Merkez Bankası gerçekte ne diyor?

11 Şubat 2004

<#comment>
<#comment>
Merkez Bankası geçen perşembe günkü açıklamasında şöyle diyor:
a) Enflasyondaki düşme sıkı maliye ve para politikaları sayesinde sağlanmıştır.
b) Şimdiye kadar gerçekleştirilen yapısal programlar, bu disiplinin sürdürülebilir olduğu kanılarını güçlendirmektedir.
c) Tüketici ve yatırımcı güveni gittikçe artmış; enflasyon beklentileri hedeflere gittikçe yaklaşmıştır.
d) Ocak ayı enflasyonu, yıl sonu hedefi ile tutarlı bir düzeydedir.

Yazının Devamı

Bu denge sürmez

9 Şubat 2004

Türkiyede ise vergi rantiyeye kaynak yaratmak için toplanıyor. Hizmet tamamen ikinci planda. Vergilerin toplanma amacı, bütçe açıklarını kapatmak. IMFnin emri de böyle.Yine de, borçlar artıyor. Toplanan vergiler tamamen faiz ödemelerine gittiği halde iç ve dış borçlar gittikçe artıyor. Enflasyon düştüğü için ekonomi bakımından başarılı zannettiğimiz geçen yıl bile iç ve dış borçlar 50 milyar doların üzerinde arttı. Hükümet, borçlanabildikçe durum iyi zannediyor.Bütçede yatırım yok. Devlet halka hizmet için yatırım yapmak zorunda. Bu yılki bütçede yatırım harcamaları 300 milyon dolar civarında. Bu miktar, hiç yatırım yok anlamına geliyor. Çünkü, bu parayla eskiyen üretim araçları bile onarılamaz.Öngörülen yatırımlar da torpilli yerlere, torpilli müteahhitler aracılığı ile yapılacak. Çünkü, Maliye ve Planlama eşgüdüm içinde çalışmıyor. Zaten, açıklanan detaylı bir öncelikler planı da yok. Bu durumda, her zaman olduğu gibi milletvekilleri Maliye Bakanının ayağını öpüp, kendi yörelerine para gönderilmesini isteyecekler.Özel sektörün yatırım yapmasına da izin verilmiyor. Özelleştirme yapılamıyor. Yapılanlar da bir biçimde iptal ediliyor. Ya "peşkeş edebiyatı" yapılıyor ya satılan

Yazının Devamı

Bu denge sürmez

9 Şubat 2004

<#comment>
<#comment>
Vergi niçin toplanır? Halka hizmet etmek için. Toplanan vergiler, yol, su, elektrik, temizlik gibi hizmetler biçiminde halka geri dönmelidir. Ancak, bu durumda devlet, devlet olur. Halk devlete güvenir; devletini sever.
Türkiye'de ise vergi rantiyeye kaynak yaratmak için toplanıyor. Hizmet tamamen ikinci planda. Vergilerin toplanma amacı, bütçe açıklarını kapatmak. IMF'nin emri de böyle.
Yine de, borçlar artıyor. Toplanan vergiler tamamen faiz ödemelerine gittiği halde iç ve dış borçlar gittikçe artıyor. Enflasyon düştüğü için ekonomi bakımından başarılı zannettiğimiz geçen yıl bile iç ve dış borçlar 50 milyar doların üzerinde arttı. Hükümet, borçlanabildikçe durum iyi zannediyor.
Bütçede yatırım yok. Devlet halka hizmet için yatırım yapmak zorunda. Bu yılki bütçede yatırım harcamaları 300 milyon dolar civarında. Bu miktar, hiç yatırım yok anlamına geliyor. Çünkü, bu parayla eskiyen üretim araçları bile onarılamaz.
Öngörülen yatırımlar da torpilli yerlere, torpilli müteahhitler aracılığı ile yapılacak. Çünkü, Maliye ve Planlama eşgüdüm içinde çalışmıyor. Zaten, açıklanan detaylı bir öncelikler planı da yok. Bu durumda, her zaman olduğu gibi

Yazının Devamı

200 milyar dolarlık kaybı nasıl önledik? (3)

7 Şubat 2004

<#comment>
<#comment>
Pazartesi ve cuma günkü yazılarımda, ülkemizin 1995 yılında 200 milyar dolara yakın bir zararını nasıl önlediğimizi anlatmaya başlamıştım. Neden 200 milyar dolar? Çünkü, kriz önlenememiş ya da son krizde yapıldığı gibi hatalı davranılmış olsaydı, ülkemiz son krizde karşılaştığı ekonomik yıkıntı ile karşılaşabilecek; bankalar batacak ve insanımız fakirleşecekti. Son ekonomik krizde bu fakirleşme toplam 200 milyar doları çok aştı. Yaptığımız operasyonun neyi önlediğini kimse tahmin edemez ama karşılaşılabilecek toplam yıkıntının 200 milyar doları rahatlıkla aşabileceğini tahmin edebiliriz.
Başbakan Çiller olayın öneminin ve önlenen yıkıntının büyüklüğünün hiçbir zaman farkında olmadı. Biz de ona uzun uzun anlatamadık. Zaten, Türkiye'den yapılanın hiçbir önemi yoktu. Ülkesinden çok kendi küçük çıkarlarını düşünen Türkler, Anayol hükümetinin hem Çiller hem de ANAP kanadında yer aldılar. Sonra da, Çiller'i tamamen yok etmek için bu hükümeti bitirdiler. Çiller yapmasaydı, Erbakan'la Mesut Yılmaz ortaklık yapacaktı. Çiller'in Erbakan'la koalisyon kurarak beklentileri kırmasıyla, ülkesinden çok kendi çıkarlarını düşünen Türkler 28 Şubat sürecini desteklediler,

Yazının Devamı

200 milyar dolarlık kaybı nasıl önledik? (2)

6 Şubat 2004

<#comment>
<#comment>
Pazartesi günkü yazımda, ülkemizin 1995 yılında 200 milyar dolara yakın bir zararını nasıl önlediğimizi anlatmaya başlamıştım. O yıl, IMF sonbahar toplantılarında Türkiye'yi temsil ediyordum. IMF ülkenin seçimlere gideceğini, bu aşamada yeni bir stand - by yapmak istemediğini bildirdi; ancak bir açıklama yapmadı. Seçim kararının alınmasıyla, politikaya atılmaya karar verip, istifa ettim. Yerime de, rahmetli Osman Cavit Ertan'ı vekil bıraktım. O zaman, Merkez Bankası hem Türk lirasında hem de dövizde piyasanın tek hakimi idi. Merkez Bankası döviz rezervleri, tüm döviz borçlarının üzerindeydi. Bankalara açık piyasa borcumuz da yoktu.
Ama, ülkesinden çok kendi küçük çıkarlarını düşünen Türkler vardı. Bunlar seçim öncesi bir ekonomik kriz çıkarıp Çiller'i yıpratmak ve iktidara gelmek peşindeydi. Bu kişilerin IMF Direktörü Fischer ile yakın ilişkileri de vardı. Bir biçimde, Türkiye - IMF ilişkisinin bittiğini yabancı bankacılara yayıp, ülkemizden dövizlerini çekmeyi ve ülkemize dış kredileri yavaşlatmayı sağladılar. Özellikle etkin oldukları Türk bankalarını da devreye sokup, bir "döviz krizi" çıkarmaya çalıştılar.
Olanlardan Çiller'in haberi yoktu.

Yazının Devamı

200 milyar dolarlık kaybı nasıl önledik?

2 Şubat 2004

Yıl 1995. Tansu Çiller Başbakan. Ben Merkez Bankası başkanıyım. Enflasyon bir yıl içinde yarıdan fazla indirilmiş. Merkez Bankası döviz rezervleri bir yıl içinde 3.5 milyar dolardan 18.5 milyar dolara çıkarılmış. IMF ile sürdürmekte olduğumuz program başarılı. Özelleştirme hariç, bütün hedefler tutmuş. Ancak, IMF Türk lirasının değerli tutulmasında ısrarlı. Çiller ve ben ise, "gerçekçi kur" dediğimiz, "enflasyon kadar kur"dan yanayız.IMF sonbahar toplantılarında Türkiyeyi temsil ediyorum. Yaptığımız resmi görüşmelerde, IMF ülkenin seçimlere gideceğini, bu aşamada yeni bir stand - by yapmak istemediğini ve kurulacak yeni hükümetle birlikte ilişkilerin yeniden gözden geçirileceğini bildirdi. Biz de, Çillere danışarak bu öneriyi kabul ettik. Zaten, bundan sonrasını kendimiz yürütecek güçteydik.IMF ile ilişkinin bitirildiği dile getirilmedi. Anlaşmamız gereği, IMF de bu yönde bir açıklama yapmadı. Seçim kararının alınmasıyla, çok samimi söylüyorum, milletvekili veya bakan olup bürokrat iken yapmama olanak bulunmayan hizmetleri yapmak ve zinciri tamamlamak üzere politikaya atılmaya karar verip, sürem olmasına rağmen istifa ettim. Yerime de, en kıdemli Başkan Yardımcısı olan Osman

Yazının Devamı

200 milyar dolarlık kaybı nasıl önledik?

2 Şubat 2004

<#comment>
<#comment>
Osman Cavit Ertan geçen hafta aramızdan ayrıldı. Ülkemize 200 milyar dolardan fazlaya mal olabilecek bir krizi önlediğimizde, o Merkez Bankası Başkan Vekili idi.
Yıl 1995. Tansu Çiller Başbakan. Ben Merkez Bankası başkanıyım. Enflasyon bir yıl içinde yarıdan fazla indirilmiş. Merkez Bankası döviz rezervleri bir yıl içinde 3.5 milyar dolardan 18.5 milyar dolara çıkarılmış. IMF ile sürdürmekte olduğumuz program başarılı. Özelleştirme hariç, bütün hedefler tutmuş. Ancak, IMF Türk lirasının değerli tutulmasında ısrarlı. Çiller ve ben ise, "gerçekçi kur" dediğimiz, "enflasyon kadar kur"dan yanayız.
IMF sonbahar toplantılarında Türkiye'yi temsil ediyorum. Yaptığımız resmi görüşmelerde, IMF ülkenin seçimlere gideceğini, bu aşamada yeni bir stand - by yapmak istemediğini ve kurulacak yeni hükümetle birlikte ilişkilerin yeniden gözden geçirileceğini bildirdi. Biz de, Çiller'e danışarak bu öneriyi kabul ettik. Zaten, bundan sonrasını kendimiz yürütecek güçteydik.
IMF ile ilişkinin bitirildiği dile getirilmedi. Anlaşmamız gereği, IMF de bu yönde bir açıklama yapmadı. Seçim kararının alınmasıyla, çok samimi söylüyorum, milletvekili veya bakan olup bürokrat iken

Yazının Devamı

Yaratma sanatı

31 Ocak 2004

Yaratıcılığın sadece deli bilim adamlarına, artistlere ya da reklam ajanslarında çalışanlara has ve onların görevi olan bir işlev olduğunu zannederiz. Oysa, sermaye birikiminin bu denli arttığı bir ortamda, her sahadaki rekabet sadece ve sadece yaratıcılık sayesinde sağlanabiliyor. Buna rağmen, ne acıdır ki, bırakın yaratma sanatını, yaratıcı düşünme teknikleri bile okullarımızın hiçbir seviyesinde öğretilmiyor.Yaratıcılık konusunda araştırmalar yapan George Land isimli alim Amerikada 5 yaşındaki çocukların % 98inin yaratıcı düşünceye sahip olduğu halde, 15 yaşındaki çocukların sadece % 12sinde bu özelliğin bulunduğunu saptamış. Land, Amerikada bile eğitim sisteminin çocukları körelttiğini savunuyor. Amerikada durum böyleyse, bizim eğitim sistemimizin acıklı durumunu düşünün.Buckminster Fuller, yaratıcılığı geliştirmenin mümkün olduğunu ve bunun bir çeşit "kozmik avcılık"a benzediğini söylüyor. Kendi kafanızın derinliklerinde çıktığınız bir av partisi.Yaratma sanatını öğrenmenin ilk dersi, konuyla ilgili tüm bilgilere vakıf olmak. Piyasa ekonomisinin dünyadaki tüm örneklerini ve kendi ülkenizdeki durumu tam anlamıyla bilmeden, bir piyasa yaratamazsınız.İkinci ders, çocuklaşmada

Yazının Devamı