paralel "İç Denetim Koordinasyon Kurulu"na bağlı bir denetim sistemi oluşturdu. Bu sistem kamudaki denetim görevinin tek elde toplanmasını sağlıyor.
Şimdi "Kamu Yönetimi Temel Kanunu" çıkarılıyor. Bu kanunla teftiş kurulları lağvedilip, her bir kurumun kendisine uygun biçimde ve "İç Denetim Koordinasyon Kurulu"na bağlı denetim sistemi oluşturulması sağlanıyor.
Hükümet bu konuya o denli önem veriyor ki, Başbakan son grup toplantısı konuşmasını bu konuya ayırdı. Başbakan, konuyu kamuoyunun görüşüne sunduk derken, TESEV dışında kimse ile görüş alışverişinde bulunulmadı ve basındaki yoğun eleştiriler yok sayıldı. Aksak muhalefet CHP ise, henüz bu konuda net bir görüş oluşturamadı.
Başbakanlık Müsteşarı Ömer Dinçer üçüncü ve son darbeyi vurmak için bir yasa tasarısı hazırlattı. Tasarının adı, "Bazı Kanun ve Kanun Hükmündeki Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı". Bu isim altında birçok şey değiştirilerek, gerçek yapılacaklar gizleniyor. Tasarı Müsteşar Yardımcısı Mustafa
Ya Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonundan (TMSF) teminatların para ödenmeden önce veya ödenme sırasında serbest bırakılması istenecek;Ya TMSFnin elindeki hisse senetlerinin para ödenmeden önce veya ödenme sırasında serbest bırakılması istenecek;Ya da Çukurovanın borcuna karşılık bir devlet garantisi gerekecek.Bu işlemlerden birini veya hepsini yapacağına dair TMSF bir belge verir ve bu belgede sözü edilen edimlerin TMSF tarafından yerine getirilmesi Türkiye Cumhuriyeti tarafından garanti edilirse, bu belgeleri eline alan kişiler piyasaya çıkıp kapı kapı dolaşır; parayı bulmaya çalışırlar. Aslında, bu kişilerde hazır para yoktur.Böyle bir operasyon Türk Hazinesinin borçlanma piyasasını kaybetmesine neden olur. Çünkü, Hazine borçlanmak için normal imkanların dışına çıkmaya başlamış demektir. Bu davranış, Türk Hazinesinin borçlanma kapasitesini, bulunacak paranın en az 6 - 7 misli azaltır veya fiyatını çok yükseltir. Değil hazineler, ticari bankalar bile böyle bir yola gitmezler. Hatta, bugünlerde Türk bankaları senetleri elden ele dolaşacağı için, aval karşılığı kredi kullanmayı bile istemiyorlar. Kullanılacak kredinin parçalar halinde verilmesi bile bankaları tedirgin ediyor. Çünkü,