Çok sayıda okuyucum "Siz Merkez Bankası Başkanı idiniz, bu söylediklerinizi neden yapmadınız?" diyor.Ben 2 yıla yakın Merkez Bankası Başkanlığı yaptım. şubat 1994'te göreve geldiğimde krizin ortasındaydık. Kullanılabilir döviz rezervi kalmamıştı. Ocak devalüasyonu yapılmış olmasına rağmen, piyasada döviz fiyatı oluşamamıştı. Merkez Bankası benden önce yayımladığı tebliğleri yanlış olduğu gerekçesiyle geri çekmek zorunda kalmış, güvenilirliğini yitirmişti. Mart ayı içinde seçim vardı, hükümet istenilen programı hemen uygulamaya sokamıyordu. IMF bile bir reçete sunma olanağına sahip değildi.Benim programım ve yöntemim hazırdı. Seçim gününü takiben açıklanan 5 Nisan 1994 kararları incelenirse, alınan kararların yaklaşık % 80'inin Merkez Bankası ile ilgili olduğu görülür. O günlerde Merkez Bankası, ekonomi bakanlığının da, Maliye Bakanlığı'nın da, Hazine'nin de önüne geçip, ağırlığını vurguladı.Kriz atlatıldı. Döviz rezervleri 15 ayda 18.5 milyar dolara ulaştı. Oysa, Cumhuriyet tarihinde o güne kadarki en yüksek rezerv ancak 7 milyar doların biraz üzerinde olabilmişti. İlk kez, Merkez Bankası döviz pozisyonu düzeldi; döviz varlıklarımız döviz borçlarımızın üzerine çıktı (şimdi bile bu
<#comment>#comment> Geçen haftaki yazılarımla ilgili çok sayıda elektronik posta (e - mail) aldım. Aralarından, hem çok sorulan hem de önemli saydığım bazı soruları bugün ve yarın yanıtlamak istiyorum.
Çok sayıda okuyucum "Siz Merkez Bankası Başkanı idiniz, bu söylediklerinizi neden yapmadınız?" diyor.
Ben 2 yıla yakın Merkez Bankası Başkanlığı yaptım. şubat 1994'te göreve geldiğimde krizin ortasındaydık. Kullanılabilir döviz rezervi kalmamıştı. Ocak devalüasyonu yapılmış olmasına rağmen, piyasada döviz fiyatı oluşamamıştı. Merkez Bankası benden önce yayımladığı tebliğleri yanlış olduğu gerekçesiyle geri çekmek zorunda kalmış, güvenilirliğini yitirmişti. Mart ayı içinde seçim vardı, hükümet istenilen programı hemen uygulamaya sokamıyordu. IMF bile bir reçete sunma olanağına sahip değildi.
Benim programım ve yöntemim hazırdı. Seçim gününü takiben açıklanan 5 Nisan 1994 kararları incelenirse, alınan kararların yaklaşık % 80'inin Merkez Bankası ile ilgili olduğu görülür. O günlerde Merkez Bankası, ekonomi bakanlığının da, Maliye Bakanlığı'nın da, Hazine'nin de önüne geçip,
Neyse ki, IMF'in "mali piyasalarda güven sağlanmalı, faiz aşağı çekilmeli" açıklamaları bulanıklığı giderdi. Devlet Bakanı Ali Babacan'ın dünkü ayağı yere basan açıklamaları da faiz konusunda yapılması gerekenleri gerçekçi bir biçimde ortaya koydu. Babacan "faizler emir verilerek değil, hedeflere ulaşıldıkça düşecek" dedi. Bu zamanında ve gerçekçi bir açıklama idi.Yüksek reel faizler, sebebi ne olursa olsun ve nasıl düşürülecek olursa olsun, şu anda ekonomimizin en büyük sıkıntısı. Bu sıkıntının nasıl aşılacağını tartışmadan önce, "Reel faizler gelişmiş ekonomilerdeki gibi normal seviyelerde olsaydı ne olurdu?" sorusunun cevabını bilmemiz gerekli.İşte cevaplar: İç borçlar için ödediğimiz faiz, yılda yaklaşık 23 milyar dolar daha az olurdu.Dış borçlar için, çoğu yabancılara olmak üzere ödediğimiz faiz yaklaşık 8.5 milyar dolar azalırdı.Mevduat ve repo faizleri düşer, bankalara bu yolla yılda yaklaşık 14 milyar dolar fon aktarılır, bankacılık sektörü reformu kolaylıkla yapılır, bankalara el konulma nedeniyle yapılan yersiz harcamalar son bulurdu.Kredi faizleri düşer, bu yolla yatırımcıya yıllık 10 milyar dolar civarında fon aktarılırdı. Sonuçta, yatırımlar çığ gibi artar, işsizlik
<#comment>#comment> Geçen hafta ekonominin teorisini de, pratiğini de bilmeyen ama dedikodusunu bilen bir gazete muhabiri esti, gürledi. "Faizleri indirmeye çalışmak ihanettir", "Çiller faizleri indirmeye çalıştığı için kriz çıkardı" gibi saçma sapan esintilerle kafaları karıştırdı.
Neyse ki, IMF'in "mali piyasalarda güven sağlanmalı, faiz aşağı çekilmeli" açıklamaları bulanıklığı giderdi. Devlet Bakanı Ali Babacan'ın dünkü ayağı yere basan açıklamaları da faiz konusunda yapılması gerekenleri gerçekçi bir biçimde ortaya koydu. Babacan "faizler emir verilerek değil, hedeflere ulaşıldıkça düşecek" dedi. Bu zamanında ve gerçekçi bir açıklama idi.
Yüksek reel faizler, sebebi ne olursa olsun ve nasıl düşürülecek olursa olsun, şu anda ekonomimizin en büyük sıkıntısı. Bu sıkıntının nasıl aşılacağını tartışmadan önce, "Reel faizler gelişmiş ekonomilerdeki gibi normal seviyelerde olsaydı ne olurdu?" sorusunun cevabını bilmemiz gerekli.
İşte cevaplar:
İç borçlar için ödediğimiz faiz, yılda yaklaşık 23 milyar dolar daha az olurdu.
Dış borçlar için, çoğu
Sonuçta, gelişmiş ülkelerde % 1 - 3 arası faiz seviyeleri varken, bizde şimdiki gibi enflasyonun % 30 olacağı beklentisinin bulunduğu normal zamanlarda % 60 - 65 faiz oranları vardır. Hele, bir de kriz veya kriz olasılığı varsa bu oranlar % 700 - 1500 seviyelerindedir.Bütün gelişmiş ve piyasa ekonomisi uygulayan ülkelerde, her şey serbest ama faiz oranları merkez bankalarının kontrolü altındadır. Merkez bankaları faiz oranları ile oynayarak, ekonomiyi yönlendirir. Bu ülkelerde, faiz oranları parasal genişlemeye doğrudan bağlı değildir. Bizim gibi gelişmekte olan ama bir türlü gelişemeyen ülkelerde ise, merkez bankası tek başına faiz seviyelerini belirleyecek güce ve diğer ekonomik birimlerle eşgüdüm anlayışına sahip değildir. Zaten ekonomi yönetimi çok başlıdır ve "her koyun kendi bacağından asılmakta"dır. Sonuçta, iç borç alabilmek, piyasadan para çekebilmek, dışarıdan sıcak para getirebilmek ve dövize hücumu önlemek için faizler yükseltilir.Bir ekonominin iç borçlanması pahalı yapılıyorsa, bunun nedeni ya aşırı borçlanma ya fiyat istikrarsızlığı ya piyasaların gelişmemiş olması ya güven ortamının kaybolmuş olması ya da enflasyonist beklentilerin yüksekliğidir. Yahut, bunların
<#comment>#comment> İşe yeni başlayan ekonomi yöneticilerinin ilk yaptıkları hesap, yüksek faizler nedeniyle ülkemizin neler kaybettiğinin hesabıdır. Çünkü, ekonomiyi yönetmeye soyunanlar genellikle gelişmiş ekonomileri inceleyen ve bizimkiyle karşılaştıran kimselerdir. Gelişmiş ekonomilerle, bizimki gibi gelişmekte olan fakat bir türlü gelişemeyen ekonomiler arasında ilk anda göze çarpan en önemli fark, faiz oranlarındaki aşırı yüksekliktir. Avrupa Birliği'ne kabul edilen ve edilmeyen ülke ekonomileri arasındaki fark da benzerdir. Gelişmiş ekonomilerde enflasyon kadar veya biraz üzerinde faiz seviyelerinden bahsedilirken, bizim gibi ülkelerde enflasyon +30'a varan faizler söz konusudur.
Sonuçta, gelişmiş ülkelerde % 1 - 3 arası faiz seviyeleri varken, bizde şimdiki gibi enflasyonun % 30 olacağı beklentisinin bulunduğu normal zamanlarda % 60 - 65 faiz oranları vardır. Hele, bir de kriz veya kriz olasılığı varsa bu oranlar % 700 - 1500 seviyelerindedir.
Bütün gelişmiş ve piyasa ekonomisi uygulayan ülkelerde, her şey serbest ama faiz oranları merkez bankalarının kontrolü altındadır. Merkez bankaları faiz
a) Üretim ve yatırım artırılmalı. Bu durumda, ülkenin vergi gelirleri ve özelleştirme gelirleri artar. İşsizlik azalır. Devlet harcamaları aynı ölçüde artmazsa, dış borçlar da aynı seviyelerde kalmak şartıyla iç borçlar düşer.b) Büyüme sağlanmalı. Para basılarak değil, üretim ve yatırımın artması sonucu sağlanacak büyüme ile "iç borçlar" ve "iç borçların gayri safi milli hasılaya oranı" düşer. Refah yükselir.c) Yabancı yatırım gelmeli. Yabancı yatırımcının borsaya değil, kalıcı olarak geleceği ekonomik iklim yaratılmalı. Bu sayede, üretim ve büyüme artışı para basmaya gerek kalmaksızın yapılır.d) Vergi reformu yapılmalı. Vergi tabanı genişletilmeli. Aynı kişiden büyük oranlı ve ani kararlarla vergi alınmasından vazgeçilmeli. Bir kerelik alınan vergiler süreklilik arz ettikçe, bu ülkeye hiç kimse yatırım yapmaz. Vergi ödeme çilesi de yok edilmeli.e) Piyasalaşma sağlanmalı. Her konuda ve çok çeşitli enstrümanların işlem gördüğü piyasalar oluşturulmalı. Halk piyasalara alışmalı. Bu sayede, her konuda gerçek fiyat oluşumu sağlanır. Devlet iç borçlanma senetleri de daha rahat satılır.f) Gayrimenkul kredisi (mortgage) sistemi yerleştirilmeli. Piyasayı hareketlendirecek ve yurtdışındaki
<#comment>#comment> Ekonominin en büyük sorunu "iç borçlar". İç borçların yönetilebilir seviyelere çekilmesi lazım. Bunun için, aşağıdaki tedbirlerden tümünün birden ve eş zamanlı olarak alınması gerekiyor:
a) Üretim ve yatırım artırılmalı. Bu durumda, ülkenin vergi gelirleri ve özelleştirme gelirleri artar. İşsizlik azalır. Devlet harcamaları aynı ölçüde artmazsa, dış borçlar da aynı seviyelerde kalmak şartıyla iç borçlar düşer.
b) Büyüme sağlanmalı. Para basılarak değil, üretim ve yatırımın artması sonucu sağlanacak büyüme ile "iç borçlar" ve "iç borçların gayri safi milli hasılaya oranı" düşer. Refah yükselir.
c) Yabancı yatırım gelmeli. Yabancı yatırımcının borsaya değil, kalıcı olarak geleceği ekonomik iklim yaratılmalı. Bu sayede, üretim ve büyüme artışı para basmaya gerek kalmaksızın yapılır.
d) Vergi reformu yapılmalı. Vergi tabanı genişletilmeli. Aynı kişiden büyük oranlı ve ani kararlarla vergi alınmasından vazgeçilmeli. Bir kerelik alınan vergiler süreklilik arz ettikçe, bu ülkeye hiç kimse yatırım yapmaz. Vergi ödeme çilesi de yok